AL-İ İMRÂN SURESİ I


Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu mealdeki âyeti okudu: "(Habibim) Sana Kitab'ı indiren O'dur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki bunlar Kitab'ın anası (temeli)dir. Diğer bir kısmı da müteşâbihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzularına göre) onun te'viline yeltenmek için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başkası bilmez, ilimde yüksek gayeye erenler ise; "Biz ona inandık, hepsi Rabbimiz katındadır" derler. (Bunları) salim akıllılardan başkası iyice düşünmez." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayetin okunmasını tamamlayınca bana şunu söyledi: "Kur'an'ın müteşâbih ayetlerine tâbi olanları gördüğünüz vakit bilin ki onlar Allah'ın ayette haber verdiği kimselerdir, onlardan sakının.(KÜTÜB-I SİTTE / 511)

Said İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek, İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'a "Ben Kur'ân'da bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor" dedi. İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Nelermiş onlar?" diye sorunca adam şu ayetleri okudu: "Sûr'a üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar" (mü'minun, 101). Halbuki şu ayet de var: "Birbirlerine dönüp soruşurlar" (Saffat 27).
Bir ayette şöyle denir: "O gün inkâr edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz gizleyemezler" (Nisa 42). Halbuki şu ayet var: "Sonra, Rabbimiz Allah'a and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar" (En'âm, 23).
Nâzi'ât suresinde: "Ey inkârcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir" (27-30) buyuruyor.
Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir: "Ey Muhammed onlara de ki: "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O âlemlerin Rabbi'dir. O yeryüzüne sâbit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi, ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler (Fussilet, 9-11).
Kur'ân'da: "Allah affedici, merhametli oldu", "Allah aziz ve hakim oldu", "Allah işitici ve görücü oldu" denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifâde edilmektedir."
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) şu cevabı verdi: "Sûr'a ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allah'ın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer. İşte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üflemede birbirlerine gelip soruşurlar."
İbnu Abbas devam etti: "...Rabbimiz Allah'a and olsun ki biz puta tapanlar değildik" ayeti ile;
"...Allah'tan bir şey gizleyemezler" ayetine gelince: "Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: "Gelin bir de "Müşrik değildik" diyelim" derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allah'ın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. O'nun yanında: "İnkâr edenler: "Keşke Müslüman olsaydık" temennisinde bulunacaklardır" (Hicr, 2).
Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı düzenledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: "Ardından yeri düzenlemiştir" (Nâziât, 30) kelam-ı şerifleriyle ifade buyurmaktadır. Böylece arz ve içindekiler dört günde yaratılmış olmaktadır. Semâvat da iki günde yaratılmış olmaktadır.
"Allah affedici, merhametli oldu" kelâmına gelince, Allah kendisini bu şekilde isimlemiştir, yani O hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır, Allah her ne irade buyurdu ise irade buyurduğu şey mutlaka olmuştur.
Yazık sana, Kur'ân (ayetleri) sana ihtilaflı gelmemeli. Çünkü onun tamamı Aziz ve Celil olan Allah'tandır.(KÜTÜB-I SİTTE / 512)

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Bedir savaşında Kureyş'i yendikten sonra Medine'ye döndüğü zaman Yahudileri toplayarak onlara: "Kureyş'in başına gelen musibet size de gelmeden Müslüman olun" dedi. Onlar cevâben: "Ey Muhammed, Kureyş'ten savaşmasını bilmeyen top bir grubu mağlub etmen sakın seni aldatmasın. Şayet bizimle savaşacak olursan bizim kimler olduğumuzu öğrenecek ve bizim gibisiyle hiç karşılaşmadığını anlayacaksın!" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "(Habibim), "O (Yahudi) kafirlerine de ki: Yakında mağlub olacaksınız ve (toptan) cehenneme sürüleceksiniz. O, ne kötü yataktır, (Bedir muharebesinde) karşılaşan iki grub hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardı. (Onlardan) bir grub Allah yolunda dövüşüyordu, diğeri ise kâfirdi" (Âl-i İmrân, 12-13). (KÜTÜB-I SİTTE / 513)

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her peygamberin peygamberlerden dostları vardır. Benim dostum, ceddimve Rabbimin halili olan İbrahim'dir." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sonra şu ayeti tilavet buyurdular: "Gerçekten, insanlardan İbrahim'e en yakın olanı her halde (zamanında) ona tabi olanlarla şu peygamber ve (şu) iman edenlerdir. Allah da o iman edenlerin yâridir" (Âl-i İmran, 68)(KÜTÜB-I SİTTE / 514)

İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "...İbrahim'in ailesi ve İmrân ailesi..." (Âl-i İmrân, 33) ayeti hakkında: "Onlar, İbrahim'in neslinden, İmran'ın neslinden, Yâsin'in neslinden ve Muhammed'in neslinden imân eden kimselerdir." Allah Teâla hazretleri şöyle buyuruyor: "Gerçekten, insanlardan İbrahim'e en yakın olanı her halde (zamanında) ona tâbi olanlarla şu peygamber ve (şu) imân edenlerdir. Allah da o imân edenlerin yâridir" (Âl-i İmrân, 68) demiştir.(KÜTÜB-I SİTTE / 515)

Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), saliha kadının: "Rabbim, karnımdakini azadlı bir kul olarak sana adadım" (Âl-i İmran, 35) sözünü tefsir sadedinde şöyle der: "Yani sırf mescide hizmet etmesi için."(KÜTÜB-I SİTTE / 516)

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular: "Yeni doğan her insan yavrusuna, doğduğu anda şeytan mutlaka bir dürter. Yavru, onun dürtmesi (nin verdiği rahatsızlık) sebebiyle bağırarak ağlar. Hazret-i Meryem ve onun oğlu İsa bundan hâriçtir." Ebu Hüreyre sözüne devamla: "İsterseniz şu âyeti de okuyun dedi: "Meryem: "...Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan sana sığındırırım" dedi". (Âl-i İmran, 36).(KÜTÜB-I SİTTE / 517)

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Meryem'i hangisi himâyesine alacak diye (kura çekmek üzere) kalemlerini atarken sen yanlarında değildin" (Âl-i İmrân, 44) ayetiyle ilgili olarak buyurdu ki: "Kur'a çekmek üzere kalemlerini (suya) attılar. Kalemler akıntıyla beraber gitti. Sâdece Zekeriya'nın kalemi suyun üstüne çıktı." .(KÜTÜB-I SİTTE / 518)

Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey İsa, şüphesiz ki seni vefat ettirecek olan (onlar değil) benim" ayetindeki (Âl-i İmran 55) seni vefat ettirecek olan (müteveffike) ibâresini "seni öldürecek olan" diye açıklanmıştır.(KÜTÜB-I SİTTE / 519)

Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ensar'dan bir zat Müslüman olmuştu, sonratekrar irtidat edip müşriklerin yanına gitti. Bilahere yaptığından pişman olup, kabilesine: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sorun, benim için tevbe imkânı var mı?" diye haber saldı. Kavmi de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Onun için tevbe etme şansı var mı?" diye sordular. Bunun üzerine şu âyet indi: "İnandıktan, Peygamberin hak olduğuna şehâdet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkâr eden bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimleri doğru yola eriştirmez. İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin, insanların hepsinin lânetine uğramalarıdır. Orada temellidirler; onlardan azâb hafifletilmez; onların azabı geciktirilmez. Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnâdır. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder" (Âl-i İmrân, 86-89). Ayeti ona gönderdi. O da Müslüman oldu."(KÜTÜB-I SİTTE / 520)

 

İstanbul - 11.12.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail