Şu an” sözcüğü ve
onun çağrıştırdıkları, hemen her insan için önemi ve değeri
ortak payda olarak kabul edilmiş kavramlardır. “İçinde
yaşadığımız anın kıymetini bilmeliyiz!..” ana fikrini orijin
kabul eden kişisel gelişim programları, NLP çalışmaları,
seminerler bugün en çok ilgi gören entelektüel aktivitelerin
arasında yer alıyor. Ancak, gerçekte gücüne inanır göründüğümüz
“şimdi”nin farkına varabiliyor muyuz?
Düşüncenin yaşama filiz verdiği topraktır “şimdi”.
Soyut ile somut arasındaki buluşma yeridir.
Geçmişin anıları ve geleceğin hayalleri arasında gerçekle tek
bağlantımızdır…
Öyle ki, aslında biz, “şimdi” dışında hiçbir zaman varolmadık.
Yaşanmış veya yaşanacak diye düşündüklerimiz de hep bir noktanın
çekilip uzatılmış hali misali, “şimdi”nin görece
perspektifleridir. Hepsi de bir zamanların “şimdi” sidir. Yahut
“şimdi” ile karşılayacaklardır bizi “ileride” kabul ettiğimiz
bir yerlerde.
Teoride bütün bunları onaylayabiliyorsak bir de günlük
hayatımızdaki yerine oturtalım “şimdi”yi. Dile kolay gelen bu
sözcüğün işaret ettiği yaşam biçimi, aslında belki en uçucu, göz
önünde olup görülmeyen, yakalanması imkânsıza yakın değerlerin
başında geliyor. Eser sayıda insan, geçmişin yığdığı yargıların
ve geleceğe dönük kaygıların bulandırdığı zihinsel atmosferden
sıyrılarak onunla özdeşleşebiliyor. İçinde “artık” kabul etmeyen
tefekkür onunla başlıyor. Bilincin, özelliklerini kendiliğinden
açığa çıkardığı ve bu bakışın neticesi “oldurma” vasfının
aksiyonlara hayat verişi onda oluyor.
Sıradan basit işlevlerimizde dahi “şimdi”nin gücü bizi nerelere
taşıyabilir hiç düşündünüz mü? Kararsızlık, atalet ya da
ertelemeler yüzünden sonraya attığımız işlemleri hep “şimdi” ye
taşıyabilsek çok farklı bir yerlerde olabileceğimizi herhalde
takdir edersiniz. Acele edilmeden, eni konu düşünülerek atılması
gereken adımlardan söz etmiyorum. Ancak, anında gündeme
getirilmesi makul olan, şuursal melekelerin devrede olduğu
sırada oluşan projelerin ivedilikle fiile dönüştürülmesi,
insanın asli yapısına yakınlaşmasını getirecektir. Aksi
pozisyonlar ise beşeri handikapların körükleyicisidir.
Beklentiler, mucize hayalleri, ötelere atılan umutlar “şimdi”nin
saflığından mahrum kalmanın açık işaretleridir.
Efendimizin:
“Yarın, yarın diyen helak oldu” sözü buna ışık tutmuyor mu?
Konunun ilginç bir boyutu da her an düşünce ve özellikleri ile
fiiller dünyasında boy gösteren insanoğlunun kendine bakışıdır.
Neticede, kişinin genetik yapısı, seyir programı ve tohumu ne
ise bunun meyveleri görülecektir. Ancak, manaların açığa çıktığı
benliğe karşılık, çıkan bu manaları müşahede eden bir ben daha
buluruz kendimize baktığımız vakit. İşte bu ikisi arasında
“şimdi”nin idrakına varmış olanın, mesafeleri kısaltırken
giderek, düşünce hızına, hatta anladığımız manada bir düşüncenin
olamayacağı boyutlara dahi inmesi imkansız görülmemelidir.
Cennetliklerin dilediklerinin anında gerçeğe dönüşmesi veya
secdede iken edilen duanın muhakkak kabul olması dahi bu hal ile
alakalı olsa gerek.
“Şimdi” yi bilebilen, ona açık olan insanın asla boşa geçmiş
olarak değerlendirebileceği bir dönem bulunamaz. Pişmanlık da
yukarıda sayılan durumlardan ötürü burada söz konusu
olamayacaktır.
Felsefenin uzanabildiği noktalarda ürettiği meşhur bir söz var:
“Şimdi değilse ne zaman?..” İşi “yaşam” olan sufilerin
söyledikleri de bununla örtüşür mahiyettedir: “Dem” den sonra
dem, “An” dan sonra an aramayalım…
İstanbul -
02.11.2004
http://sufizmveinsan.com
|