Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Benî İsrail'e: "Kapıdan secde ederek girin
ve (dileğimiz günahlarımızın) dökülmesidir deyin, ta ki hatalarınız
bağışlansın" (Bakara 58) denildi. Ama onlar (emri değiştirdiler de
kapıdan kıçları üzerine sürünerek girdiler ve "kılın içinde bir tâne"
dediler." (KÜTÜB- İ SİTTE/447)
Âmir İbnu Rebi'a (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Biz karanlık bir gecede Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile birlikte bir seferde idik. Kıble istikametini bilemedik.
Herkes kendi istikametine yönelerek namazını kıldı. Sabah olunca
durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a açtık. Bunun üzerine şu
âyet indi. "...Nereye yönelirseniz Allah'ın yönü orasıdır (Bakara,
115)." (KÜTÜB- İ SİTTE/448)
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu
anh) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e hitab ederek: "Ey
Allah'ın Resûlü (tavaftan sonra kılınan iki rek'atı) Makam'ın
gerisinde kılsak (daha iyi olmaz mı?)" diye bir temennide bulunmuştu,
hemen şu âyet nâzil oldu: "İbrahim'in makamını namazgâh yapın..."
(Bakara, 125). (KÜTÜB- İ SİTTE/449)
el-Berâ İbnu'l-Âzib
(radıyallahu anh) buyurdular ki: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdâdının -veya dayılarının-
yanına indi: O zaman namazlarını onaltı veya onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdîs'e
doğru kıldı. Ancak kıblenin Kâbe'ye doğru olmasını arzuluyordu.
(Kâbe'ye doğru) kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte ashabtan bir grup
kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir
mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rükû halinde idiler.
Adam onlara: "Şehâdet ederim ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'le Kâbe'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde
Kâbe'ye yöneldiler.
Müslümanların
Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudiler'i memnun ediyordu.
Yüzler Kâbe'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar.
Arkadan hemen şu mealdeki ayet nâzil oldu: "Yüzünü göğe çevirip
durduğunu görüyoruz..." (Bakara, 144). Beyinsiz Yahudiler dedikoduya
başladılar: "Uyageldikleri kıbleyi niye değiştirdiler? De ki: "Doğu da
batı da Allah'ındır. Allah dilediğini doğru yola hidâyet eder"
(Bakara, 144). (KÜTÜB- İ SİTTE/450)
Müslim ve Ebu Dâvud'un Enes' (radıyallahu anh)'ten rivayet
ettikleri bir diğer hadis şöyledir: "Onlar Beytu'l-Makdis'e doğru
yönelmiş halde, sabah namazının rükûunda iken, Benî Seleme'den bir
adam kendilerine uğradı ve: "Kıble istikameti Kâbe'ye çevrildi" dedi.
Bu sözünü iki kere tekrar ettil. Cemaat rükûda iken Kâbe'ye
yöneldiler." (KÜTÜB- İ SİTTE/451)
İbnu Abbâs (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Âyet-i kerimenin emriyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) kıbleyi Kâbe'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey
Allah'ın Resûlü, Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmış ve şimdi
ölmüş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun üzerine Cenâb-ı
Hakk şu ayeti indirdi: "Senin yöneldiğin istikameti, peygambere
uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın
yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah
imanlarınızı (ibâdetlerinizi) boşa çıkaracak değildir" (Bakara, 143).
(KÜTÜB- İ SİTTE/452)
Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "(Kıyâmet günü) Hz. Nuh (aleyhisselam) ve
ümmeti gelir. Cenab-ı Hakk ona:
-"Tebliğ ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar. Nuh (aleyhisselam):
-"Evet, ey Rabbim" diye cevap verir. Rabb Teâla bu sefer ümmetine
sorar:
-"Nuh (aleyhissalâtu vesselâm) size tebliğ etmiş miydi?"
-"Hayır!" bize peygamber gelmedi" derler. Rabb Teâla Hz. Nuh (aleyhissalâtu
vesselâm)'a yönelerek:
-"Söylediğin şey hususunda sana kim şahidlik edecek?" diye sorar. Nuh
(aleyhisselâm):
-" Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) ve ümmeti!" der ve Muhammed (aleyhissalâtu
vesselâm)'in ümmeti:
-"Nuh tebligatta bulundu" diye şehâdette bulunur. Bu duruma şu âyet
işâret eder: "Biz böylece sizleri vasat bir ümmet kıldık, tâ ki
insanlara karşı şâhidler olasınız" (Bakara, 143). (KÜTÜB- İ SİTTE/453)
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "(...Nuh kavmi): "Bize ne
bir korkutucu, ne de başka biri, hiç kimse gelmedi" derler." (KÜTÜB-
İ SİTTE/454)
İstanbul - 25.09.2003
http://gulizk.com
|