Soru : Canlılar
çeşitli sınıflandırma gruplarına ayrılmış durumda,yıllardır da
bize böyle öğretilmekte, peki bu sınıflandırmada insan niye
hayvanlar grubuna dahil ediliyor? Bitkiler, hayvanlar,tek
hücreliler, insanlar diye bir gruplama olur mu?"
Canlıların
sınıflandırması birçok devirde felsefe ve bilim adamları
tarafından tartışılan konu olmuştur. Sınıflandırmanın temel
amacı, yeryüzünde bulunan canlıları, akrabalık ilişkilerine göre
gruplandırmak ve bu sayede de düzenli bir sistem içinde
çalışılmasını kolaylaştırmaktır. Bu amaca hizmet veren bilim
dalı ise "Sistematik" veya "Taksonomi" olarak
bilinir. Günümüzdeki sınıflandırmanın mantığında asıl dayanak,
akrabalık dereceleridir. Ancak buna ek olarak vücut simetrisi,
vücut boşluklarının tipi, embriyo evresinde görülen segmentasyon
tipi, embriyonik gelişim evreleri, ortak kökenden gelen üyeler
(kol, bacak, kanat gibi), iskelet tipi ve şekli, sindirim
sisteminin tipi, larva durumları ve eşeysel özellikler gibi
başka karakterlerden de yararlanılır. Canlılar aleminde geçerli
olan esas taksonomik gruplar büyükten küçüğe doğru şu
şekildedir: Regnum (alem), Divisio (bölüm), Phylum
(şube), Classis (sınıf), Ordo (takım), Familia (aile/familya),
Genus (cins) ve Species (tür).
Sizin sorunuzda
bahsettiğiniz sınıflandırma Regnumdur ( alem ). Sorunuza
en yakın sınıflandırma Robert Whittaker'ın sınıflandırmasıdır.
Bunun açıklamasına geçmeden, sınıflandırmanın geçmişten günümüze
nasıl anlaşıldığı konusuna değinmek gerekir. Bilinen ilk
sınıflandırma düşüncesi M.Ö. ikinci yüzyılda Aristo tarafından
yapılmıştır. Aristo, canlıları "Bitkiler" ve "Hayvanlar" olmak
üzere iki aleme ayırmıştır. Taksonomi konusunda ilk bilimsel
çalışmalar 18.yüzyılda Carl von Linneaus tarafından yapılmıştır.
Ancak, Linneaus tarafından yapılan sınıflandırma, akrabalık
dereceleri konusunda çok fazla bilgi vermemekte idi. 19.yüzyılda
ise Ernst Haeckel tarafından, "Protista" adı verilen ve bütün
mikroskobik canlıları içeren üçüncü bir alem olması gerektiği
düşüncesi ortaya atılmıştır. Taksonominin modern şeklini alması,
Herbert Copeland ve Robert Whittaker isimli bilim adamları
tarafından ortaya konmuştur. Copeland tarafından önerilen
sınıflandırmada, Haeckel'in sınıflandırmasına ek olarak bir de
"Bakteriler" alemi yer alıyordu. Copeland'in fikirlerini biraz
daha geliştiren Whittaker ise, "Fungi" adı altında beşinci bir
alemi sınıflandırmaya dahil etti.
Robert Whittaker'ın
Sınıflandırması
Robert
Whittaker tarafından yapılan sınıflandırmaya göre canlılar,
öncelikli olarak hücre yapıları ve beslenme tipleri ile sindirim
şekilleri göz önüne alınarak, 5 alem altında toplanır(Referans1):
1. Monera
(Bakteriler): Zar ile çevrili gerçek organelleri bulunmayan
hücrelere sahip olan bu canlılara örnek olarak, bakterileri ve
mavi-yeşil algleri verebiliriz. Kitin yapıda bir hücre duvarı ve
halkasal yapıda basit bir genetik materyal taşıyan bu
canlılarda, amitotik hücre bölünmesi ile çoğalma görülür. Bu
grup günümüzde, "Eubacteria" ve "Archaea" olmak üzere iki alt
alemde incelenmektedir.
2. Protista
(Protoctista): Bu alemden itibaren, hücre organellerinin her
biri zar ile çevrilmiş haldedir. Bu alem üyelerinden bazılarında
görülen kloroplastlar, bitkilerde bulunan kloroplastların
aksine, prokaryot hücreden köken almıştır. Bu alem altında
sınıflanan bir veya çok hücreli canlılarda, doku farklılaşması
görülmez.
3. Fungi
(Mantarlar): Mikroskobik mantarları ve besin olarak tükettiğimiz
şapkalı mantarları kapsayan bu alemin üyeleri, saprofit
(çürükçül) canlılardır. Sindirim enzimleri ile hücre dışı
sindirim yapılır. Hücre duvarları, ağırlıklı olarak selüloz
yerine kitin yapıdadır.
