İbnu Ömer (radıyallahu
anhümâ) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
azadlısı olan Zeyd İbnu Hârise'ye sadece "Zeyd İbnu Muhammed" diye
sesleniyorduk. Bu davranışımız, "Onları babalarına nisbet ederek
çağırın." (Ahzâb, 5) mealindeki ayet ininceye kadar devam etti." (KÜTÜB-İ
SİTTE /738)
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Ben
her mü'mine, mutlaka, dünya ve ahirette insanların en yakınıyımdır.
Dilerseniz, (bu hususla ilgili olan) şu âyeti okuyun: "O peygamber,
mü'minlere öz nefislerinden evladır. Zevceleri, mü'minlerin
analarıdır..." (Ahzâb 6). Hangi mü'min (vefatında) bir mal bırakırsa
vârisleri (asabı) ona varis olsunlar. Borç veya bakıma muhtaç birini
bırakmışsa o da bana gelsin, ben onun mevlâsıyım." (KÜTÜB-I
SİTTE /739)
İbnu Abbas (radıyallahu
anhûmâ): "Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadı..." (Ahzâb, 4)
meâlindeki âyet hakkında şunu söylerdi: "Bir gün, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) namaz kılmak için kalkmıştı, namazda bir hata yaptı.
Cemaatte onunla namaz kılan münafıklar derhal: "Bakın, bunun iki kalbi
var, bunlardan biri sizinle, biri onlarla (Ashabıyla)" dediler. İşte
onların bu sözü üzerine bu âyet nazil oldu." (KÜTÜB-I SİTTE /740)
Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ), "O vakit onlar hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi.
O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı ve siz Allah'a
karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler imtihana
uğratılmıştı. Şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı..." (Ahzâb,
10-11) mealindeki âyet hakkında: "Bu, Hendek Savaşı ile ilgilidir"
demiştir. (KÜTÜB-I SİTTE /741)
Hz. Enes (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Biz şu ayeti amcam Enes İbnu'n-Nadr hakkında indi
biliyorduk (meâlen): "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde
sadakat gösteren nice erler var. İşte onların kimi adağını ödedi, kimi
de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini)
değiştirmediler." (Ahzâb 23). (KÜTÜB-I SİTTE /742)
Ümmü Umâre (radıyallahu
anhâ) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, her şeyi erkekler için
görüyorum. Hiçbir şekilde kadınların zikredildiğini görmüyorum." Bunun
üzerine şu âyet indi. (meâlen): "Doğrusu, erkek ve kadın Müslümanlar,
erkek ve kadın mü'minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü
erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan
erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini
koruyan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve
büyük ecir hazırlamıştır" (Ahzab, 35). (KÜTÜB-İ SİTTE /743)
Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ) demiştir ki: "Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu âyeti gizlerdi: "(Habibim)
hatırla o zamanı ki; Allah'ın kendisine -İslâm'la- nimet verdiği ve
senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zâta sen: "Zevceni uhdende
tut. Allah'tan kork" diyordun da Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi
içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki
Allah kendisinden korkmana daha lâyıktı. Şimdi madem ki Zeyd o
kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Tâ ki
oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini
almakta) mü'minler üzerine günah olmasın. Allah'ın emri yerine
getirilmiştir" (Ahzâb, 37).
Nitekim, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Zeyneb'le evlenince:
"Oğlunun helâllığıyla evlendi" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu
meâldeki âyeti indirdi: "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası
değildir. Fakat Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah
her şeyi hakkiyle bilendir'' (Ahzâb, 40).
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Zeyd'i küçükken evlât edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya
kadar yanında kaldı. Herkes onu "Zeyd İbnu Muhammed" diye çağırıyordu.
Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu meâldeki âyeti inzal buyurdu: "Onları
babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur.
Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esâsen) dinde
kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da" (Ahzab, 5). (KÜTÜB-İ
SİTTE /744)
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) Zeyneb (radıyallahu anhâ)'le evlenmişlerdi ki, annem Ümmü
Süleym bana: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir hediyede
bulunsak" dedi. Ben kendisine:
- Bir şeyler yap! dedim. Bunun üzerine hurma ve yağ ve keş getirdi,
bir tencereye koyarak bunlarla İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın azadlısı olan
Zeyd İbnu Hârise'ye sadece "Zeyd İbnu Muhammed" diye sesleniyorduk. Bu
davranışımız, "Onları babalarına nisbet ederek çağırın." (Ahzâb, 5)
mealindeki ayet ininceye kadar devam etti." (KÜTÜB-İ SİTTE /738)
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Ben
her mü'mine, mutlaka, dünya ve ahirette insanların en yakınıyımdır.
Dilerseniz, (bu hususla ilgili olan) şu âyeti okuyun: "O peygamber,
mü'minlere öz nefislerinden evladır. Zevceleri, mü'minlerin
analarıdır..." (Ahzâb 6). Hangi mü'min (vefatında) bir mal bırakırsa
vârisleri (asabı) ona varis olsunlar. Borç veya bakıma muhtaç birini
bırakmışsa o da bana gelsin, ben onun mevlâsıyım." (KÜTÜB-I
SİTTE /739)
İbnu Abbas (radıyallahu
anhûmâ): "Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadı..." (Ahzâb, 4)
meâlindeki âyet hakkında şunu söylerdi: "Bir gün, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) namaz kılmak için kalkmıştı, namazda bir hata yaptı.
