Sel ile gelen, yel ile gider.

Köy halkı durmaksızın dua ediyor. Yağmur yağsın da tarladaki ekinler kurumasın, nerdeyse toprak çatlayacak.. Neyse içlerinden birinin aklına parlak bir fikir gelir, şu dağın tepesinde oturan adam belki bizim derdimize bir çare bulur der. Bütün köy halkı hep beraber giderler, anlatırlar dertlerini, yalvarırlar dua et de yağmur yağsın diye. Dağ başındaki adam “yapmayın, etmeyin” der, “ben kendi halimde bir adamım, ben kendimi yetiştiriyorum”, ama nafile, anlatamaz derdini...
 

Sonra dua eder, bir de ne görelim,  köy halkı daha dağın eteğine varmadan sağanak halinde yağmur yağar. “Hah!” der köyün halkı, “işte aradığımız adamı bulduk, onu hemen köyün imamı yapalım...” Varırlar dağın başına, adam “yapmayın etmeyin der” ama dinletemez, bulur kendini caminin mimberinde...
 

Anlatır da anlatır, cami dolar taşar, derken şöhreti diğer köylere de yayılır, onlar da gelir dinlerler hocayı.
 

Derken bir gün namaz kıldırırken hoca yellenince köy halkı bunu çok garip karşılar. “Olur mu hiç!, böyle bir hocadan bu beklenir mi, bu bizim aradığımız hoca değil, bu bizim ölçülerimizin dışında” derler ve terk ederler onu...
 

Hoca yalnız kalınca şöyle der kendi kendine, “Sel ile gelen, yel ile gider”.

 

 

İstanbul- 07.08.2003
http://gulizk.com

 


Üst Ana sayfa e-mail