Şahsen, yalnız Kur’an
değil, yalnız Allah diyorum. Allah’tan başka her şeyin
benzeri vardır ve Kur’an’ın benzeri de kainat kitabıdır. Bu iki
ilahi kitap birbirini açıklamaktadır. Ve Kur’an, hayat
kitabının gerçeğini ve geleceğini açıklayan rehberdir. Kainat
kitabı ise; İlahi Ana kitaptır, Levhi mahfuzdur, Allah’ın
ilminde ve hıfzında, korumasında (hafızasındaki) yaşayan
kitaptır.
Hakiki Tevhid ehli kardeşlerimiz
Yalnız Kur’an değil, dayanak olarak Allah’ın bu şüphesiz iki
kitabına yönelip, kelama kulak verenleri de yönlendirerek,
“Yalnız Allah” demelidir.
Kur’an dahi kainat gibi, Allah’ın
emrinden emirdir – Onun işlerinden bir iştir. Fıtratı Onun
tarafından yaratılmıştır, yaşayan bir kitabıdır.
Tevhit ehli Müslümanlar, Kur’an ile
birlikte yaşayan kitaba (hayata) bakmalı, beşerin el
attığı ve şeytanların cirit attığı tarihin gaybına asla rucu
etmemelidir. Beşerin içine karıştığı kitapları dinden
saymamalıdır. Doğrulmak için öz eleştiri yaparak, artık
bu yanlışlarda halen inat etmemeliyiz,yalnız Allah için
ihlas ile.
Salatın aslı ve ilk zamanlarda olduğu
gibi anlamı, Kur’an’ı hayata geçirmektir. Sabah öğle akşam ve
günün fırsat bulduğumuz her zamanında okuduğumuz her ilahi
vasiyeti - zikri hayata geçirmeliyiz. İlk zamanda müminler
mescitte toplanır, vahiyleri alır, rasul ile birlikte Rabbin
huzurunda misak ve ahd eder, sonra bunları hayat geçirmek –
ikame etmek üzere dağılırlardı, işte asıl salat budur.
Vahyi hayata geçirmektir. Rasul’den sonra işin bu kısmı gitmiş /
kaldırılmış, salatın içi boşaltılmış, yerine bir kuru
tapınma kalmıştır. Aksi halde zalim krallıklar kurulamazdı. Din
adamları gerçeği bildiği halde artık gizlemesinler. Bilmeyen
topluluklara salatı namaz diye göstermenin vebalini sonra -
yakında çekerler.
Allah ismi yerine Tanrı,
Resul yerine Peygamber ne demekse; Hakk’a ibadet –
kulluk yerine Tanrıya tapmak demek ve salat yerine
namaz demek aynen öyle anlam kaydırmasıdır.
Rasul’ün örnek alınması
gereken, hayat tarzı ve yaptığı mücadele, küfre ve
zulme karşı verdiği büyük tevhit ve ıslah mücadelesidir, ayakta
dururken nasıl el bağladığı değil, nasıl yemek yediği, giyindiği
vs. değil, fakat onun hanif – halis İslam davetidir.
Kurtuluşa - felaha davettir.
Evet yapmadığımız
eksiklikler bence bunlardır:
1- Kitabın refere ettiği
(gösterdiği) yere (hayata) bakmak: ki; Kur’an, büyük ilahi kitap
olan varlık ve hayat kitabına bakın der. (Allah’ın yer ve
semalardaki ayetlerini görmezler mi? der) İki kitap birbirini
açıklamaktadır. Bence bariz olan bir örnek: dünya nüfusunun
yarısı erkek yarısı kadındır, Yaratan Rabbin bu yaşayan kitabına
(hayata) göre insanlar arasındaki evlilik tek eşlidir. Bir diğer
örnek: “kadınlarınız arasında anlaşmazlık olursa…….” Evdeki
duruma (hayata) baktığımızda; kayınvalide – gelin – görümce
arasındaki müzmin anlaşmazlıkları görüyoruz.
Yani Kur’an ile hayatı birlikte
okumalıyız. Kur’an hayatı, hayat Kur’an’ı
açıklıyor.
Kur'an’ın hayat ile
bağlantıları birbirine kavuşturulmalıdır, aksine
koparılmamalıdır. Bu bağı koparanlar ve Kur’an’ın açıklamasını
onun kendi içinde ve içinde yaşadığımız hayatta değil, tarihin
derinliklerindeki ayrıntılarda arayanlar yanlış yapar. Bunlar
yeryüzünü ıslah için çalıştığını söyleyen / zanneden, halbuki
şuursuzca bozanların ta kendileridir.
Kur’an’daki: “Allah’ın emrettiği
bağları kavuşturmak ve koparmak” ifadesi, “akrabalık bağları”
olarak çevrilmiştir. Halbuki; 1- Emredilen bağları kurmak,
kollamak, gözlemlemek Kur’an’ın hayat ile bağlarını
kurmak, kollamak, gözlemlemek ve asla bağları koparmamaktır. 2-
Kuran ayetlerinin birbiri ile bağlantılarını kurmak ve asla
koparmamaktır. İlahi kitapların açıklaması kendi içindedir ki
yeryüzünün ıslahı veya bozulması, bu ilahi tavsiyeye ne kadar
uyulduğu ile orantılıdır.
2- Her şeyi çözmek ve açıklamak
zorunluluğumuz yoktur. Her şeyi çözdüğümüzden sorulmayız Allah
kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez, Fakat Kur’an’dan ve onu
ne kadar uyguladığımızdan yani salatımızdan sorulacağız.
Biz halen mezheplerin yaptığı gibi her şeyi hazır hükme
bağlamaya çalışıyoruz. Ve kaçınılmaz ayrılıklar getiriyoruz.
Halbuki tevhit temelinde bir olmalıyız.Herkese ayrı ayrı verilen
şartlar ve durumlara göre ve zamanla detaylar değişebilir veya
doğal olarak zaten bellidir (nasıl uyunacağı gibi). Hep “nasıl?”
sorularına cevap ve açıklama getirmek için uğraşmışız -
uğraşıyoruz. Bence “nasıl?” sorusu zaten temelden yanlıştır.
Şöyle ki rabbimiz içten iman ve “ameli salih” tavsiye ediyor biz
“nasıl?” “nasıl?” “nasıl?” diyoruz. İş “nasıl yemek yenir?” e
kadar gelmiş. Allah bir kişiye kendi yolunu göstermezse, ondan
başka kimse o kişiye yol gösteremez.
3- Tarz: (Musa gibi) Tevhit hakkında
son derece tavizsiz, fakat kişilere karşı son derece kibar ve
yumuşak olmalıyız. Davud’un demiri yumuşatması gibi, katılaşmış
kalpleri zikir ile yumuşatmalıyız. Davut hanedanı gibi
çalışmalı, dağlar ve kuşların Davut ile zikrettiği gibi Kur’an’ı
hayat ile birlikte okuyarak zikir ettirmeliyiz. Kur’an onu
layıkıyla okuyan kişi ile hayatı zikreder- konuşur. Davud’a
savaşta korunacak demir zırh ve sanatı verildiği gibi, ehline
böyle sağlam dayanak olarak Kuran verilmiştir. Onunla ve hayatın
gerçekleri ile konuşanın aleyhine delil yoktur.
Turgut Sak
turgutsak@gmail.com
İstanbul-27.09.2006
http://sufizmveinsan.com
|