“ Gönül aleminin
acayip hallerine nihayet yoktur” der Gazali.Güzel de söyler.
Nasıl acayip olmaz ki! Her şeyden evvel, tek başıyla bütün
alemin fihristesi ve manevi haritasıdır gönül. Başlı başına koca
bir âlemdir. Böylesine zenginliğe sahip bir saray hükmündeki
gönülde kimbilir belki de daha nice esrar ve güzellikler saklı.
Gönlün hakiki manada
mutmain olabilmesi, her vazifeli yaratılmış birimde olduğu gibi,
kendisi için yaratıldığı şeyi temin etmesiyle mümkündür.Varlık
âlemine göz gezdirdiğimiz ve bu âlem kitabını satır satır
incelediğimiz zaman, bu gerçeği aynelyakiyn görebiliriz. Çünki
her hilkat eseri, zerrelerden yıldızlara kadar bu arayışın ve
özlemin etrafında pervaneler gibi döner durur.Atom çekirdeğinin
etrafında süratle dönen elektronlardan, uzay semasındaki
planetlerin cazibedar hareketlerine, semazenlerin semaından Kabe
etrafındaki dönüşe kadar bu arayış ve özlem sonsuza kadar büyük
bir cezbe ve iştiyakla devam edecektir.
Evet, her şey O’nu
gösterir ve O’NA ŞAHİTLİK EDER. Bununla birlikte mahlukların en
şereflisi olan bizlerin o şahitleri ve nişanları görüp tasdik
etmemiz için de bir açıklayıcıya ihtiyaç vardır. İşte bu
açıklayıcı unsur gönüldür. Her ne kadar gözlemlediğimiz
varlıklar ilk aşamada beyinde tasvir ediliyorsa da gerçek manada
değerlendirilmesi ve anlamlandırılması işlevi gönle tevdi
edilmiştir. Gönül, adeta mana okyanusu gibidir.Zikir ve
tefekkürden hasıl olan marifetin mahallidir. Nihayetinde oluşan
muhabbetullahın da.Zaten aşk ve şevk hep gönlün vasfı
olagelmiştir. O, Beyt i Hüda’dır. Kasrı İlahi’dir. Kalbin ruh
boyutundaki versiyonudur. Onun gerçek değer ve güzelliği de
bu sırda gizlidir. Madden ve Manen hayat pınarımızdır. Nasıl ki
kalbimiz vücudumuzun her yerine kan ve hayat pompalayarak bizi
ayakta tutuyorsa gönlümüz de manevi vechesiyle kaynağını Hayy
isminden alan Hayatın en bariz tercümanlığını yapar bizlere.
Hele hele bu İlahi Sarayın içi İmanın Nurani İksiriyle
aydınlanırsa işte o zaman hakiki mahiyeti aşikare açığa
çıkar.Gönlün ve bilincin birlikteliği (akıl ve iman) İlahi
Esmanın manalarının açığa çıkmasını sağlar.İçimizdeki nice gizli
güzellikler ve gizemli bilinmezlikler dile dökülmeye başlar ve
kalemlerden ab- ı hayat hükmünde olarak satırlara boşanır sağnak
sağnak. Çünki, İlahi Marifetin mahalli gönül ve dildir.Gönül
kimi zaman Samediyyet nurlarının aksettiği bir ayna olur.Kimi
zaman da on sekiz bin alemin kendilerine has orijinal
güzelliklerini seyir ve temaşa eder Nurun aydınlığında. Bir nevi
arştır gönül. Maneviyata açık olan göz, gönül gözüdür. İkbal,
Cavidname isimli eserinde gönlün bu hususiyetine değinmiştir.
Hattızatında hakiki
manada ancak gönül gözümüz Kainat Kitabını temaşa ve müşahede
ederek yaratılış sırlarının muammasını çözebilecektir. Ve Arz ve
Semaya sığmayan Kainatın Yaratıcısı Mü’min kulunun gönlüne
sığacaktır. Bu imtiyaza sahip bir seçkin olabilmek içinse
Erenlerin tabiriyle Hüda’nın sarayını Masivadan pak
eyleyebilmemiz gerekmektedir. Aksi
taktirde, gönül gerçek manada hiçbir zaman O’ndan başkasından
razı olmayacak ve hiçbir mecazi sevgili o gönlü aydınlatamayacak
ve tatmin edemeyecektir. Çünki bütün Nurlar, O’nun Nurundan
iktisap edilmiştir(O Nur kaynağından beslenmektedir) ve O’nun
Nurundan akseden birer kesittir.
Ya Baki olan! Sadece sen Bakisin ve senin Baki oluşunla mevcudat her an
Beka bulmaktadır.
Öyle ise senin muhabbet ve sevginle onlar sevilmektedir. Yoksa
kalbin ilgisine layık değillerdir.
ahad103@hotmail.com
11.07.2006
http://sufizmveinsan.com
|