Celaleddin’den
Mevlânâ Çıkaran Adam;
Ş
E M S - İ T
E B R İ Z İ
İlk
Tanışma:
Ne
zaman Konya’ya yolum düşse, çok kimsenin bilmediği,
tenhaca, ufak bir parkın içinde bulunan Şems’i ziyarete
giderim.Şems-i Tebrizi Hazretlerini
bir ramazan ayında, televizyonda Evliyaları anlatan kısa
metrajlı bir filmden tanımıştım.Daha sonraki yıllarda,
hayatını elimden geldiğince öğrenmeye çalıştım.Her
bilgiyi aldığımda, hayranlığım biraz daha arttı. O’nu
herkes gibi anlatmak istemiyorum.Bir sürü bilgi ile O’nu
anlatmaktan ziyade, işin içine gönlü koymak ve Allah’tan
kalbimi açmasını beklemekten başka bir ümidim yok.
O
kadar farklı ki Şems; hiç alışık olduğumuz evliya
tiplemesine benzemiyor.Türbesi de öyle uzak ve sessiz!..
Sadece birkaç metre ilerisindeki Mevlana Türbesi insan
kaynarken o hep yalnız ve suskun.
Şems;
bence bir heykeltıraş!..Vazifesi ise mermer bloğundan heykel
yontarcasına insanlara Allah İçin Sevmeyi anlatmak.Tıpkı diğerleri
gibi...
Baruta
Düşen Ateş:
Mükemmel
bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü
değişimler yaşayan nice büyükler vardır. Ünlü Mevlana da
bu büyük insanlardan biri. Şems’teki Allah aşkı,
Mevlana’yı beslemiş,coşturmuş,çağlara
hitap eden eserler çıkmasına sebep olmuştur.
Bilindiği
gibi Mevlana, önceleri sevgi ve aşkla dolu birisi değildi.
Bilge ve âlim bir zattı, ama yaşadığı şehrin medresesinde
kendi dünyasına çekilmişti, ders vermekten başka bir şey
yaptığı yoktu, soğuktu, ruhsuzdu, heyecansızdı. Dengini, gönüldeşini
bulamamıştı. Herkes O’ndan yararlanıyordu, ama onca
kalabalığın içinde Allah sevdasını paylaşacağı
kapasitede bir dostu bulamamıştı. Şems-i Tebrizi ile tanışınca
O’nun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca dünyası
değişti, iç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems
hazretlerinin sevgisi barut dolu fıçıya düşen bir kıvılcım
gibiydi, Mevlana tutuşmuştu artık, yıldızlar misali ışık
saçmadaydı. Muhtemelen Eş'ari olduğu halde, O’nun
Mesnevi'si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün.
Mevlana'nın bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur.
Şems'i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı
için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir.
Mesnevi'sinde de Şems'ten sık sık söz eder.
Bülbül
gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
Kapasite
ve Sevgi:
Burada
çok ilginç bir nokta var: Hareket yoksa, bereket de yoktur.
Sevenin gayret ve fedakârlığı olmadıkça, sevilenin
cazibesi hiçbir işe yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi
olmadıkça sevenin bütün telaşı da boşuna gidecektir.
Sevgiyle kapasite orantılıdır, kapasite arttıkça sevgi
artar, sevilenin cazibesi arttıkça sevenin de sevgisi artar.
Kim
Bu Şems?
Bir
deli mi..? Bir aşık mı..? Kendini anlatamamış bir garip
mi..?Ya da bugün bile bazı kendini bilmezlerin pervasızca
iddia ettiği gibi
Moğol Ajanı mı..?
