Hayat başlı
başına
bir tutkudur zaten.
Ama tutku da diğer
kavramlar gibi göreceli tarife müsait.
Koyulan hedefe götüren vasıta
sayıldığından
tutku; mükemmel bir yardımcı.
Hayalleri gerçeklere set çekenler
içinse tutku, boşlukta
gezinen hedefsiz bir yıldız...
Birincisinde elde ettiğinden
dolayı mutlaka bir sevinç yaşanır,
bu tutkuyu yitirme pahasına da olsa akla dahi gelmez.
İkincisinde
ise amaç aslında koyulan hedef değil
de, tutkuyu yaşamak
olduğu
için, elbette amacını yitiren kişi
bir şeyler
kaybetmiş
hissine kapılacaktır.
Her duygu ancak verildiği
amaç için kullanıldığında
insanı mutlu kılar. Yoksa zannedilen mutluluk duygusu sanallığın
ötesine geçemez.
Bir insanın tutkusu öyle
olmalıdır ki, hedefine ulaşsa
bile tutkusunu yitirmemelidir, daha kamçılamalıdır kişiyi,
yani kesintisiz olmalıdır tutku, birini bitirip diğerine
başlamamalıdır.
İnsan
kendisine basit hedefler seçerse, değmeyecek
hedefler için ömrünü heba ederse, verdiği
gayretin hepsinin eldesi, kazandığında
başarmış
olmanın gururu ötesine geçemez.
Geriye dönüp baktığında
ise git gide biten
bu gururun gölgesinde, verilmiş
onlarca uykusuz gecenin hiçliğine
duyulan pişmanlık
vardır.
Hedef, değmelidir
uğrunda
mücadele vermeye.
Oysa yapay hedeflerdir ancak, kavuşulduğunda
anlamını tamamen yitiren.
Bir de tutkuları yaşarken,
bu tutkuyu ne pahasına olursa olsun yaşayacağım
diyen kişinin
etrafında bıraktığı
gözü yaşlı
masumlar varsa, işte
bu hedefin tamamen yanlış
olduğunun
en güzel göstergesidir. Kişi
hedefine ulaşsa
dahi, gözyaşlarının
gölgesinde yaşayamayacağı
kesindir, bu Yaradan’ın en mühim kuralıdır. Mazlumların ahını, boş
tutkularına vasıta yapanların sonunda elde edecekleri akibet
ise çok acıdır...
İşte
tutku, iki tarafı keskin bir bıçaktır.
Ne için yaşanması
gerektiği,
hedefi tam konmadığında
insanı paramparça dağıtan
bir bıçak...
Ö.Zeyneb EKİNCİ
muttakisahabe@hotmail.com
İstanbul - 25.11.2003
http://gulizk.com
|