4. Plantae:
Bitkiler aleminin üyeleri, çoğunun hücrelerinde kloroplast
bulunan, ototrof (kendibeslek) canlılardır. Bu canlıların
kloroplastları, ökaryot kökenlidir. Hücre duvarları selüloz
yapıdadır. Klorofil taşımayan ve fotosentez yapmayan bitki
türleri de bulunmaktadır.
5. Animalia:
Hayvanlar alemine giren canlılarda ise hücre duvarı ve
kloroplastlar bulunmaz. Besin, sindirildikten sonra hücre
içerisinde alınır. Heterotrof (ardıbeslek) olan bu canlılar,
beslenme şekillerine göre ayrıca otçul, etçil, hepçil, böcekçil,
vs olarak gruplandırılırlar.
Görüldüğü üzere
bu sınıflandırmalar, biyolojik işleyiş açısından yapılmıştır.
Bilim, insanı biyolojik beden olarak hayvanlar ile aynı genetik
yapıya sahip olduğu için hayvanlar grubunda
sınıflandırılmaktadır. Ancak, bilim şunu da vurgular:
Hayvanlarda olmayan düşünme yetisi (intelligence) sadece insanda
gelişmiş bir özelliktir. Bilimin ifade ettiği insanı hayvandan
ayıranın düşünce yetisinin olmasının yanında tasavufun
vurguladığı önemli nokta da insanın kendi ruhunu üretmesi ve
biyolojik yapıda ortaya çıkan bilincin ruh beden ve sonrasındaki
beden ile sonsuza kadar yaşamına devam etmesidir. Bu iki özellik
hayvan ile insan arasındaki çizgiyi çizer.
Tasavvuf,
biyolojik olarak homo sapienlerin hayvan sıfında olması
konusunda bilim ile aynı görüştedir. Tasavvuf bunu bir adım
öteye götürerek sadece düşünme ve ruhunu üretme özelliklerinin
insan özelliğini sağlamayacağını ifade eder. Bir an bunları
İslam dininin düşünce sistemine ters geliyor gibi
düşünebilirsiniz, ancak Kitabımızda “onlar hayvanlar gibidir
hatta daha aşağı” diyerek belli değişimi sağlayamamış insanları
zaten hayvan sınıfına dahil etmiştir. Bu sınıfa dahil olmayanlar
ise ancak gerçek insanlardır ve onlar özünü bilen yapılardır. Bu
yüzden her ne kadar beden ruhunu üretse ve belli bir düşünme
yetisi olsada tasavufta bunlar insansı olarak tanımlanır ve
hayvanlar ile aynı sınıftadırlar. Bununla birlikte ruhunu
üretmesi ve özünü bilmesi ( halifetullah ) potansiyelinin olması
diğer biyolojik yapılarda olmayan sadece insana ait
özelliklerdir. Özünü bilen kişiler ise bir biyolojik bedeni
kullanmalarına karşın, kendilerini bu beden ile kısıtlamadıkları
için onları hayvanlar ile aynı sınıfa koymak teknik bir hata
olur. Şu da gerçek ki bilimin bunları tespiti belki de mümkün
olmayacaktır. Nitekim biyolojik yapıya sahip canlılar dışında
sadece ışınsal bir bedene sahip canlıların varlığı, hatta
kuantsal yapılar ve daha üst düzeyde galaktik yapıların varlığı
ve bunların bilinçli yapılar olduğu günümüz tasavuf alimleri
tarafından net olarak açıklanmıştır. Uzun süreçte ışınsal yapıya
sahip türlerin tespiti de mümkün olması muhtemeldir. Bunu
19.yüzyılda Ernst Haeckel tarafından, "Protista" adı verilen ve
bütün mikroskobik canlıları içeren üçüncü bir alem olması
gerektiği varsayımına ve aradan geçen yüzyıl sonra bunların
tespit edilmesine ve iki yüzyıl sonrada türlerine ayrılmasına
benzetebiliriz. Yazdıklarımızın bugünkü bilimsel veriler
nezdidinde olduğunu hatırlatmak gerekir. Nitekim yukarıda
bahsettiğimiz sınıflandırma sistemi moleküler biyoloji ve
genetikteki gelişmeler sonucunda genetik sınıflandırma olarak
tamamen genetik esasa dayalı olarak revize edilmektedir.
(Referans1):
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/
Turhan Doğan
Tokyo Üniversitesi Yüksek Kimya Fakültesi
turhandogan@hotmail.com
Tokyo - 26.04.2005
http://www.sufizmveinsan.com
|