O’nu anlatan tarihi kaynaklar, en başından beri farklı olduğunu
yazar.Gençliği de alıştığımız genç tiplemesinden uzaktır.Hep
kaynayan,hep coşan bir şeyler vardır O’nda. Tahammül
edemez patlar bazen,kendini evliya sanan, etrafında mürid
toplayan bir sürü kişiyi kendine mürid eder.Cevaplayamayacağı
hiçbir soru yoktur.O’nu bazen bir çocukla taş oynarken,
bazen inşaatta kum taşırken, bazen de Yahudi mahallesinden şarap
getirtirken görürüz.Tanıştığı insanları imtihana tabii
tutar.”Evliyayım” diyenlere “bana
biraz şarap getir” der.O kişi bundan çekinince de “tüm
evliyalığını bir kadeh şaraba satmalısın” der.” Kim ne derse desin mantığını anlamadıkça, o mahalleye gidip şarap
almaktan acaba ne derler korkusuyla çekindikçe, sen bana şeyh
olmazsın” der.Bu imtihanlar Mevlana ile tanıştığında
da sürer.Zaten Şems’i tek başına anlatmak mümkün değil.
Her cümlemin sonunda ya da bir yerlerinde Mevlana olacaktır
mutlaka.O kadar girmişler ki birbirlerine ağaç ile meyve,gökyüzü
ile bulut gibiler sanki.Birbirlerine anlam ve değer katıyorlar.İşte
gerçek sevgi ve dostluk da bu değil midir?Size anlam
katan,değer katan sevgileri kazanmak değil midir amaç?
Teşbihler:
Daha
çocukluğunda farklıydı O.Babası da âlim bir zattı
ama.Zikir halinde kalıp günlerce yemeden içemeden kesilen oğluna
korkarak bakardı ve sorardı O’na “Oğlum
ne olacak senin bu halin? “dediğinde cevabı; “Babacığım seninle benim halim neye benzer biliyor musun?Ben tıpkı
bir tavuğun altına konulmuş ördek yumurtası gibiyim.Gün
gelip de tüm yavrular yumurtadan çıktıklarında,tavuk
civcivlerini peşine takar ve kırlara çıkar ilk su
birikintisinde ise ördek yavrusu kendini suya atar.O zaman anne
tavuk telaşa düşer “yavrum boğulacak diye”oysa ördeğin
tüm arzusu yüzmektir.”der.
Bir keresinde bu gençlik
çağındaki hallerini anlatırken şöyle demiştir.” Henüz
ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryasına daldım mı
otuz kırk gün hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim. Günlerce
açlığa susuzluğa katlanırdım”
Diğer
gençlerden o kadar farklıdır ki,kendi yaşıtları henüz
ergenlik çağındayken O yaşının çok üzerinde davranışlar
sergiler. O’nun her sözü ve davranışı insanın beynini
alt üst eden, kişinin kendini tartmasına sebep olan
fiillerdir.
O
kadar gelişmişti ki ilimde O’nu kimse tatmin edemez.Arayışı
başlar.Kendini anlayabilecek Birbirlerini şarj edecekleri bir
arkadaş arar.Bu halini anlayan babası ona bir dua eder der
ki” Allah ü Teala, sana
günlük bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin
bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin. Hikmet, ırmakları
O’nun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin,
o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun” der.Zamanı
gelmedi mi bir yaprak dahi dalından düşmez. Hükümler
sebepleri doğurur.Ve zamanı gelince Şems ve Mevlana bir
sahnede , karşılaşırlar.Şems O’na meşhur sorusunu sorar.”Muhammed
mi büyük,Beyazı- ı Bestami mi?..”
Her
zamanki gibidir soruları.Dar kafaları parçalamaya müsait.
O’nu hemen damgalamaya,itmeye,”işte kâfir” deyip uzaklaştırmaya
hazır sorular. Ancak muhatabını bulduğunda içindeki şevk
ve aşkı anlar.Başkası ne bilsin.”Deli bu adam” der geçer,”saçmalama”
der,işte Şems’i Şems yapan, O’na bizi bu kadar hayran bırakan
da bu zekâsı ve kişiliğidir. Hiç sıradan değil. hiç
donmayan,hiç lafını esirgemeyen ve karşısındakine de
sorgulamayı öğreten.
Doğru
Adres:
Ama
Mevlana anlamıştır soruyu... Şimdi asırlar öncesine
gidelim ve iki âşığın konuşmalarına kulak verelim:.
