Sınıfta uçup duran orta büyüklüğün biraz üstünde, “large” diyebileceğimiz bir “size”daki karasinek , değişik yörüngeler çizerken takılıverdi gözüme.
Dersimiz sanırım, denetim sistemleriydi.

Genç ve dişi hocamız, konusunda oldukça uzman ve dersin yönetiminde bir o kadar başarılıydı.
Sanırım, herkes yaptığı işten onun gibi  zevk alsa, her şey herkes için o kadar daha kolaylaşacaktı.

Onlarca genç, amfi oturaklarına sıralanmış, hocayı büyük bir dikkâtle izliyordu.Elbette birkaçı da yandaki kız arkadaşını sıkıştırmakla veya erkek arkadaşı ile Beşiktaş-Fenerbahçe maçını konuşarak dersi kaynatıyordu...

İşte yine o kara ve vızıltılı sinek, daha Nasa’nın bile çizemediği şekillerde yörüngeler oluşturarak kanat çırpıyordu sınıfta, biraz da telaşlı bir biçimde.

Şanslı bir sinekti sanırım, hemcinslerine göre.
Çünkü, diğer hemcinsleri tahminen şu an köşe başındaki belediyenin iki yıl önce koyduğu ve biraz paslanmaya yüz tutmuş çöp bidonlarına belki bir hafta, belki birkaç gün önce ya da bir iki saat evvel dökülmüş yemek artıklarına sürekli pike yapmaktaydılar.
Hani bir de yağan yağmur ve Balkanlardan gelen soğuk ve her an yağmuru kara döndürecek hava muhalefeti yok mu?

Üniversiteli sinekti bizimki. Amfide o kafa üzerinden bu kafa üzerine sürekli vızıldıyarak, biraz da sessizliği yırtan sevimli, genç hocamızın sesine kulak vererek, uçuş ve yüksek lisans eğitimine devam ediyordu.

Elbette ki, diğer sineklerden bir farkı yoktu. Çünkü evrenin hologramik bir yapıdan var olduğunu birkaç saat önce diğer bir prof’tan duymuştu ve maddenin en küçük parçasında tüme ait bütün özelliklerin bulunduğunu, en azından çöp bidonu veya arka varoşlarda yaşayan arkadaşları bilmese dahi, benim kadar o da biliyordu.

Keyifle vızıldıyarak uçuyordu. Belki de bir ara çıkıp arkadaşlarının yanına giderek insanlardan duyduğu bilgi kırıntılarını onlara aktarmak istemiyor değildi de...
Lakin o kara bir sinekti. İnsanlar ile her ne kadar neredeyse bire bir denecek kadar benzeyen genetik kodlamaya sahip olsa da ondan iğrenmekten başka bir şey yapmıyordu ki şu insanlar!..

Kara sinek “Zerre Kül’ün Aynasıdır” diye vızıldasa da, alçaklığa layık görülmüştü hayat merdivenindeki tanımlanmış basamağı tarafından.

Oysa bir çorbaya veya çaya düştüğünde tazminat konusu bile olurken, binlerce yıl önce kendisine verilen değer daha fazla idi, düştüğü çaya veya çorbaya komple batırılıyor ve içmeye devam ediliyordu, ne oldu da değişmişti hemencecik tüm değerler...

Evet evet, aslında çıkıp arka sokaklardaki arkadaşlarına gidip bunları anlatmasının hiç zamanı değildi.
Hem nereden anlayacaklardı ki onu, diğer kara renkli vızıltılı uçuşan iğrenç varlıklar!..
Bir de belediye ilaçlayıverirse tam o dışarıda iken çöpten saraylarını, nereden bileceklerdi onun  medrese görmüş mürekkep yalamış bir sinek olduğunu!..

Genç ve güzel hoca “denetimin denetimi olur mu?” diye kendine sorulan ve ilk defa duyduğu soruyu bozuntuya vermeden cevaplarken, kara sinek kürsüye yakın bir sıranın üzerine kimseye zarar vermeden hocayı daha iyi dinlemek için konmuştu ki, üzerine doğru gelen ve yazı puntoları durmadan büyümekte olan günlük gazeteyi git gide daha rahat okuyordu.

Hatta o sırada gözüne ilişen şu fıkraya katıla katıla gülmeye bile başlamıştı :
“Trabzon ilimiz üzerinde uçarken bir mezarlığın üzerine düşen iki kişilik planörden sonra yetkililer, şu ana kadar yirmi beş ölü çıkarıldığını ve ölü sayısının artmasından korkulduğu açıklamasını yaptılar, bir de içlerinde üniversite mezunu bir kara sineğin olduğu bildirildi.”

İstanbul - 23.02.2001
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail