Ubeyd
İbnu Umayr anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabına sordu. "Şu âyet kimin hakkında
nazil olmuştur?
"Sizden herhangi biri arzu edermi ki, hurmalardan, üzümlerden
kendisinin bir bahçesi olsun, altından ırmaklar aksın, orada
kendisinin her çeşit meyveleri bulunsun. Fakat ona ihtiyarlık çöksün,
aciz ve küçük çocukları da olsun, derken o bahçeye içinde bir ateş
bulunan bir bora isabet etsin de o, yanıversin? (Bakara, 266).
Cemaat: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını verdi. Hz. Ömer
(radıyallahu anh) bu cevaba kızdı ve: "Biliyoruz veya bilmiyoruz"
deyin dedi.
Bunun üzerine İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Bu hususta içimden bir
şeyler geçiyor ey müminlerin emiri" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh)
ona: "Ey kardeşimin oğlu söyle onu, kendini küçük görme" dedi. İbnu
Abbas: "Bu, bir iş için misal olarak verilmiştir" deyince Hz. Ömer:
"Hangi iş için?" diye tekrar etti. İbnu Abbas da: "Zengin bir kimsenin
işi için, öyle ki bu zengin Allah'a kulluk ve itaatini yerine
getiriyordu. Sonra Allah ona şeytanı gönderdi. (Zengin onun iğvasına
kapılarak günahlar eşledi ve sonunda bütün (salih) amellerini
batırdı."
(KÜTÜB- İ SİTTE/505)
Berâ
(radıyallahu anh): "İğrenmeden alamayacağınız pis şeyleri vermeye
kalkmayın..." (Bakara, 267) meâlindeki ayet biz ensarlar hakkında
indi" dedi ve anlattı: "Biz hurma yetiştiren kimselerdik. Herkes,
hurmasından az veya çok oluşuna göre tasadduk ederdi. Bu cümleden
olarak, kişi bir iki hurma salkımı getirir onu mescide asardı.
Mescidde kalan Ehl-i Suffa'nın yiyeceği yoktu. Bunlardan biri acıktığı
zaman, salkıma gelir, sopasıyla vurur, ondan bir miktar hurma düşürür
ve yerdi. Hayrı düşünmeyenlerden bazıları, içerisinde kalitesiz
hurmaların çokça bulunduğu salkımlardan, bazıları kırık adi
salkımlardan getirip asıyordu. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şu âyeti
indirdi: "Ey iman edenler: Kazandıklarınızın temizlerinden ve size
yerden çıkardıklarımızdan sarfedin; iğrenmeden alamıyacağınız pis
şeyleri vermeye kalkmayın. Allah'ın müstağni ve övülmeye layık
olduğunu bilin." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayeti şöyle
açıklar: "Sizden biri, sadaka olarak verdiği şeyin benzeri, kendisine
verildiği takdirde onu istemeye istemeye, utanarak alacağı şeyden
almamasına dikkat etsin." İbnu Abbas der ki: "Bundan sonra hepimiz,
sahib olduğumuz şeylerin iyilerinden verir olduk."(KÜTÜB- İ SİTTE/506)
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan da, melek de insanoğluna sokularak
onun kalbine birtakım şeyler atarlar. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak,
sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak,
haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hak ve hayra, iyiliğe çağırmak ve
kötülükten uzaklaştırmaktır. Kim içinde hakka, hayıra, iyiliğe çağıran
bir ses duyarsa bilsin ki bu Allah'tandır ve hemen Allahu Teala'ya
hamdetsin. Kim de içinde şerr ve inkâra çağıran bir fısıltı duyarsa
ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah'a sığınsın." Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bu sözlerine şu meâldeki âyeti ekledi:
"Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur, size cimriliği
emreder.." (Bakara 268).
." (KÜTÜB- İ SİTTE/507)
Mervân el-Esfar'ın anlattığına göre, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu
anhümâ): "..İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi
onunla hesaba çeker ve dilediğini bağışlar, dilediğine azâb eder,
Allah her şeye kâdirdir." (Bakara 284) ayetinin müteakip ayet
tarafından neshedildiğini söylemiştir." (KÜTÜB- İ SİTTE/508)
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın şu mealdeki
sözü nazil olunca: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah
sizi onunla hesâba çeker ve dilediğini bağışlar, dilediğine azab
eder..." (Bakar, 284) bu ihbar Sahabe (radıyallahu anhümâ)'ye çok ağır
geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldiler, diz çöküp
oturdular ve dediler ki: "Ey Allah'ın elçisi, bize yapabileceğimiz
işler emredildi: Namaz, oruç, cihâd ve sadaka, bunları yapıyoruz. Ama
Cenâb-ı Hakk sana şu âyeti inzal buyurdu. Onu yerine getirmemiz mümkün
değil." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara: "Yani sizler de
sizden önceki Yahudi ve Hıristiyanlar gibi "dinledik ama itaat
etmiyoruz" mu demek istiyorsunuz? Hayır öyle değil şöyle deyin:
"İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz affını dileriz, dönüş Sana'dır."
Cemaat bunu okuyup, dilleri ona alışınca, bir müddet sonra Cenâb-ı
Hakk şu vahyi inzal buyurdu: "Peygamber ve inananlar O'na Rabbi'nden
indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasında hiçbirini
ayırdetmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş
sanadır" dediler" (Bakara 285).
Ashab bunu yapınca Allah, önceki âyeti neshetti ve şu âyeti inzal
buyurdu: "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı
iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak
veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. (Resûlullah bu duayı
yapınca Allah Teâla hazretleri: Pekala, yaptım buyurmuştur). Rabbimiz
bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! (Allah
Teâla hazretleri: Pekiyi buyurmuştur). Rabbimiz! Bize gücümüzün
yetmiyeceği şeyi taşıtma (Rabb Teâla hazretleri: Pekiyi dedi). Bizi
affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize
yardım et (Rabb Teâla buna da Pekiyi demiştir).(KÜTÜB- İ SİTTE/509)
Ebu
Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla, ümmetim, içinden geçen fena
şeylerle amel etmedikçe veya onu konuşmadıkça o şey yüzünden ümmetimi
hesâba çekmeyecektir."(KÜTÜB- İ SİTTE/510)
İstanbul - 05.12.2003
http://gulizk.com
|