olla Sadra, Sadra, Sadr ül-Müteelkhin (Allahı bilenlerin öncüsü) ve Allammet üs-sani gibi ünvanlarla da tanınır. Gençliğinde gittiği İsfahan’da tanınmış felsefeci Midramat’tan felsefe, Şeyh Bahaettin-i Amili’den din bilimleri öğrendi.Öğrenimini bir süre Kum’da sürdürdükten sonra Şah Abbas'in isteği üzerine doğduğu yer olan Şiraz’a döndü.Yedi kez hacca gitti ve son seferinde Basra’da öldü.

Şirazi, işrak, meşşai (gezinimci) ve Muhyiddin-i Arabi’nin tasavvuf felsefesinden yararlanarak bunların sentezinden yeni bir felsefe sistemi oluşturdu.Geçmişteki felsefecilerden süregelen sorunları kendisine özgü bir biçimde çözümledi.Varlıkları birbirinden ayrı gerçekler olarak gören gezinimcilerin tersine, her şeyin aslı ve gerçeği olan varlığı tek bir biçim, tek bir nitelik (mahiyet) olarak kabul etti.Ona göre Allah bir nurdur;bu nurdan gelen ışıklar ise O’nun bireyleridir.Eşyadaki cevher (öz) de, bu varlığın bireysel ışınlarıdır.Şirazi’nin kendine özgü bir görüşü de cevherde hareketliliği kabul etmiş olmasıdır.İbni Sina , hareketin cismin kendisinde değil, arazında(bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan,onun özünde bulunmayan; ilineksel; demirin yüzeyindeki pas gibi) olduğunu söyler. Şirazi ise, cismin kendisinde de hareketin bulunduğunu öne sürer.Ona göre bu hareketlerin etkisi ile cevherde meydana gelen değişme, gittikçe güçlenen ve gelişen bir harekettir ve cismin aslını etkilemez.Bu kuramdan da bazı sonuçlar çıkarır; bunlardan biri “mead” (dönüş) sorunudur.Kendisinden önceki felsefeciler dönüşü(meadı) yalnızca ruhsal bakımdan ele almışlardır.Şirazi’ya göreyse ruh, kıyamet gününde insanın cisminin maddeleri olan sabit cevher ve asli çekirdeğine bağlanır.Böylece insan kıyamet gününde hesap vermek için, cismi ile ikinci kez dirilir.

Şirazi, bağnaz çevrelerin tepkisinden çekindiği için felsefe konusundaki görüşlerini hadislerle bağdaştırmaya ve şeriatla felsefenin birbirlerine karşıt olmadıklarını kanıtlamaya çaba sarfetmiştir.

Başlıca yapıtları: felsefe ile ilgili Esfar ül-erbaa fil’l-hikme, Kitab ül-meşâ’ir, Şevâhid ür-rubûbiyye fi menâhic is sülûkiyye; sufiliği savunduğu Mefatih ül-gayb.

Aşağıdaki sözlerin hepsi bundan 700 yıl öncesinde yazdıklarından seçilmişitir.

Cahil için susmaktan daha iyi bir şey yoktur. Şu da var ki, cahil işin böyle olduğunu bilseydi cahil olmazdı.
Eğer kemalin, ilmin yoksa susman hayırlıdır. İçsiz cevizi hafifliği, insanoğlunu dili rüsva eder.

***

Bir ahmak bir eşeğe konuşma talim ediyordu. Bunun için bir ömür sarfetti.
Bir akıllı zat o ahmağa tesadüf etti ve "Bu işten yazgeç, insanların seni ayıplamasından kurtul. Hayvanlar senden söz öğrenemezler. Sen çalış, onlardan sükûtu dedi.

***

Her kim düşünmeden konuşursa sözü çok kere yanlış olur.
Ya insana yakışır derecede akılane söyle, ya da hayvanlar gibi sus, otur.

***

Her kim kendini halka alim tanıtmak için kendisinden daha alim kimse ile bahse girerse, halk onun cahil olduğunu anlar.

***

Senden daha iyi, daha yüksek birisi söze başlarsa, onun söylediği şeyi sen daha iyi bilsen bile itiraz etme.

***

Bir hakim cahiller ile düşüp kalkarsa, onlardan izzet, hürmet ümit ediyor demektir. Bir cahil, çene kuvvetiyle bir hakime galip gelirse şaşılmaz. O bir taştır ki, bir cevahiri kırmış olur.

***

Hünerli bir kimse terbiyesizlerden cefa görürse gönlü incinmesin, mükedder olmasın.
Bir kötü taş bir altın kaseyi kırarsa ne taşın kıymeti artar, ne de altının kıymeti eksilir.

***

Cahiller içinde akıllının, alimin sözüne ehemmiyet verilmezse şaşma, çünkü davulun gümbürtülü sesi kopuz sesini bastırır. Kezalik, sarımsağın kötü kokuşu amber kokusuna galebe gelir.

***

Yüksek sesli bir cahil hayasızlıkla bir alimi mağlup edince kafa tuttu. O cahil bilmez ki, Hi-cazkardan çıkan bir nağme davul sesinin yanında işitilmez.

***

Cevahir çirkefe düşse yine nefistir. Toz göğe çıksa yine değersizdir. Terbiye edilmeyen istidada yazıktır. istidadı olmayanı terbiye etmek boş yere vakit geçirmektir. Şekerin kıymeti kamıştan değildir, o kendi hassasiyetinin icabıdır.

***

Cahiller arasında bulunan alim için doğru sözlüler şöyle bir temsil söylemişler: Körlerin arasında bir dilber, zındıklar arasında bir mushaf.

***

Cahil ile görüştüğün için kendine cahil dedirttin, bir alimden bir nasihat istedin. Sana diyor ki: "Cahillere yanaşma, çünkü eğer asrın alimi isen eşek olursun, eğer cahil isen daha ahmak olursun."

***

Her kim, faziletini bilsinler diye başkalarının sözünün arasına girerse cehaletinin derecesini anlatmış olur.
Akıllı kimse kendisine bir şey sorulmadıkça cevap vermez. Çünkü sözü doğru olsa da ehemmiyet verilmez.

***

Alimler demişler ki: "Her kim sözünü tartmadan söylerse alacağı cevaptan incinir.

***

Avamdan cahil bir günahkar, günahtan sakınmayan alimden daha iyidir. Çünkü cahil gözü görmediği  için yoldan çıkmış, alim ise iki gözü görürken kuyuya düşmüştür.

İstanbul - 31.05.2001
http://afyuksel.com


Üst Ana sayfa e-mail