Sınırsız sahip
olduğumuzu düşündüğümüz ve fazlaca dikkat etmeden tükettiğimiz
bir hazine. Zaman…
Nedense israf denince maddi boyut aklımıza gelir hep. Para,
yiyecek, giyecek vs. Oysa bir de elle tutulmayan israflarımız
var ki, henüz elimizdeyken değerini bildirecek bir ölçeğe de
sahip olmadığımız.
Zaman ve de duygularımız gibi.
Bu iki kavram birbirinden ayrılamayacak kadar özdeş.
Çünkü yaşadığımız her anın kıymeti ve kalıcılığı ancak onu
hissedişimizle orantılı. Hissettiğimiz kadarını değerlendiriyoruz.
Geçmişimize bir bakalım,hatırladığımız zaman
dilimi,yaşadıklarımızın kaçta kaçı olursa olsun hep yoğun
duygulara sahip olduğumuz,önemsediğimiz vakitler.Bu anların
detayları hafızamıza kazınıyor adeta ve gözlerimizi kapattığımızda
film şeridi gibi geçiyor.
Canlı ve taptaze, kalbimiz senelerin eskitemediği bir vefa ile
hızla çarpıyor.
Yaşamayı mı bilmiyoruz, yoksa hissetmeyi mi?
sorusu taklılıyor zihinlere, belki de azlığına dem vurarak bu
hissedişlerin.
Zaman geri dönüşümü olmayan tek şey belki de yaşarken
anlayamadığımız.
Şu sıralar
çevremden çok duyduğum bir söz :
‘Günler ne kadar çabuk geçiyor.’
Bu hızlıca akış dolu dolu yaşamaktan mı, yoksa kendini bir
hengameye, seyre kaptırmışlığın gizli feryadı mı?
Doyum mu, zamanı yetiştirememe mi?
Düşündürücü…
Bir eğitimcinin şu
sözü, duyduğumdan beri zamanı algılayışıma farklı bir boyut
katmıştır.
‘En çok zamanı olan kişi, yapacak işi en fazla olandır.’
Gerçekten çıtayı yüksek tutmak ve kendini yapabileceğinin daha
azıyla kısıtlamamak gerekiyor.
Maddi ve manevi iş yoğunluğu arttıkça, disiplinize bir hayat
tarzı geliştiriyor kişi kendine, hayatı belli bir düzende
oluyor. Yaşamdan beklentileri, hayata bakış açısı ve ondan haz
alma düzeyi değişiyor, hani hep ’total kalite’ dediğimiz kavram
var ya, işte onu hayatına aktarıyor, kaliteli bir hayat.
Belki zamanla hayat tarzlarımız da bu kalite belgesine aday
olur kim bilir.
Burada da dikkat edeceğimiz bir incelik var,
‘’Önceliklerimiz’’.
Sıralamayı doğru yapmak ve gereği olmayan şeylerden hayatı
arındırmak gerekiyor .
Rasulullah sallalahu
aleyhi ve sellem :
‘İki günü müsavi,denk olan ziyandadır’ buyuruyorlar.
İşte sürekli ilerlemenin önemi.
Her gün kendini geliştirerek, hayata bakış açısının
genişlemesinin, en önemlisi de dünyaya geliş amacına en yakın
hayatı yaşamaya adım adım yaklaşmanın özü bu sözde saklı.
Hissederek, bilinçli , farkında olarak yaşama.
Yani bir nevi görüşü gözlerden kalbe indirme.
Hayatını bir masaya yatırarak öz muhasebesini sık sık yapan
kişiler, hayat sermayesini istediği şekilde mi yoksa ayak
uydururcasına mı kullandığını kendilerine sormaktadırlar. Bu
sorulması en çok gereken soru galiba.
Bir sonraki anda
,hep bir öncekinden daha ileride olmak zorunda hissetmeli kişi
kendini,bir perde daha açılmalı ufkunda,bir hakikat şimşeği
daha çakmalı zihninde.
Zamanın akışı ise kişiliğimiz lehinde olmalı,hedeflerimiz
lehinde.. Her an istenmeyen yönlerinden soyutlanmalı ruhumuz,bir
arınmayla,bir terbiye ile dirilmeli.
En önemlisi de geriye baktığımız da şükredecek bir yaşantıya
sahip olabilmek, bazı şeyleri aşmanın hazzına varmak herhalde..
Anı yaşamak, her anı hakkıyla yaşamak..
Dünya ve ahireti
zaman yönüyle iyi değerlendirmesi, hangisini tercih ediyorsa onu
elde etmek için gayret göstermesi kişinin hesabını akıllıca
yaptığının delilidir.
Sohbetimizi söz ehlinin bu konudaki nasihatleriyle noktalayalım.
Lokman Hekim, oğluna
şöyle vasiyet ediyor:
-Aman oğul ! Dünyayı
ver, ahireti satın al. Sakın, ahireti dünyaya verenlerden olma.
Bu dünya bir gölgeye benzer.Sen,onu durur sanırsın amma,o
yürür. Lakin sen yürüdüğünü göremezsin.Biraz sonra bakarsın ki,
gitmiş. İnanma bu gölgeye ki, bunun zevali tezdir.
Peygamber Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem de şöyle buyuruyor.
Bu dünya ile benim
misalim, şol atlıya benzer ki,çok sıcak bir günde, sıcak bir yolun
üstünde bir ağaç gölgesinde biraz gölgelendi ve tez yine o
ağacı terk ederek yoluna gitti.
İşte bu yüzdendir
ki takvim yaprakları misali akıp geçen ömrün her anı, istendiği
şekilde yaşandığında ancak, ikinci bir izdüşümü ahirette bizi
güldürecek.
Akışa ters yönde gitmek her zaman zor olanıdır, lakin
varılacak yer buna değiyorsa, o zaman yeterince kürek çekmeğe
ihtiyaç vardır..
Ö.Zeyneb EKİNCİ
muttakisahabe@hotmail.com
Kayseri - 13.04.2004
http://gulizk.com
|