1.Bölüm

Tevfik : Sözlük anlamı  Uygun düşürme

(Birinci bölüm)

7. (4837)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):"Allah Teâla hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu isti'mal eder!" buyurmuştu. Kendisine: "Onu nasıl isti’mal eder?" diye soruldu." Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu." [Tirmizî, Kader 8, (2134).] AÇIKLAMA:1- Bir başka rivayette hadis şöyle devam eder:

"....Sonra kişiyi bu hayır amel üzerine kabzeder."

2- Kişi niyeti, iyi bir davranışı gibi rızayı Bariyi celb edecek bir fiille, hakkında Allah'ın hayır murad etmesine istihkak kazandı mı "kişiyle kalbi arasına giren" (Enfal 24) Hak Teala onu hayra yönlendirmekte, hayır ameller yapmaya muvaffak etmekte, o bu hal üzere iken ruhunu kabzetmektedir. İyaz merh " Sizden hiçbirini ameli cennete sokmayacaktır. Cennete Allah'ın rahmetiyle gireceksiniz" hadisini açıklarken kaydettiği şu mülahazalar, sadedinde olduğumuz hadisi aydınlatır: "Allah'ın taate hidayeti, (imkân, sağlık, şuur vs. vererek) amelde bulunmasına yardımı Allah'ın rahmetindendir. Hayır işleyen kimse, bunlara kendi ameliyle müstehak olmaz. Bunlar hep Allah'ın fazlı ve rahmetiyledir."
İbnu'l-Cevzî der ki: "Bundan dört cevap ortaya çıkar:

1)      Amel için tevfik (yardım), Allah'ın rahmetindendir. Eğer Allah'ın sebkat eden rahmeti olmazsa, kurtuluşa sebep olan iman ve taat hasıl olmaz.

2)      Kölenin hasıl ettiği menfaatler efendisine aittir. Öyleyse, onun ameline efendisi hak sahibi olur, kendisi değil. Öyleyse efendi ona, ameline ücret olarak her ne verirse, bu onun fazlındandır.

3)      Bazı hadislerde, cennete  girişin kendisi Allah'ın rahmetiyledir, derecelerin elde edilmesi  amellerledir.

4)       Taatle ilgili ameller kısa bir zaman (mesela 50-100 yıllık dünya hayatını) işgâl eder. Halbuki sevap (ebedî olarak) tükenmeyecektir. Öyleyse mahdud bir amel için verilen tükenmez ücret, amelin karşılığı değil, fazl-ı İlâhîdir.

Tevfîk; ebedi sa'detin anahtarı, Nebî-i Zişânin yolunda sülûka kulu vâsıl edici ve İlâhî ahlâkla ahlâklanmasına rehberdir.
Tevfîk-i ilâhi'ye nail olan kişi, büyük ganimeti elde etmiştir.
Tevfik-i ilâhi’den mahrum kalan kimse de hayrın tamamını yitirmiştir.
Tevfîk; kulun çalışarak elde edeceği bir şey değildir.
Tevfik, Allah'ın kendi huzuruna seçtiği has kullarının kalblerine ilka ettiği bir nûr-u ilâhidir.
Kulun kurtuluşu ancak Tevfîk-i İlâhî ile gerçekleşir. Kul yüce derece ve mertebelere de ancak Allah'ın yardımıyla ulaşabilir.

Tevfîk hibe edilen bir sırr ve kulun kalbine de kondurulmuş bir nurdur. Kulun irâdesi tevfîk'in özelliklerini ve hakikâtlerini bilmesi itibariyle, tevfîkle vasıflanması ve tevfîkin kulda peyda olmasında Allah'ın irâdesinin bağlantısı vardır. Böylece de, kul için bu irâde hâsıl olur ve o irâdenin kendi kesbi olduğunu tahayyül eder.
Halbuki kulun tevfîkle vasıflanmasındaki gerçek sebeb; Allah Subhânehû'nun iradesidir. Fakat kul, kendisini tevfîkin talebine sevk eden irâdesinin, İlâhi Tevfîk’in eseri olduğunu bilemedi.
Evet!. ilâhi Tevfîk olmamış olsaydı kulun irâdesi gerçekleşemezdi. Zira, kulun tevfîki irâde etmesi de İlâhi Tevfîk’tendir. Ancak, insanların çoğu bunun bilincinde değildir.
Şimdi tevfîki anlattığımız tarzda isbât ettiğimizde, insanlar, ancak Hakîm, bağışlar yapan ve kula muaffakiyeti veren Zât'tan tevfîk'in kemâlini taleb edebilirler.
Tevfîk'in kemâli ne mânâya geldiğini şöyle izah edebiliriz: Kulun bütün fiil ve hâllerinde tevfîk-i ilâhi'nin kula arkadaşlık etmesidir.
Kulun hâlleri şöyle taksîm edilmiştir. 

1- İtikâd,

2  - Kalb'e gelen ilhamlar,

3  - Akıl ve kalbinde doğan nurlar,

4  - Müşahedeler,

6  - Mükâşafeler,

7  - Zahiri ve batini bütün fiiller.

Netice-i Kelâm:
Kul, bütün hâllerinde İlâhi Tevfîk'in kendisine devamlı surette arkadaş olmasını taleb etmesi, tevfîk'in kemâl mânâsıdır.
Öyle ise, kul zâten kendisine verilen muvaffakiyetin artmasını taleb eder. Yoksa tevfîk bölünmeyi kabul eden bir şey değildir. Zira, tevfîk insanla kâim olan mânâlardan bir mânâdır.
Mânâ ise bölünmeyi kabul etmez. Tevfîke nisbet edilen noksanlık ise, Tevfîk-i İlâhi’nin kulun herhangi bir fiilinde kul ile kâim olması ve diğer bir fiilinde kul ile kâim olmaması itibariyledir.
Tevfîk-i İlâhi’nin kulun bütün fiillerine olan beraberliği de aynı anlattığımız gibidir.
Artık bu izahlarımızda kulun tevfîki Allah'tan istemesinin hikmeti de zahir oldu.
İleride şunu da izah edeceğiz:

— Kul Allah'tan tevfîki istediği vakitte kul da Tevfîk-i İlâhi yoktu denilemez. Zira, kulun isteme fiilinde yine ilâhi muvaffakiyet vardır. Tevfîk lâfzı Arap dilinde muvafakat babından Tefî'l babına intikâl etmek suretiyle türetilmiştir. Tevfîk de kulda sudur eden fiillerin peyda olması esnasında zâten kulda kâim bir mânâdır. Dolayısıyla kulla kâim bulunan o Tevfîk-i "ilahi kulu, kuldan sudur edecek fiili hakkındaki İslâm ölçülerine muhalefet etmesinden engeller. Fakat bu engellemesi sadece kendisinde sudur edecek olan fiilde gerçekleşir. Diğer fiilleriyle alâkası olmayabilir. Öyle ise, hükmü böyle olan her mânâya tevfîk ismi verilir.

(MEVÂKİ'UN NUCÛM’ dan M. İbni Arabi)

Bodrum - 11.02.2003
hilbira@hotmail.com
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail