(88-21 —23): «Ya Muhammed onlara tezkîr et. Muhakkak sen onlara Allah’ı anıcısın. Onlar üzerine cebredici değilsin.»

Diğeri:

(87 - 9): «Eğer vaaz ve nasihatin faide etmese bile vaaz ve nasihat et [Kur'an-ı Kerîm’le].»

VAAZ:Tezkîr hakkındaki emirlerden herkesin alacağı ders ve hisse vardır. Peygamberimiz Efendimizin esas vazifesini ve yahut vazifesinin tatbik vasıtasını teşkil eden tezkîr yani vaaz ve nasihat keyfiyeti; Peygamber Efendimiz’den sonra Din bilginlerine intikal etmiştir. Her bilgin, bu esasta bir mükellefiyet taşır. Peygamber Efendimiz bu hususa işaret buyurarak, “Bilginler Peygamberlerin mirasçılarıdır.” buyurmuşlardır. Buradaki miras, Peygamber Efendimiz’in Allah’tan naklettiği Din bilgisidir. Din; insanlığın ferdî ve içtimaî her türlü mükellefiyet ve haklarına temas eder. Bir insan fert olarak, bir cemaat ve cemiyet olarak bu medenî, insanî yüksek haklara, bilgi ve duygu ile erer. Ve bu haklara ait talim ve terbiyelerle insanlıkta yükselir; şerefli, hürmete layık bir adam ve Allah’ın lütuflarına layık bir kul olur.

Fakat ve fakat iyi düşünmeliyiz ki, Peygamber Efendimiz’in vaaz işini her nesilde o güzellikte, o yükseklikte devam ettirecek ehliyetli bilginle mükemmel insanlar lazımdır. Herhangi bir nesil, yüksek insanlık terbiyesinde inkişaf edememiş ise bu vebal, o neslin bilginlerinin boynundadır. Eğer nesilde bilgin yetişmemiş ise vebali onları yetiştirmeyenlerin boynundadır.

Beşeriyet, bu esasları düşünemeyecek derecede mustarip, hürriyetsiz, ezilmiş devreler geçirdi. Fakat elhamdülillah bugün düşünebiliyoruz, iyi bir devrin içine girmiş bulunuyoruz. İhtiyacımız; bilgili, irfanlı, hür fikirli, taassup küçüklüğünden tamamen münezzeh bilginlere, Peygamber Efendimiz’in işini bütün güzelliği ile devam ettirecek insanlara, ahlaklı, gayretli ve güzel gayeyi hepimizden iyi bilen kimseleredir. Her şeyin mukallidine belki tahammül edilir, fakat bu işin kötü mukallide tahammülü yoktur.

Bugünkü insanların en büyük ihtiyacı; teselliye, ümide, muhabbete, nizama ve intizamadır. Hakk’ı ve halkı sevdirecek hakikatleredir. Güzel bir hayatı sevdirecek sözleredir. Yüreklerdeki kararsızlığı, karartıyı giderecek hakikatleredir. Teselli, ümit, muhabbet telkin etmeyen; insanı Allah’a, Dine, insanlara yaklaştırmayan vaaz, vaaz değildir; zehirdir. Halbuki vaaz ilaçtır. Beşeriyet, müstebit hükümdarlar idaresinde ve o hükümdarların kullandığı vaizler elinden zehirlerin türlüsünü içmiş, kâh uyuşmuş, tereddiye düşmüş, insanlığını kaybedecek hale gelmiş, kâh kendi hesabına başarmak isteyen, her hakkı, her şeyi inkar eden unsur olmuş ve cemiyet için korkunç bir mahiyet almıştır. Bu çok mühim yani Din kadar mühim bir bahse, Dinin intişar vasıtası olan vaaz dolayısıyla temas ettik. Fakat kitaplarca tafsilat değeri olan bu bahse birkaç cümle ile dikkâti çekebildimse o da hiçten iyi bir şeydir.

Allah güzel, Peygamber güzel; zavallı halk, ruhta güzeldir. Fakat güzel halkın cevherini inkişaf ettirecek, halkı Allah’la ve insanla güzel münasebete koyacak olan vaazlar ne kadar yerinde ve güzel olmalıdır ki beklenen maksadı temin edebilsin. Aksi halde her şey derece derece ziyan olur.

Bodrum - 05.11.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail