Müslümanlar için en çok dikkât edilecek esas; ifrattan, tefritten kaçınmak, Peygamberimiz hakkında Allah’ın öğrettiği tarzda düşünmek, doğru i'tikatta bulunmaktır.

Mesela insanlar ve Müslümanlar için yegâne  merci,  Allah’tır. Ne istenecekse Allah’tan istenecektir. Nebî dahi olsa, Allah’tan gayrisinde bizatihî bir kudret, bir varlık yoktur ki, istenen şeyi versin. Kur'an-ı Kerim'in öğrettiğine göre, şefaat dahi Allah’ın kendi hakkıdır. Allah gayrı mahlukun şefaati, eğer vaki' ise, bu Allah’ın şefaati olup mahlukta tecelli etmiş demektir. “Şefaat, ancak Allah’ın izni iledir” Ayeti  Kerîmesinin izahı budur. İmdi, küçük büyük her bir şey Allah’tan istenecektir. Ve eğer 'bir Nebînin, Velî’nin veya herhangi bir Allah kulunun şefaatinden istîfade edilmek isteniyorsa; Allah’tan istenen için “falan kulun yüzü hürmetine duamı kabul buyur, istediğimi ver”  denebilecektir.

Halbuki, Allah’ın bir Zât’ı var, bir de sıfatları var. Asıl olan Zât’ tır. Sıfatlar, sonradan (Hilkât mukaddimesinde Zât’ tan ) zahir olmuşlardır. Ve Allah’ın Zât’ına ibadet ve hizmet için meydana çıkmışlardır. Onlar Allah’ın Zât’ına nasıl bağlı ve Allah’ın iradesine nasıl tabi iseler, insanlar da Allah sıfatlarının hakimiyeti ve terbiyesi altındadır. Allah’ın sıfatları ; Allah’ın Zât’ ına hizmet ve ibadet ettikleri gibi, insanlar da ; Allah’ın sıfatına hizmet dolayısı ile, Zât’ a ibadet ederler. Mesela Halik sıfatı, yaratmakla ; Rezzak sıfatı, doyurmakla Allah’a hizmet ettiği gibi, Mümin sıfatı Zât’ a iman etmekle; Subbuh ismi de Allah’ı zikir ve tenzih etmekle Allah’a ibadet eder ve halkın ibadetine müessir vasıta olurlar. Vedut sıfatı da sevmek ve sevdirmekle faaliyettedir. Şimdi insanlar ; bu sıfatların delaletiyle bu sıfatların iktiza ettirdiği hizmetleri ve ibadetleri Allah’a ifa etmiş oluyorlar. Allah, ismi cami'dir Yani bütün sıfatları Zât ile birlikte bir lafızda toplayan isimdir. Fakat, bu cami' ismin içinde, kendine hizmet ve ibadet edilen Zât da var; hizmet ve ibadet eden ve mahlukların ibadet ve hizmetine müessir ve vasıta olan sıfatlar da var.
Sıfatlar Zât’ tan tecelli ederken Allah’ın Mürid ismine, yani Allah’ın irade ve muradına tabi olurlar ve irade ve murada göre tesirlerini ve fiillerini icra ederler.
İşte mahluklarda zahir olan hal, temayül ve hareket farkları; bu yüzdendir. Yani Allah’ın farklı iradesine ve sıfatların yekdiğerinden farklı vasıflara göre farklı eserler ve neticelerdir.

Aksi halde, Allah’tan istenecek şey mahluktan istenirse, Allah’ a şirk koşulmuş   olur. Maazallah, bilindiği gibi bu küfürdür. Bundan sakınmamız elzemdir. Ve bu hal; 'kendinden, Allah’tan istenir gibi bir şey istenen mahlukun ruhunu dahi üzer. Duacının bu yanlış hareketinden duacıya o da acır. Daima hatırda tutalım ki, Allah’tan istenmedikçe duanın tesiri  yoktur. Ve Allah vermedikçe, kimsenin kimseye verecek bir şeyi yoktur. Ne yaparsak yapalım, fakat Allah hukukuna saygısızlık göstermeyelim. Hangi Nebinin, hangi Velînin kadrini ne kadar yüksek tutmak istiyorsak tutalım, bunu yaparken Allah’ın mukaddes haklarından bir şeyler eksilterek mahluka ilave etmeyelim, buna ne Allah razı olur ne mahluk...

Her mahlukun muhabbeti üstünde bir muhabbetle Allah’ı seveceğiz. Allah, Kur'an’ da 'bunu emrediyor, her mahluku Allah için seveceğiz. Bu tarzda sevgi, hakikâte en uygun esastır.

Enbiyayı Allah’tan merhametli, alakalı zannetmek, onlara ümit bağlamak yanlıştır. Merhametin ve her varlığın tek kaynağı Allah’tır. Allah bizi severse Enbiya, Evliya, salihîn de bizi sever. Fakat, Allah’ı gücendirirsek, hangi mahluka bakacak yüzümüz olur? Veya hangi mahlukta bizi Allah’tan müstağnî kılacak kudret bulunur? Salavat-ı şerîfe getirmekle biz Peygamberimizden bir şey istemiyoruz. Peygamberimize Allah’ tan rahmet ve selamet istiyoruz. Görüyoruz ki, tek merci' Allah tır ve Enbiya dahî, Allah’ın rahmetinden müstağnî değildir.

Evliya Nebi ve Resullerdeki nur-i İlahi’ dir. Kendilerindeki tecelli, Allah’ın nur, feyiz ve  irfan neticesidir. Hakk’ın tenezzül etmesi ve icraat yapmasıdır...

Bodrum - 26.06.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail