Aziz Meslekdaşlarım, Kardeşlerim,

Benim "Lehçe-i Lûgat-i Osmanî"'ye düşkünlüğümden dolayı burun kıvıracaklara veya sinirleneceklere peşinen "selâm ola" diyerek, maalesef kaybettiğimiz bir sürü değerimizden birini hatırlatmak istiyorum:

Üslûp (şimdilerde "izlek" diyor birileri) açısından üç türlü tanımlama ve tasnif yapılırdı (üslûb-i beyân üç nev'îdir):

  1. Üslûb-i âdi: Avamın, özellikle de asabîleştiğinde kullandığı, kaba, hâhoş, terbiye ve âdab-ı muhâşeret sınırlarını zorlayan üslûp;

  2. Üslûb-i âlî: Görgülü, bilgili ve belli bir seviyesi olan, genellikle okumuş yazmış takımının kullandığı, biraz da şekilci ve/veya resmî üslûp;

  3. Üslûb-i hakîm: Havvâsın, hikmet (bilgelik) sâhibi olabilmiş kişilerin zarif, genellikle müteşâbih ve sembolik, genellikle vakur ama aslâ ukalâca olmayan üslûbu.

Bize hangileri yakışır sualini dahi sormamaktayım. En azından üslûb-i âlînin içine girebilirsek, belki hasbel kader bir mevkiye gelmiş olanların diğer meslekdaşlarına böyle bir açık web mekânında hitap ederken, muhatapları kendilerine "Sayın .... Hocam" diye mesaj göndermişlerse ve aslında mevki olarak ve unvan olarak üstte olmalarına rağmen bunu sırf tevâzularından yapmışlarsa "Sevgili ......" diye başlayıp, nasihatle bitirilen cevapların bile 1. ve 2. tip üslûpların arasındaki "borderline" alana denk düşeceği düşüncemi paylaşmak isterim.

Özel sohbet ve muhabbette insanlar istedikleri kadar ve karşılıklı müsamaha sınırları içerisinde şakacı, sivri dilli, hattâ lâubâli olabilirler ama, umuma açık iletişimde, en azından (hattâ tercihan) üslûb-i âlîyi muhafazada fayda vardır.

Üslûbumuz kişiliğimizin aynasıdır, Rorschach testinden daha bile güvenilir addedilebilir.

Sevgi ve saygılarımla...

İstanbul - 26.03.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail