Sevgi ve Alâmetleri


Herkes  kendisinde  Allah sevgisinin  varlığını iddia edebilir.Fakat  gerçek Allah sevgisi, herkesin  sahip  olabileceği kolay dava  değildir. Bu sevginin yüceliğini  ve inceliğini her insan anlayamaz ve kavrayamaz.
Şeytan tarafından aldatılan ve nefs  tarafından azdırılan insanın, muhabbete iftira etmesi  yakışık almayan bir  husustur.Alâmetleri gösterme hususunda imtihan vermemiş,delillerini ortaya koymamış bir kimse Allah sevgisinden nasıl bahsedebilir ? diyor  Ahmed Ziyâüddin,  Ruh’ul Ârifin  ismi  eserinde.

Evet, sevgi  her  ne  kadar  kalbî  bir  duygu  ise  de  fiil  ve  amellere  yansıyışıyla  hakikidir  ancak. Bu  fıtratı  saran  his, kalp  sınırlarına  hapsedilemez. Başta  dil  olmak  üzere tüm  azayı  cevahiri, suyun  yayılışı  gibi  kaplar, tüm  zerrelerde  aynı  anda  hissedilir.
Muhabbet  öyle  bir  ağaçtır ki, Kur’an-ı Kerim’de  de buyrulduğu gibi kökü sabit (Allah’ta), dalları, budakları cihanı tutmuştur. O ağacın meyvesi kalbde ,dilde ve bütün âzalarda meydana gelmektedir.(Bir kimsenin elinin, dilinin, kalbinin ve birtakım azalarının hareketleri, kişide hangi sevginin bulunduğunu ortaya koymaktadır.)Tıpkı  dumanın ateşe, meyvenin ağaca delâlet ettiği gibi.

Bir  kimsede  Allah sevgisini ortaya koyan bazı alâmetler görülür, bunlar  sevgi  nisbetince, o  şiddette  tezahür  eder.
Bu  alâmetler  şöyle  beyan  buyruluyor:
Zahir ve bâtın (açık, gizli) her işini Allah’a  havale edip hareketlerinin  hayırlı neticelerini almak için O’nun yardımını istemek, O’nun emirlerine uygun bir biçimde tedbir almak, O’nun ahlakıyla ahlaklanıp sıfatıyla sıfatlanmak, azâlarının hareketini O’nun emirleri istikametinde düzeltmek, gam ve kederini (O’nun rızasını ve sevgisini kazanmak hususunda) bir tek gama ve kedere inhisar ttirmek, kalbinde dünyanın aldatıcı cazibesi için nefret bulundurmak, O’ndan başka her şeyden sıkılıp zevk almamak, bilhassa ıssız yerlerde O’nun zikir ve niyazı ile ünsiyet edip bunlardan haz duymak, kendisi ile marifetini kazanmaya çalıştığı Allah arasındaki engelleri kaldırıp perdeleri  aralamak...
Bütün bunlar, kulda Allah sevgisini ortaya koyan hallerdir. Kuldaki  Allah sevgisinin alâmetlerinden en  önemlisi  de, O’nun  Resulü  ve  Habibi Muhammed Mustafa Sallalahu Aleyhi ve Sellem’e  uymak  hususunda gayretli olmaktır.

Yapılan  ibadet  ve  tâattan zevk  almak,onu  bir  angarya  ve  bir  yük  kabul  etmeyip her ibadet ve taat sonunda daha neşeli, daha zinde ve dinlenmiş olarak çıkmak, kulda Allah sevgisinin  varlığını ortaya koyan bir  başka  ölçektir.

Cüneyd-i Bağdadi (KS) diyor ki:

‘’Kulda Allah sevgisinin alâmetlerinden birisi de kulluk hizmetlerine  severek ve yorgunluk duymadan koşmasıdır.
Böyle kimseler bedenlerini  yıpratır, fakat kalblerini zindeleştirirler.’’
Din  alimlerinden bazıları da şöyle buyuruyorlar  bu  hususta :

‘’Allah’a  yemin  ederiz ki, insanda Allah sevgisini ibadetler ve zikirler kadar besleyen ve geliştiren başka hiçbir şey yoktur. Zira  âşık, sevgilisinin uğrunda harcadığı  emeğini büyütmez ve O’nun uğrunda çekilen sıkıntılardan yorulmaz  ve  şikayetçi  olamaz. Sevgilisinin aşkı ile bedeni yıpranan âşığın  hizmeti artıkça, zevki  ve  kalbinin kuvveti de  artar.’’