“Ey
Müslümanların imamı! Bir müşkülüm var. Hz. Muhammed mi büyük,
Bayezid-i Bistami mi?
Sorunun
heybetinden kendinden geçen Mevlana, kendini toplayınca;
“Bu nasıl sual böyle?
Tabi ki, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed bütün yaratıkların
en büyüğüdür.”
O zaman Şems:
“O halde neden Peygamber
bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi seni tenzih ederim, biz
seni layık olduğun vechile bilemedik” buyururken,
Bayezid, “Ben kendimi
tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her
zerresinde Allah’tan başka varlık yok!..” demekte?
Mevlana:
“Hz. Muhammed, müthiş
bir manevi susuzluk hastalığına tutulmuştu,’biz senin göğsünü
açmadık mı?’ şerhiyle
kalbi genişledi. Bunun için de susuzluktan dem vurdu. O Her gün
sayısız makamlar geçiyor, her makamı geçtikçe evvelki
bilgi ve makamına istiğfar ediyor, daha çok yakınlık
istiyordu. Bayezid
ise, bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından dem
vurdu. Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak
kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi.”deyince
doğru adreste olduğunu anlar Şems.
O
adresi bulmak için başını vermeyi göze almıştır O...
Dosta
Kavuşmanın Bedeli:
Bu
tanışmanın öncesinde çok
fazla ilahi tecelliler gelir başına, bunları anlayacak arkadaş
arayışı o kadar fazlalaşır ki bir işaret almak ister.O sırada
rüyasında, aradığı velinin Rum Ülkesinde (Anadolu’da)
olduğunu görür; ama henüz tanışmaya vakit vardır..
Bir
gün beklediği işaret ilham şeklinde kendine verilir.”Madem ki bu kadar ısrarla istiyorsun bu dostu o halde şükür olarak ne
vereceksin”diye sorulduğunda cevabı net ve kesindir:”BAŞIMI!...” Müthiş
bir cevap bu.Nasıl bir manevi hal yaşıyordur ki o dost için
teşekkürü başı olsun.
Yoktur
Şems’e benzer bir eş
Şems’i
gördü kaçtı gökten güneş
Der
Mevlana... Buluşurlar iki dost. Günlerce süren vecd hali sırasında
Mevlana öğrencilerinden ve halktan uzaklaşır.Bunu halk, Şems’ten
bilir. Hepimizin bildiği ve burada ayrıntısına girmek
istemediğim olaylar yaşanır.Ve Şems gider.Ama ayrılık
sonrasında Mevlana daha da kötüleşir.O ayrılığı sırasında
Zerkubi’nin demirci dükkanının önünden geçerken semaya
başlar,o ayrılık sırasında Divan-ı Şems’i yazar.
Haberler yollar dostuna geri dönmesi için, aylar sürer ayrılık.
Mevlana’nın Şems’e aşkını anlatan,bugün bestelenmiş
haliyle dinlediğimiz dizeleri yinelemeden geçemeyeceğim:
O
Geliyor O!
Yollara
sular dökün,
bahçelere müjdeler edin, bahar kokuları geliyor
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun beri durun beri,
yüzü apaydınlık ak pak,bastığı yeri ardında gündüzler
gibi bırakarak
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı örttü bir anda
Bir anda dört yanım misk gibi bir koku sardı
Bir anda bir velvele bir kıyamet koptu cihanda
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Bir anda can geldi bağlara , bağlar ışıdı
Bir anda açıldı baktı bağlarda gözler
Bir anda bizde ne dert kaldı ne gam ne keder
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Yayından fırladı ok, hedefe ha vardı ha varacak
Bahçeler selama durdu, selviler ayağa kalktı
Çayır
çimen yollara düştü.
İşte
gonca ata binmiş geliyor, biz ne duruyoruz.
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Sen bizim çevremize gelirsen göreceksin ey Şems!