Cemaatte onunla namaz kılan münafıklar derhal: "Bakın, bunun iki kalbi
var, bunlardan biri sizinle, biri onlarla (Ashabıyla)" dediler. İşte
onların bu sözü üzerine bu âyet nazil oldu." (KÜTÜB-I SİTTE /740)
Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ), "O vakit onlar hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi.
O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı ve siz Allah'a
karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler imtihana
uğratılmıştı. Şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı..." (Ahzâb,
10-11) mealindeki âyet hakkında: "Bu, Hendek Savaşı ile ilgilidir"
demiştir. (KÜTÜB-I SİTTE /741)
Hz. Enes (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Biz şu ayeti amcam Enes İbnu'n-Nadr hakkında indi
biliyorduk (meâlen): "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde
sadakat gösteren nice erler var. İşte onların kimi adağını ödedi, kimi
de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini)
değiştirmediler." (Ahzâb 23). (KÜTÜB-I SİTTE /742)
Ümmü Umâre (radıyallahu
anhâ) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, her şeyi erkekler için
görüyorum. Hiçbir şekilde kadınların zikredildiğini görmüyorum." Bunun
üzerine şu âyet indi. (meâlen): "Doğrusu, erkek ve kadın Müslümanlar,
erkek ve kadın mü'minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü
erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan
erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini
koruyan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve
büyük ecir hazırlamıştır" (Ahzab, 35). (KÜTÜB-İ SİTTE /743)
Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ) demiştir ki: "Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu âyeti gizlerdi: "(Habibim)
hatırla o zamanı ki; Allah'ın kendisine -İslâm'la- nimet verdiği ve
senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zâta sen: "Zevceni uhdende
tut. Allah'tan kork" diyordun da Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi
içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki
Allah kendisinden korkmana daha lâyıktı. Şimdi madem ki Zeyd o
kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Tâ ki
oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini
almakta) mü'minler üzerine günah olmasın. Allah'ın emri yerine
getirilmiştir" (Ahzâb, 37).
Nitekim, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Zeyneb'le evlenince:
"Oğlunun helâllığıyla evlendi" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu
meâldeki âyeti indirdi: "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası
değildir. Fakat Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah
her şeyi hakkiyle bilendir'' (Ahzâb, 40).
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Zeyd'i küçükken evlât edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya
kadar yanında kaldı. Herkes onu "Zeyd İbnu Muhammed" diye çağırıyordu.
Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu meâldeki âyeti inzal buyurdu: "Onları
babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur.
Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esâsen) dinde
kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da" (Ahzab, 5). (KÜTÜB-İ
SİTTE /744)
Hz. Enes (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Zeyneb (radıyallahu
anhâ)'le evlenmişlerdi ki, annem Ümmü Süleym bana: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a bir hediyede bulunsak" dedi. Ben kendisine:
- Bir şeyler yap! dedim. Bunun üzerine hurma ve yağ ve keş getirdi,
bir tencereye koyarak bunlarla yemek yaptı ve benimle gönderdi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a götürdüm.
Yemeği bırak!" dedi. Sonra bana emredip: "Bana falancaları çağır" dedi
ve teker teker isimlerini söyledi. Ayrıca:
- Kime rastlarsan çağır, diye emretti.
Enes der ki: Emri yerine getirdim, sonra döndüm. Ev insanlarla
dolmuştu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) elini mezkur yemeğin
üzerine koydu ve Allah'tan başka kimsenin bilmediği bir şeyler
söyledi. Sonra cemaati onar onar çağırdı. Herkes o yemekten yiyordu.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yiyenlere:
" Yemeğe Allah'ın ismini zikrederek başlayın! Herkes önünden yesin!"
dedi.
Bu hal herkesin yemekten yiyip dağılmasına kadar devam etti. Sonunda
çıkanlar çıktı. Bazıları da kalıp sohbete devam ettiler. Bir müddet
sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da çıkıp hücrelere doğru
yürüdü. Peşi sıra ben de çıktım ve:
"- Davetliler gitti artık!" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
evine geri döndü (ve derhal vahiy alameti olan) örtüyü üzerine çekti.
Bu sırada ben hücrede idim. (Vahiy hâli geçince) o (aleyhissalâtu
vesselâm) şu vahyi okuyordu:
"Ey iman edenler, (bundan sonra) Peygamber'in evlerine yemeğe davet
olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın- girmeyin. Fakat davet
olunduğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağılın. Söz dinlemek veya
sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu Peygamber'e eza
vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise, hak(kı açıklamak)tan
çekinmez..." (Ahzâb 53). (KÜTÜB-I SİTTE /745)
İstanbul - 23.07.2004
http://www.sufizmveinsan.com/
|