Bu konuşma, Hicretin
545. yılında, Receb'in
on sekizinci günü pazar sabahı yapılmıştır.
Dünyâ
bir çarşıdır, bir pazar yeridir. Yakında kapanır, dağılır.
Size yalnız fânileri
gösterecek ve onlara bağlanmanıza sebep olacak kapıları
kapatınız. Allah'ın kudretini görmenize ve yalnız O'nu sevmenize
vesile olacak kapıları açınız.
Şahsınıza
mahsus özün Allah'a yakınlığı ve kalblerin günah kirlerinden
temizliği hallerinde sebepler ve iktisap kapılarını kapatınız.
Bunu, başkalarına şâmil
olan hususlarda yapmayınız. Meselâ aile efradınızın fertleri gibi. Kazancınız sizden başkası için olsun.
Faydası sizden başkası için olsun. Elde etmesi sizden başkası
için olsun. Siz onların
beşerî ihtiyâçları için çalışınız', kazanınız.
Fakat iktisap ve sebepler
kapısını kendi şahsınıza kapalı tutunuz. Kendi şahsınıza
mahsûs olanı Allah'ın fazlından isteyiniz. Nefslerinizi dünyâ
ile bir araya oturtunuz.
Kalblerinizi âhıret ile bir araya oturtunuz. Sır - özlerinizi
de Mevlâ ile bir araya oturtunuz.
Allah
dostları, Peygamberlerin bedelleridir. Peygamberlerden sonra
onların yerine kaim olan kişilerdir. Öyleyse, onların size söylediklerini kabul ediniz.
Emirlerini yerine getiriniz. Zîrâ hiç şüphe yok ki, onlar,
size ancak Allah'ın ve Resulü’nün emirleri ile emrederler,
nehiyleri ile nehyederler.
Onlar, Allah'ın konuşturmasıyla konuşurlar. Allah'tan
verileni alırlar. Kendiliklerinden bir tek harekette bile bulunmazlar.
Allah'ın dîninde, hevâî hareketleri ile O'na ortak olmazlar.
Gerek sözlerinde ve gerekse fiil ve hareketlerinde, Resûlullah
Sallallâhü Aleyhi ve Sellem’e tabî olurlar. Çünkü, Aziz ve Celîl olan
Allah'ın bu husustaki kavline
kulak vermişlerdir.
...Peygamber
size ne emrettiyse ona sarılın. Size neyi yasak ettiyse
ondan da sakının (Haşr sûresi, âyet: 7). Allah
yolunun yolcuları, Resûlullah Sallallâhü Aleyhi ve
Sellem’e tabî oldular. Öyle
ki, o da onları, kendisini Peygamber olarak gönderene
yâni Allah'a götürdü. Onlar Allah'ın Resulü’ne yaklaştılar.
O da onları, Azîz ve
Celîl olan Hakk'a yakınlaştırdı. Onlar için, nezd-i ilâ hîden
unvanlar, hil'atler ve halk üzerinde emirlik salâhiyetleri çıkar
di...
Ey
münafıklar! Siz, dînin rafa kaldırıldığını, emirlerinin
de kendi hâline terk edildiğini
sandınız. Sizin ne kendinizde izzet-i nefs var. Nt şeytanlarınızda,
ne de kötü arkadaş ve yakınlarınızda...
Allah'ım!
Benim de, onların da. günahlarımızı bağışla. Onları mü
nâfıklık zilletinden
ve şirk bağından halâs eyle, kurtar.
Azîz
ve Celîl olan Allah'a ibâdet ediniz. Helâl kazançlarınızla
O'm kulluk etmeğe yardım
talebinde bulununuz, Zîrâ hiç şüphe yok ki Azîz
ve Celîl olan Allah, kendisine itaat eden ve helâl kazancından
yiyen mümin
kulunu sever. O, helâlinden yiyen ve güzel amel ve hareketlerde bulunan kulunu
sever. Sâdece yiyip içen ve amel etmeyeni ise
sevmez. Kendi helâl kazancından yiyeni sever, ikiyüzlülükle
kazanıp yiyene ve halka
yedirene ise gazaplanır. Kendisini birleyen muvahhidi
sever. Kendisine şirk koşup ortak tanıyana ise gazaplanır. Kendisine
teslim olanı sever. Teslim olmayıp dâima kendisiyle çekişip
durana ise gazaplanır...