‘’Bir  kimseye, sevgilisinin muhabbeti; tembellikten, öfkelenmekten, gösteriş  heveslisi olmaktan, hased  etmekten, büyüklük taslamaktan, dünya sevgisi  ve bunlara benzer şeylerden daha üstün geliyor  ve  daha sevimli  bulunuyorsa, o kimse sevgilisinin hatırı için bunları terk edecektir.
Gerçek sevgi, sevgilinin hatırına neyi fedâ ettirmez ki? ‘’
Cenâb-ı Hakk’ı hakikaten seven bir kimse, kendisinde  O’nun  sevmediklerinden ne varsa, hepsinden O’nun  hatırına vazgeçer.
Gerçek sevgiyi tadan bir kimseye şöyle soruluyor:

‘’Servetinden hiçbir şey bırakmadın. Her şeyini kimin uğrunda ve neyin yolunda harcadın? Senin bu hale düşmene sebep ne?
Bunu  duyan kişi cevap olarak şunu anlatıyor:
Bir gün, her şeyini aşk  uğruna ve sevgilisinin yoluna harcamış bulunan bir kimse duydum. Sevgilisine şöyle diyordu:
‘’Sevgilim,  Allah’a  yemin ederim ki, ben seni kalbimle ve bütün varlığımla seviyorum. Halbuki sen benden hep yüz çeviriyor ve bana hiç yakınlık göstermiyorsun.’’
Sevgilisi de  ona şöyle  diyor:
‘’Hakkımda  söylediklerin doğrudur. Fakat beni gerçekten seviyorsan, benim için bazı fedâkarlıklarda bulunman lazımdır. Mesela  benim  için ne verebilir ve ne kadar fedâkarlıkta bulunabilirsin?
O da cevap olarak:
‘’Sevgilim ! Dünya serveti olarak nem varsa hepsini sana veriyorum. Ayrıca canımı da buna ilave ediyorum.
Öl, dediğin anda, gözümü kırpmadan senin için derhal ölebilirim’’ diyor.

Böyle  bir  fedâkarlığı  insan kendi cinsinden birisinin aşkı  karşılığında yapabiliyor. Kendisi gibi bir kuldan beklediği şey için tüm varlığını hatta canını bile gözünü kırpmadan verebiliyor. Öyleyse her şeyi karşılıksız, bedelsiz  lûtfundan veren Allah’a  karşı  fedâkarlık  yapmak  gerekmez  mi ki  sevgin  hakiki  olsun?

Güzel  bir  cevap  doğrusu, hem  düşündürücü  hem  ibret  verici...

Seven  sevdiğini çok zikreder, bu  da  önemli  bir  ayıraçtır sevgi  için.
Burada  zikri, unutup  hatırlamak olarak  düşünmemek  gerekir. Zira hakiki  sevgide unutma  söz  konusu  olamaz.
Zikirde  samimi  olan  bir kimsenin kalbi daima dilinin zikrettiği ile meşgul olur. Kim çok  seviyorsa, mecburen hep ondan ve onunla ilgili şeylerden bahseder.

‘’En  güzel  isimler (Esmâ-i Hüsna) Allah’ındır. O  halde Allah’a bu isimlerle dua edin.(Zikr  ve  çağrıda  bulunun)  buyurulan El-Araf Suresinin 180. ayetinde, Allah’a nasıl dua edileceği ve O’na çağırmak için ne güzel isimlerinin bulunduğu haber verilmektedir. Burada bahsi geçen dua, zikr  makamında  bulunmakta, Allahu Teala’yı  anmak, zikretmek için, bu isimlerle zikredilmesi icab ettiği anlaşılmaktadır.

Kendisinde Allah sevgisi gelişen bir kimsenin sevgi çemberi genişler ve sevdiği şeyler kişinin sevgideki kuvveti nisbetinde  çoğalır. Çok şey sevmek,sevgide şirket (ikilik sebebi) değildir. Bir  kimsenin Allahu  Teala’nın sevdiği her şeyi sevmesi buna açık bir delildir.Zira,  Allahu Teala’nın  sevdiği  her şeyi  sevmek, Onu  sevmenin alâmetlerindendir.
Bir  kimsenin kalbinde Allah sevgisi ağırlık meydana getirirse,o kimsede, O’nun yarattığı her şeyi sevme hali gelişir. Bir  kul  için nasıl olur da O’nun  sevdiği her şey sevilmez?