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak,
Senin güzel gözlerin için işte canım pusuda
Rahatım kaçtı benim, geceleri uykum kalmadı gitti ama
Bak
işte o güzel gözler yola çıkmış geliyor
Ecele
Dönüş:
Şems
ikinci defa döner Konya’ya. Bu dönüş sonrasında başına
daha büyük sıkıntılar gelir.Bu dönüşü O’nun aynı
zamanda eceline de dönüşüdür.
Mevlana
hazretleri evlatlık olarak yetiştirdiği Kimya Hatun’u Şems’e
eş olarak teklif eder.Kimya Hatun hem manevi hem de maddi güzelliklerle
donatılmış bir hanımdır.Hz. Mevlana ise Şems’ten başkasına
layık görmez bu tertemiz goncayı.
Evlenirler. Kimya hatun ve Şems’in
evlilik törenlerinde Mevlana ikisine yaklaşır ,
ellerinden tutar şöyle
der: ”ikiniz de birbirinize o kadar layıksınız ki. Sizi sizden başkası için
düşünemem.Siz öyle bir bütün olun ki, gül ile gül kokusu
gibi,süt ile şeker gibi olun.Birbirinize anlam ve değer katın.O
kadar içi içe ve uyumlu olsun ki bu evlilik, sizi birbiriniz
olmadan düşünemesin hiç kimse” der. Bu muhteşem sözler
aslında bizlere arkadaşlıklarımızı,evliliklerimizi, ya da
toplumda bulunduğumuz statüyü değerlendirme imkânı da
verir. Dahil olduğunuz topluluk,bu iş yeriniz de
olabilir,aileniz,öğrencileriniz, ya da arkadaşlığınız, eşiniz
sizinle anlam kazanıyorsa, siz oraya bir şeyler katıyorsanız,o
kişiyi tamamlıyorsanız ya da o sizi tamamlıyorsa güzeldir.
Birilerine tâbi olup ezberci zihniyetle ne verirse alan, o şeye
değer katmayan, hiçbir birlikteliğe, adı ne olursa olsun
izin vermek, kendini törpülemek
demektir.
Sessiz
Veda:
Şems ve Kimya mutludur.Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in
de Kimya’da gözü vardır. O’nunla evlenme
hayalleri kurmuştur bir zamanlar. Kimya’yı kendine değil
de Şems’e layık gören babasına ve Şems’e kin güder.Eğer
Şems ortadan kalkarsa Kimya da O’na kalacaktır.Şems sıra dışı
biridir.Ne evliyaya benzer,ne Allah dostuna. Zaten halk da
O’nu pek sevmemektedir. Mevlana eskisi gibi ders vermiyor
diye.Eğer O ortadan kalkarsa, Konya halkı da Mevlana’sına
kavuşacak bu ne idüğü belirsiz adamdan kurtulacaktır.
Alaaddin, işi o kadar abartmıştır ki, babasını ziyarete
geldiği zamanlar, özellikle Kimya Hatun’un ikamet ettiği
sofanın önünden geçip içeri bakardı.Bu durumu birkaç kez
gören Şems, O’nu uyarmıştır. Bu uyarma, fesatçılar
tarafından Alaaddin’i çileden çıkarmak için kullanılmıştı.Öyle
ya Şems, hem sevdiği kızı elinden almış hem de O’nu
kendi evine sığdırmamıştır.
Sanki o ev, kendi babasının malıymış gibi davranmıştır.
Bu ne cüretsizliktir. Kısa bir süre sonra Kimya Hatun rahatsızlanır
ve vefat eder. Bu, kini iyice arttırır. Bazı kişilerin kışkırtmaları
da dahil olunca, Şems bir gece hazırlanan komplo ile öldürülür.
Ortada sadece bir damla kan ve gece duyulan “ALLAH” sesi
vardır. Mevlana O’nun
yine Şam’a döndüğünü düşünür. İnanmak istemez öldüğüne
Şam’da aratır O’nu. Ama halk arasında
komplo ile öldürüldüğü söylentileri yaygınlaşıp
da Mevlana’nın kulağına kadar gelince, anlar artık
dostundan ayrı düştüğünü. “Ey
Şems Yusuf gibi kuyuya gittin. Ey Ab-u hayat! İpten bile gizli
kaldın” şeklinde sözler söyler.