Muhabbet
- sevginin şartlarından biri, sevdiğine itaat etmek ve isteklerini
yerine getirmektir. Seven, sevdiğine boyun eğer. Adavet düşmanlığın
gereklerinden biri ise, dâima muhalefet etmek, hep karsı
koymaktır. Kişi, düşman bildiğine dâima karşı çıkar.
Siz,
ey müminler! İzzet ve Celâl sahibi Rabb’ımıza teslim
olunuz. Dünyâ ve âhırette,
O'nun idaresine, tasarruflarına rızâ gösteriniz.
Vaktiyle
bir musibete ma'ruz kalmış, Azîz ve Celîl olan Allah'a dua ederek, bu
musibetten beni kurtarmasını istemiştim. Ne var ki, benim
bu isteğimden sonra, maruz,kaldığım o musibet kalkmadığı
gibi, üstelik bir musibet
daha gelmişti. Ben ise, bu duruma fevkal'âde hayret
etmiştim. Bu hayret içinde bocalarken, bir gün birisinin bana
şöyle seslendiğini
duydum:
--Sen
bu yola girerken, bize, hep teslimiyet içinde bulunacağını söylememiş miydin?...
Hatiften
kulağıma gelen bu sesi işitince, kendimden utandım, teeddüp
ettim ve sustum...
Vah
sana ki, Allah'ı sevdiğini iddia ediyorsun. Fakat O'ndan başkasını seviyorsun.
Allah'ın sevgisi saflığın, temizliğin ve hâlisiyetin ta
kendisidir. O'nun gayrisi ise, adem-i safiyettir, kirliliktir,
temiz olmamaktır.
Sen, Allah'ın sevgisi hâlis safiyeti başkalarının sevgisi
ile kirletirsen, sen de
kirlendirilirsin. Allah'ın dostu İbrahim Aleyhisselâm ile,
Yakûp Aleyhisselâm’ın başına gelen senin de başına
gelir. Vaktiyle onlar,
kalblerindeki birer ateşle, evlâdlarına meyletmişler, onlara
sevgi ile bağlanmışlar
ve malum musibetlere duçar olmuşlardı.
Yine,
vaktiyle, Peygamberimiz Muhammed Mustafâ Sallallâhü Aleyhi
ve Sellem, kızının oğulları Hasan ile Hüseyin'e karşı
kalbinde bir sevgi duymuştu.
Bir ara Cebrail Aleyhisselâm geldi ve Allah'ın Resulüne
sordu:
—
Onları
seviyor musun?
Resul
Aleyhisselâm buyurdular:
—
Evet,
Seviyorum.
Bunun
üzerine Cebrail Aleyhisselâm dedi ki:
—
Onların biri
zehirlenecek. Diğeri de şehid edilecek'...
Bu
hâdiseden sonra, Allah'ın Resulü o iki torununun sevgisini kalbinden çıkardı.
Orayı bütünüyle, Azîz ve Celîl olan Rabb’ına tahsîs etti.
Onlar sebebiyle olan sürur ve neş'esi de hüzün ve kedere dönüştü...
Azîz
ve Celîl olan Allah, Peygamberlerinin, Velîlerinin ve Sâlih kullarının
kalblerine gayret-i İlâhî ile nazar eder. Orada, kendisinden başkalarına
yer verilmesini istemez.
Ey,
dünyâya nifak ve ikiyüzlülükle talip olan kişi! Avucunu aç,
bak. Orada hiç bir şey
göremeyeceksin. Yazık sana ki, alın teri ile çalışıp
kazanacağın yerde, oturmuş, dînini vâsıta edinerek halkın
malını
yiyorsun. Sanat ve alın teri ile kazanmak, bütün
Peygamberlerin işidir. Bütün
Peygamberler, çalışarak, alın teri ile kazanmışlar ve yemişlerdir.
Hiçbir peygamber yoktur ki, behemehal bîr sanatı, bir mesleği
bulunmasın. Âhirette de, İzzet ve Celâl sahibi Hakk'ın izni
ile halktan alırlar.
Ey,
dünyânın şarapları, nefsânî arzuları ve hevesleri ile
sarhoş olanlar! Pek yakında
mezarlarınızda uyanacak, ayıkacaksınızl...
Abdülkadir
Geylani Sohbetler
Bodrum
- 29.04.2003
hilbira@hotmail.com
http://gulizk.com
|