H.
Ş. 990
«Tefekkür gibi [düşünmek gibi] ibadet yoktur.»
H.
Ş. 991
«Bir saat tefekkür yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır.»
H.Ş.
992
«Yaradan’ın eserlerinî bir saat tefekkür etmek [düşünmek];
yetmiş sene [bilgisiz, fikirsiz, muakkatsız mahîyyette
cereyan edecek] ibadetten hayırlıdır.»
MUHABBETLE
DAİMA ALLAH’I HATIRLAMAK
H.Ş.
993
«Sevgi çokluğundan Allah’ı kalbinden çıkarmayan kîmse,
nîfaktan kurtulur.»
BİRAZ
AÇARSAK:
Yukarıdaki
Hadîs-i şeriflerden iyi anlıyoruz ki, ibadetin temeli ve
ruhu, fikirdir. Fikirsiz zikir, mihanikî bir harekettir. İnsan
demek; fikir ve his demektir. Fikirsiz, hissiz ibadet, insanca
yapılmış değildir.
îbadet;
bir fikrin neticesidir. Fikir, bir gayenin bünyesidir. İbadette
fikir etmek neye ibadet ettiğini bilmektir. Kime, neye ibadet
ettiğîni bilendir ki, ibadet etmiş olur.
Peygamber
Efendimiz: «Ancak kendini bilen Allah’ı bilir» buyurmuştur.
Zîra: (Allah’ın kuvveti var, iradesi var,
amma benim de bana göre
kuvvetim, iradem var) diyen kimse, Allah’ı bilmemiş olur.
Ancak kendinde, kendinin olarak hiçbir varlık olmadığını,
her varlığın Allah’tan tecellî edip muvakkat ve ariyet
olarak geldiğini, bütün varlığın ve her mahIukun içte dışta
sahibinin Allah olduğunu bilen kimse, Allah’ı bilmiş olur.
Öylesi bu sebeple, her hususta kendine değil Allah’a güvenir,
her şeyi Allah’tan ister ve bekler, ne kendinden ne kimseden
bir şey bekler. Çünkü, her mahlukun Allah elinde bir alet,
her insanın Allah elinde bir boş kap olduğunu, bu kabın ve
kap içinde tecellî eden iradelerin de, ilmin de, hayat ve
kuvvetin de sahibi Allah olduğunu anlar, bilir.
Ve
yine böylesi bilir ki, Allah bizi, kendine ibadet ve hizmet
için yaratmıştır, kendi mülkü olan dünyayı imar ve
ıslah için, Allah’ın tekamül kanunu terbiyesi altında kemâle
gelerek Allah’ın kemalatını kendimizde ortaya koymak içîn
yaratmıştır.
Yine
böylesi bilir ki, ibadet; kulluk borcu olarak ve Allah’a
AIlahlığı için edilir, Allah’tan bir
menfaat elde etmek veya bir zararı defetmek için değil. İşte
böylesidir ki; ibadette Allah’ın iltifatına, nuruna,
fevzine nail olur. Ruhu gıdalanır, kuvvetlenir, nefsine hâkim
olmaya başlar ve iyi adamlar sırasına girer. Böylece halkın
muhabbet ve emniyetini kazanır, halktan yardım ve fayda görür.
Zîra kendi de Allah’a ibadetle beraber hizmetten hali kalmaz.
Allah’a
hizmet; halka hizmettir, iyilikleri yürütmek, fenalıkları önlemek,
durdurmaktır. Geçen hadîs-i şeriflerin birinde:
«Cenab-ı
Hakk’ın, en gazap ettiği kulun; Allah’tan Cenneti umduğu
ve Cehennemden korktuğu için ibadet eden» olduğunu anladık.
Allah her şeyin Allah rızası için yapılmasını ister.
Allah’tan
korkacağız ki, fenalık etmeyelim. Allah’ı seveceğiz ki,
halkı sevelim, halka acıyalım, insaf ve merhamet edelim ve
gayrete gelip cömertçe yardım ve fedakarlık edelim.
İşte
bunların hepsi fikirle, vazife düşüncesiyle olur ve fikirle
yürür. Her hareket bir fikrin ve her güzel hareket güzel bir
fikrin mahsulüdür. Fikri güzel olan; amelde nasipsiz olsa
dahi, mazur ve makbul kuldur, Allah’ın mükâfatına nail
olur.
Allah’ın
vasıflarını iyi bilen; müşkilat karşısında irkilmez, takâtten
düşmez, tehdit ve kötü teklif karşısında sarsılmaz, doğruluktan
ayrılmaz, dünyalıkla avlanmaz; felaket karşısında sönüp
gitmez. Güçlük arttıkça, azmi, kuvveti, gayreti artar;
Allah’ın tükenmez kudretine güvenip başarıdan ümit
kesmez. Haksızlığa uğrasa Allah’ın kurtaracağını
bilir, iftiraya uğrasa temize çıkacağına inanır, kimsesiz
kalsa Allah’ın koruyacağına güvenir, denizin dibine düşse
Allah’ın sebebini yaratıp çıkaracağım umar.
Ne
mutlu o kula ki,
Allah’ın
her an onunla ve onu gözetir, korur olduğunu bilir. Her acı,
tatlı nefesinin acılığını, tatlılığını Allah’ın
duyduğunu bilir. İşte
dünyada huzur içinde
çalışan ve rahat içinde yaşayan
bunlardır.
Bodrum
- 04.12.2001
http://sufizmveinsan.com
|