Şems’in
öldürülüşünde bir numaralı rolü oynadığından emin
olduğu kişi içindir ki,
oğlu Alaaddin öldüğünde onun cenaze namazını kılmaz
Mevlana!...
Kişilik
Okyanusu:
Hiç
anlaşılamadı Şems. Bugün bile pek çok iftiraya düçar
oldu. Çünkü insanlar bir şeyi anlamadıkları, ya da alışmadıkları
fikirlerle karşılaştıkları zaman, yargılamayı ve kaçmayı daha kolay sayarlar. Sorun belki de kapasite
sorunuydu.Körler içinde görmek gibi olsa gerek.Eğilmeyen,bükülmeyen,bildiği
doğruları söylemekten çekinmeyen biriydi O.”Şeyhim”
deyip de elini ayağını öptüren çok şeyhi kendine mürid
yapmış, onlara gerekli cevabı vermekten hiç çekinmemiştir.Beyinleri
donduran sorular sorar imtihan eder karşısındakini.Alıştığımız
veli tiplemesiyle hiç örtüşmez.Biz
sessiz.sakin,elinde tesbih,postlara oturmuş hep Allah
diyen kişilere dedik veli
diye. Ama O hangi işi yaparsak yapalım,hep aksiyon halinde
olmayı,donmamayı öğretti bize.” Böyle de Allah dostu
olabilirsiniz” dedi. Hayatın içinde,sıkıntı ve güçlüklere
rağmen hem de. Bazen inşaatta kum taşıyan, bir çocukla
oturup taş oynayan,şarap içen Yahudilere gülümseyerek
yanlarından gecen,bambaşka bir Allah dostuydu O.Böyle bir
madeni ancak bir sarraf anlardı.Öyle bir sarraf ki, uğruna şükrane
olarak baş verilecek Mevlana
idi.
Karakter zafiyeti içinde, aktıkları dereyi her şey
zannedenlerin; kişiliği okyanus kadar derin ve engin birini
kavramaları zaten düşünülemezdi.
Allah
Aşkının Güneşi:
Bazı
insanların isimleri Onların kaderleri olur sanki.Şems,
güneş demek.Mevlana’nın güneşi, gönüllerin güneşi
O...İsmi kaderine yansımış bir güneş. Güneşi kimse söndüremez,
saklayamaz, ne kadar kuytu köşelerde de olsa kabri,ne kadar gölgede
kalsa da yaşamı… O bir ışık.Perdeyi araladığınızda içeri
giren ve tüm yüreğinizi aydınlatan... İsmi kaderi oldu
O’nun. Şu an belki bunları yazarken bir sürü hata yapıyorum.
Eleştirecek arkadaşlar olacaktır; “Keşke
şunu demeseydin pek uygun değil” filan gibi, ama
çekinmiyorum bunlardan. Çünkü birini anlatırken,
kelimeler tükenirse, siz tüm perdeleri kaldırır,tüm camları
açar ve O’nu çağırırsınız... Sizde yansıması nasılsa
öyle anlatırsınız. Umarsınız ki, anlattığınız kimseler
de kendilerinden bir şeyler katar ve Şems çoğalarak akar tüm
gönüllere.
Tevhit Pınarının billur çeşmesi Şems’ten işte birkaç
dize:
Bu
tevhitten murat ancak
Cemali zat’a ermektir.
Görünen kendi zatıdır
Değil sanma ki gayrullah.
Şems-i
Tebriz bunu bilir
Ahad kalmaz fena bulur
Bu alem külli mahvolur
Hem baki kalır Allah
Konya’ya
gittiğinizde Şems’i garip koymayın. Eğer aklınıza
gelirsem, bu Şems âşığına da bir Fatihayı esirgemeyin olur
mu...?
|