Bu yazımda
Bediüzzaman Hazretlerinin Lemalar isimli eserinde yer verdiği,
Muhyiddin Arabi Hazretlerinin Vahdet müşahedesiyle alakalı
olarak yaptığı
tespiti belirtmek istedim. Sade bir beyanla sizlerin anlayış
seviyenize indirgemeye gayret edeceğim. Tevfik Allah'tandır:
" Kardeşim bil ki, Muhyiddin aldatmaz fakat aldanır. Hadidir,
fakat her kitabında olamıyor. Gördüğü doğrudur, fakat hakikat
değildir. Ruh, mahiyeti itibariyle emri bir kanundur. Fakat
harici vücud giydirilmiş bir canlı namustur. Hazreti Muhyiddin,
yalnız
mahiyeti noktasında düşünmüştür. Vahdet i Vücud meşrebince
eşyanın vücudunu hayal görüyor. O zat harika keşifleriyle ve
müşahedeleriyle ve mühim bir meşreb sahibi ve müstakil bir
meslek ihtiyar ettiğinden bilmecburiye zayıf yorumlarla müşkül
bir surette bazı ayetleri meşrebine, meşhudatına tatbik ediyor
ayetlerin açık manalarını incitiyor. Diğer risalelerimizde
istikametli Kuran caddesi ve Ehli Sünnet inancı beyan
edilmiştir. O kudsi zatın kendine mahsus bir makamı var;hem
makbulindendir. Fakat mizansız keşiflerinde hudutları çiğnemiş
ve tahkik ehli cumhur alimlere birçok meselede muhalefet etmiş.
İşte bu sır içindir ki o kadar yüksek ve harika bir kutup bir
ferid i devran olduğu halde kendine mahsus tarikatı gayet
kısacık, Sadrettin Konevi'ye münhasır kalıyor gibidir ve
eserlerinden istikametli istifade nadir oluyor. Hatta birçok
tahkik ehli asfiya o kıymetli eserleri mütalaa etmeye revaç
göstermiyorlar hatta bazıları men ediyorlar. Hazreti
Muhyiddin'in meşrebiyle tahkik ehlinin meşrebi arasındaki esaslı
fark ve onların nüanslarını göstermek çok yüksek tetkikata ve
çok yüksek ve geniş nazarlara muhtaçtır. Evet fark o kadar dakik
ve derin ve nüans o kadar yüksek ve geniştir ki Hazreti
Muhyiddin hatasından muaheze edilmemiş, makbul olarak kalmış.
Yoksa eğer ilmen,fikren ve keşfen o fark o nüans görünseydi onun
için gayet büyük bir sükut ve ağır bir hata olurdu. Madem fark o
kadar derindir,bir temsil ile o farkları, o nüansları, Hazreti
Muhyiddin'in o meseledeki yanlışını göstermeye kısaca
çalışacağız. Şöyle ki:
Mesela bir aynada bir güneş görünüyor. Şu ayna güneşin hem zarfı
hem mevsufudur.
Yani güneş bir cihetle onun içinde bulunur ve bir cihette aynayı
zinetlendirip parlak bir boyası,bir sıfatı olur. Eğer o ayna
fotoğraf aynası ise güneşin misalini sabit bir surette kağıda
alıyor. Şu halde aynada görünen güneş,fotoğrafın resim
kağıdındaki görünen mahiyeti hem aynayı süslendirip sıfatı
hükmüne geçtiği cihette,hakiki güneş değildir. Güneş değil,belki
güneşin cilvesi başka bir vücuda girmesidir. Ayna içinde görünen
güneşin vücudu ise,hariçteki görünen güneşin vücudunun aynısı
değilse de,ona irtibatı ve ona işaret etmesi noktasında onun
vücudunun aynısı zannedilmiş.
İşte bu temsile binaen "Aynada hakiki güneşten başka bir şey
yoktur" denilmesi ve aynayı zarf ve içindeki güneşin harici
vücudu olması cihetiyle denilebilir. Fakat aynanın sıfatı
hükmüne geçmiş genişletilmiş aksi ve fotoğraf kağıdına intikal
eden resim cihetiyle güneştir denilse hatadır."GÜNEŞTEN BAŞKA
İÇİNDE BİR ŞEY YOKTUR"demek yanlıştır. Çünkü aynanın parlak
yüzündeki akis ve arkasında teşekkül eden resim var. Bunların da
ayrı ayrı birer vücudu var. Gerçi o vücudlar cilvesindendir,
fakat
güneş değiller. İnsanın zihni, hayali bu ayna misaline benzer.
Şöyle ki: İnsanın fikir aynasındaki malumatın dahi iki yönü
var. Bir yönüyle ilimdir,bir yönüyle malumdur. Eğer zihni o
maluma zarf kabul etsek o vakit o malum mevcud, zihni bir malum
olur; vücudu ayrı bir şeydir. Eğer zihni o şeyin husulüyle
vasıflanmış saysak zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur,bir
harici vücudu vardır. O malumun vücud ve cevheri dahi olsa
bununki arızi bir harici vücudu olur. İşte bu iki temsile göre
kainat bir aynadır. Her birimin mahiyeti dahi birer aynadır.
Ezeli Kudret ile İlahi icada maruzdurlar. Her bir birim bir
cihetle Şems i Ezelinin bir isminin bir nevi aynası olup bir
nakşını gösterir. Hazreti Muhyiddin meşrebinde olanlar,yalnız
aynalık ve zarfiyet cihetinde ve aynadaki misali vücudu nefiy
noktasında ve akis,aksettirenin kendisi olmak üzere
keşfedip,başka mertebeyi düşünmeyerek "LA MEVCUDE İLLA
HU"diyerek yanlış etmişler."EŞYANIN HAKİKATİ SABİTTİR" esaslı
kaidesini inkar etmek derecesine düşmüş-
ler. Amma hakikat ehli ise Veraset i Nübüvvet sırrıyla ve
Kuran’ın kati ifadeleriyle görmüşler ki mevcudat aynasında
kudret ve ilahi irade ile vücud bulan nakışlar O'nun
eserleridir. Heme Ezost'tur (HER ŞEY ONDAN) Heme Ost (HER ŞEY O
DEĞİL. ) Eşyanın bir vücudu vardır ve o vücud bir derece
sabittir. Gerçi o vücud Vacib olanın vücuduna nispeten vehmi ve
hayali hükmünde zayıftır;fakat Kadir i Ezeli'nin icad ve irade
ve kudretiyle vardır. Nasıl ki temsilde ayna içindeki güneşin
hakiki harici vücudundan başka bir misali vücudu var ve aynayı
ziynetli boyalayan genişletilmiş aksinin dahi arazi ve ayrı bir
harici vücudu var. Ve aynanın arkasındaki fotoğrafın resim
kağıdına nakşeden şemsi suretin dahi ayrı ve arazi bir harici
vücudu vardır hem bir derece sabit bir vücuddur. Öyle de, kainat
aynasında ve eşyanın mahiyetlerinin aynalarında İlahi Kudsi
Esmanın irade ve ihtiyar ve kudret ile
hasıl olan cilveleriyle tezahür eden sanatlı birimlerin
nakışlarının Vacibül Vücuddan ayrı hadis bir vücudu vardır. Hem
o Vücuda
Ezeli Kudret ile sebat verilmiş. Fakat irtibat kesilse,bütün
eşya birden (aniden) fenaya gider. Vücudun Bekası için her
an,her şey Halıkının beka vermesine bağlıdır. Gerçi eşyanın
hakikati sabittir, fakat O'NUN İSPAT VE TESPİTİYLE SABİTTİR.
İşte Hazreti Muhyiddin,"Ruh mahluk değil; emir aleminden ve
irade sıfatından gelmiş bir hakikattir" demesi çok nasların
zahirine muhalif olduğu gibi zikredilen tahkikata dayanarak
iltibas etmiş (karıştırmış), aldanmış zayıf vücudları görmemiş.
Esam i İlahiden Hallak Rezzak gibi isimlerin mazharları vehmi ve
hayali şeyler olamaz. Madem o Esma hakikatlidirler. Elbette
mazharlarının da harici hakikatleri VÜCUD NOKTASINDA VARDIR.
19.09.2004
http://sufizmveinsan.com
|