Süfyan-ı Servi( KS) diyor ki:
‘’Bir  kimse  Allahu Teala’nın sevdiklerini severse Allahu Teala’yı sevmiş  olur.O’nun iyilikte bulunduğu (ikram ettiği) kimselere iyilikte bulunan kimse de O’na iyilikte bulunmuş olur.
Bir  kudsi  hadiste  Cenabı Hak şöyle  buyuruyor:

‘’Ben  gizli  bir  hazine idim.Bilinmemi  istedim.Bunun için de kâinatı ve içindekileri yarattım.’’ buyurması,yarattığı  her şeyi  severek yarattığını ifade etmektedir. Eşyanın tabiatında temizlik  asıldır. Yani her şey temiz olarak yaratılmaktadır.
Nitekim, her doğan insanın da İslam fıtratında ve temiz olarak doğduğu gibi.
Demek ki  Allah’ın  yarattığı  her şey, O  yarattığı için, Yaradanına  duyulan  muhabbetten  dolayı  sevimlidir, O’nun  hatırına  sevilir..

Sehl’de  diyor ki:
‘’Allah sevgisinin alâmeti, kişinin Kur’an-ı  Kerim’e  olan sevgisidir. Kur’an-ı  Kerim’e sevgisinin  alâmeti, O’nun  Rasulune olan sevgisidir. Resulüne olan sevgisinin alâmeti, onun sünnetine olan sevgisidir. Sünnete sevginin alâmeti, ahiret  alemine olan sevgi, ahiret âlemine sevginin alâmeti, dünyaya olan nefret,dünyaya nefretin alâmeti de, ondan ihtiyaçtan fazlasını istememek ve orada mesainin ağırlığını ahiret azığı hazırlamaya ayırmaktır.’’

Rivayet  edildiğine göre Cenab-ı Hakk,Davud ( AS) ‘a şöyle vahyetti.
‘’Ey  Davud ! Beni  sevdiğini iddia edip de,geceleri  sabaha kadar  Benden habersiz uyuyabilen kimse yalancının ta kendisidir. Hiç  seven sevdiği ile baş başa olmak istemez mi? Ey  Davud! Benimle beraber olmak isteyen kimseler  için, Ben  her zaman hazırım.’’
Musa (AS)  Tur-u Sinâ’da Cenab-ı Hakk’a münacatı sırasında şöyle diyor:
‘’Ey benim yüceler yücesi Rabbim ! Sana gelmek,seninle olmak istiyorum.Nerede olduğunu bana haber  ver.’’ Cenab-ı  Hakk şöyle  hitab buyuruyor:
‘’Ey  Musa ! Beni  nerede  ararsan,orada bulursun.’’

Yahya bin Muaz (KS ) üç meziyet  bildirmiş  seven  için:
‘’Kendisinde şu üç meziyet bulunmayan kimsede Allah sevgisinden  eser  yoktur.Bunlar da:
1)
   Allah kelâmı olan Kur’an-ı Kerim’i ,ondan başkalarının söz  ve  seslerine tercih etmeyen.
2)
   Allahu Teala’ya kavuşmayı, O’ndan başkasına kavuşmaktan daha mühim kabul edip, hareketlerini buna göre tanzim etmeyen.
3)
   Allahu Teala’ya  kulluk borcu  olan ibadet ve taatte bulunmayı, insanlara hizmet ve itaatte bulunmaya tercih etmeyen kimselerin Allah sevgisine dair iddiası abes ve boştur.

Allah’ı  sevmeye  gayret  eden kimseye  düşen şey, O’ndan  gaflet  ettiğinin farkına varır varmaz, hemen nefsini ayıplamaktır. Böyle bir kimse, Cenab-ı Hakk’a  şöyle niyazda  bulunmalıdır:

‘’Ey  benim  yüceler  yücesi  Allah’ım ! Hangi  günahım benden ihsanının kesilmesine sebep oldu? Hangi isyanım beni rahmet ve lütfundan uzaklaştırdı? Nasıl  bir  cürüm işledim ki, o cürmüm beni şeytana uydurdu ve nefsimin hizmetine indirdi? Allah’ım! Senden yine Sana  sığınıyorum.’’

Sözlerimi Rasulullah Sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz’in duasıyla  bitirmek  istiyorum.
Sevilmeye  en  layık  olana, her  şey  de  O’nun  hatırına  sevilecek  olana  emanet  olunuz…

‘’Ey  benim  yüceler  yücesi  Rabbim, bana kendi sevgini ve Seni  sevenlerin sevgisini nasip eyle.
Beni Senin sevgine yaklaştıranları da  sevdir. Beni  soğuk suyun hasretiyle tutuşan susamış bir kimse gibi sevgine susamışlardan eyle. Seni  muhtacın olarak aşkla  seveyim.’’

AMİN

 

***Gördün ya, Allah nasıl bir temsil yaptı: Hoş bir kelime olan (tevhid ve şehadet) kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarıda olan hoş bir ağaca benzer. (İbrahim Suresi,21.ayet)

Kaynak: Ruh’ul Ârifin

Ö.Zeyneb EKİNCİ
muttakisahabe@hotmail.com
Kayseri - 27.04.2004
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail