ÄúºÃ£¬¹ØÓÚ´«Õæ·ñÆ÷ϵͳ
ÖÇÄÜÊÕ·¢´«Õ棺°´
,ϵͳ¿Ôʵʱͬ»°Ïß·ÉÏ
678£©£¬¿Í»§²¦£¨1234-
Elektronik posta
kutumuzu açtýðýmýzda, zaman zaman böyle bir mesajla karþýlaþabiliriz.
Yahut üçgenlerden, kare ve minik dairelerle, anlamsýz iþaretlerin
arasýna serpiþtirilmiþ deðiþik alfabelerin birkaç harfinden oluþmuþ
tablo karþýmýza çýkabilir. Hatta bu duruma cep telefonlarýnda da
rastlamak mümkündür.
Mors alfabesinin
özelliðini biliriz, yalnýzca iki harfi vardýr : - (çizgi) ve
(nokta) Bunlar deðiþik sýralamalarla yan yana geldiðinde, her bir
küme bir sesin karþýlýðý olur ve anlamlý sözcüklerin meydana gelmesini
saðlarlar. Örneðin :” ._ ._.. .. “ Ali demektir .
Bilgisayarlar ve
onlarýn küçük bir modeli diyebileceðimiz cep telefonlarý da bu esasla
çalýþýrlar. 1 (bir) ve 0 (sýfýr)’larýn, yani ; elektriði iletip
iletmeme pozisyonlarýnýn deðiþik sýralamalarý, kod olarak bir harfin,
bir þeklin ya da iþaretin monitörde görülmesini saðlar. Burada bir
ince nokta var: Bu bir ve sýfýrlarýn oluþturacaðý sonsuz
kombinasyonlarýn önceden bilgisayara yüklenmiþ olmasý gerekir.
Bilgisayarýn anlamlý bir metin veya resim olarak bir veriyi
iletebilmesi , ancak gelen verilerin “Bir” ve “Sýfýr” dizilimlerinin
daha önceden veri tabanýnda bulunmasýna, yani onun tanýmlanmýþ
olmasýna baðlýdýr. Eðer yoksa, o zaman gelen dizilimlerin bire bir
karþýlýðý kendinde olmadýðýndan, mevcutlarýn en yakýný ile
eþleþtirerek monitöre yansýtacak, o zaman da yukarýda görülen veya
benzeri bir tablo karþýmýza çýkacaktýr. Resim ya da grafik
deðerlendirme programý olmayan bir cep telefonuna göndereceðiniz
resim veya grafik de ayný þekilde, anlamsýz iþaret ve þekillerden
oluþmuþ bir yýðýn olarak karþýmýza çýkar.
Kýsacasý, ulaþan bir
verinin tam ve doðru olarak deðerlendirilebilmesi, yalnýz tam olarak
iletilmesine baðlý deðildir. Ayný zamanda ulaþan verinin, alýcý
tarafýndan da tam ve doðru olarak algýlanarak deðerlendirilmesi
gerekir. Bu da veri tabanýnda o dizilimin eksiksiz bulunmasýna yani
tanýmlanmýþ olmasýna baðlýdýr.
Fili elleriyle kontrol
ederek ne olduðunu anlamaya çalýþan körlerin hikâyesini hepimiz
biliriz. Bütünün tamamý hakkýnda veri tabanýnda bir deðerlendirme
olmadýðýndan, körler ancak algýlayabildikleri kadarý ile
anlamlandýrýrlar fili.
Beyne tam olarak
ulaþmayan veriler, yahut veri tabanýnda ; gelen dalga boylarýnýn tam
olarak karþýlýk bulamamasý nedeniyle, ona en yakýn olan ile eþleþmesi
neticesinde, hiç de aslýna uygun olmayan bir anlamlandýrma ile karþý
karþýya kalýnýr. Kiþisel, eksik ve yanlýþ deðerlendirme olarak
adlandýrýlabilecek bu durum; gerek insanýn kendisi, gerekse
karþýsýndaki için pek de olumlu sayýlmayacak sonuçlar meydana
getirebilir. Bu durum “ZAN” olarak adlandýrýlýr ve tam
algýlama ve deðerlendirmeye dayanmayan her husus bu kapsamda mütalaa
edilir. Ýblis’in bütünü deðerlendirememesi sonucu düþtüðü pozisyon,
bu konunun önemini göz önüne sermekte çok kýymetli bir örnektir.
Sözlükte de : “Þüphe, kesin bilmeme” anlamýna geldiði ifade
edilen zan konusunda Cenab-ý Hak, Kur’an’da, doðurabileceði zararlar
konusunda bizleri uyararak þöyle buyuruyor :
Necm Sûresi - 28. Âyet : Onlarýn bu
hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan
ise, þüphesiz hakikat bakýmýndan bir þey ifade etmez.
Yunus Sûresi – 36. Âyet : Onlarýn birçoðu
zandan baþka bir þeye uymaz. Zan ise haktan hiçbir þeyin
yerini tutmaz. Þüphesiz ki, Allah onlarýn ne yaptýklarýný
bilir.
Hz. Ebu Hureyre radýyallahu anh anlatýyor:
"Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki:
"Sakýn zanna yer vermeyin. Zira
zan, sözlerin en yalanýdýr…. (K.S. 3286)
Ulaþan verilerin deðerlendirilmesinde, veri
tabanýndaki eksiklik dolayýsýyla orijine ulaþmada hata yapma
olasýlýðýnýn oldukça fazla olduðu bir alan da rüyalardýr.
Beyin ; beþ duyunun ilettiði dalga boylarýný,
hayal merkezinde, daha önce oluþmuþ olan veri tabanýna uygun olarak
þekillendirir. Þekli, rengi, kokusu, sýcaklýðý, sertliði, tadý ile her
varlýk kendine ait bir form ve imaj kazanýr ve bu þekilde tanýnýr.
Tanýnmayý saðlayan sýfatlarýn tamamý birer dalga boyudur ve beþ duyu
tarafýndan algýlanýr. Ve bu biyolojik anlamda yaþayan insanýn veri
tabanýný ya da dünyasýný oluþturur. Peki!... Ya beþ duyunun algýlama
sýnýrýnýn dýþýnda kalan dalga boylarý ?!... Þüphesiz ki, beyin bu
sonsuz frekans okyanusundan algýladýðý yalnýz beþ duyunun
ulaþtýrdýklarý ile sýnýrlý deðildir. Her birinin kendine özgü
anlamlarý olan bu dalgalarýn burçlardan (veya meleklerden) ulaþan bir
kýsmý da, genellikle uyku sýrasýnda beyin tarafýndan algýlanýr ve
genetik özellikler süzgecinde deðerlendirilir. Ancak veri tabaný beþ
duyuya göre þekillendiðinden, gelen dalgalar bire bir eþleþemez. O
zaman aynen PC’ lerde olduðu gibi kendine en yakýn olaný ile eþleþir.
“Rüyamda þunlarý gördüm …” der anlatýrýz. Anlattýklarýmýz, tamamen
beþ duyunun dünyasýna ait þekillendirmeler olup ayný zamanda, onlarýn
gerçeðinin gördüðümüz biçimde olmadýðýný da biliriz. Bu sefer, bunu
anlamlandýracak, gördüðümüz þekillerin o boyutta ne anlama geldiðini
bilecek “bir bilen” ararýz. Yani görülen deðil, öyle görülmesi
saðlanan o dalga boyunun kendi âleminde ifade ettiði anlamýn, eðer
varsa bizim dünyamýzdaki karþýlýðý veya benzeri, yoksa en yakýn olan
anlamýdýr. Bu da ancak o boyutu bilenlere aittir. Hz.Ebu Bekir’in
yaptýðý bir rüya tabirinde dahi : Bazý yerlerinde isabet ettin,
bazý yerlerinde ise hata ettin …. diyerek onu uyaran
Rasûlullah Efendimiz (a.s.), adeta bizlere bu konuda “haddinizi
aþmayýn” demektedir.
Vallâhu
Âlîmün Hakîm…
Hamdi
CENÝK
hamdicenik@hotmail.com
Ýstanbul
- 13.04.2004
http://gulizk.com
|