Tasavvuftaki bazı haller ve mertebeler tasavvuf ehlini halden hale koyar. Mesela"Velayet" makamından "Ulûhiyyet"e, Ulûhiyet makamından, "Sıddıkiyyet" makamına ve bu makamdan da "Kurbiyyet" makamına yavaş yavaş inme vâki olur. İşte Hazreti Bedreddin'in Vâridatı'nda: "İzâ tümmet-Tasavvuf", "Tasavvuf tamam olunca" demeleriyle, asıl nifak olan iki yüzlülük baş gösterir. Çünkü gerçek Sofînin, eriştiği makamlarla başka gözlerin görmediği, başka kulakların işitmediği, hiçbir insanın gönlüne vâki olmayan şeylere bilgisi olur. Buna rağmen insanlara uygun şekilde görünür. Çevresindekilere akıllarının alabileceği kadar söyler, fakat kendi gönlünde ve bilgisinde onları mecburen gizleyip örter. Şayet Sofî, bildiklerini çevresindekilere olduğu gibi açıklayacak olsa, onun sözlerini kendi inanış ve davranışlarına uygun bulmayanlar, ona ellerinden gelen her çeşit kötülüğü yaparlar, belki sonunda hayatına da kastedecek kadar ileri giderler.

Bu hususta İmâm-ı Ali (K.V.) Hazretleri:
"Ya Rabbî, bilgi cevherinin halka öğrenilmesini arzu etseydim, bana sen putlara tapanlardan imişsin derlerdi, Müslümanlar kanımı dökmeyi helâl sayarlar ve hakkımda en çirkin muamelenin yapılmasını güzel ve yerinde görürlerdi" demiştir.

Varidat: (Et-t Ebu Hureyre Hz.’ den
"Allah’ın Resulünden (S.A.V.) iki bilgi öğrendim. Onlardan birini yaptım, çevreme yaydım. Diğerini de şayet önceki gibi yaymaya kalkışsaydım, bu gırtlak benden kesilirdi" demiştir.

Sahabelerden Sırras-Sakatî (R.A.): "Tasavvufun üç anlamı vardır" demiştir:
Tasavvufun birinci anlamı: Marifet, yani bilgi nurudur. Bu nur bir kimsede olursa, o kimsenin Allah'tan korkması ve çekinmesi olmaz, zira sahip olduğu bilgi nuruyla gerçek takva ve zühd adamıdır.

Büyük zatlardan Şeyh Üftâde Hazretleri (K.S.):
"Bir Kâmil insanda esasen Rubûbiyyet (Tanrılık) kokusundan hiçbir eser (halinde) dahi bulunmaz" demiştir.

Tasavvufun ikinci anlamı:
Mutasavvıf denilen Sofî, batın (içsel) ilminde olanı konuşamaz, yani zahiren (görünürde) Kur'ân-ı Kerim'e noksan görünenlerden söz etmez, zira Kur'ân-ı Kerim'e karşıt olan her şey bâtıldır, işte Sofî denilen kişi, nasıl iki yüzlü bir münafık olmasın ki, bildiklerinin hepsini çevresindekilere söyleyemez ve olduğu gibi de görünemez. O bu durumda iki yüzlü değildir de ya nedir?

Tasavvufun üçüncü anlamı:
"Sofî, Allah'ın haram kıldığı hususlara karşı hiçbir kimseyi teşyi ve teşvik etmez, bilakis çevresindekileri sakındırır. Allah'ın sırlarını daima örtüp saklar. Çünkü Tanrısal ilmi bilenlere, bu sırları örtme ve gizli tutma çok lâzımdır. Şayet kim Allah'ın sırlarını ulu orta önüne çıkana açığa vurursa, kanını herkese mubah kılar" denilmiştir

Şeyh Bedrettin Simavna

Bodrum - 04.06.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail