Ebu Dâvud
merhumun bir rivayetinde şu ziyade var: "İbnu Abbas dedi ki: "Oruca
dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara 184)
ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri doyuracak
kadar fidye vermek isterse fidye verir ve böylece orucunu tutmuş
sayılır." Cenab-ı Hakk buyurmuştur: "Kim (vacib miktardan) daha fazla
fidye verirse bu kendisi için daha hayırlı olur. Orucu (yiyip de fidye
vermek yerine) bizzat tutmanız daha hayırlıdır" (Bakara 184). Sonra
Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa orucu
tutsun. Kim de hasta olur veya yolcu bulunursa yediği miktarda başka
günlerde oruç tutar." (KÜTÜB- İ SİTTE/459)
Yine Ebu Dâvud'un
bir başka rivayetinde şöyle denmektedir: "(Ramazan'da orucu yiyip,
fidye ödemeye ruhsat veren âyet) hâmile ve emzikli kadınlar için
sabittir, mensuh değildir."
Nesâî'de
rivayet şöyledir: "Orucu tutmaya dayanamayanlar orucu kendilerine
(tahammül edilmez) bir meşakkat addedenler için bir yoksula yetecek
kadar fidye gerekir. Ayetin "Kim de hayır düşünerek (bir fakire
yetecek miktardan fazlasını) verirse" hükmü mensuh değildir, bu onun
için daha hayırlıdır. (Fidye vermektense) oruç tutmanız daha
hayırlıdır. Ayetteki ruhsat, oruca takat getiremeyen veya şifâsız
hastalığa yakalananlar içindir." (KÜTÜB- İ SİTTE/460)
Selemetu'bnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: "Oruca takat
getiremeyenler, bir fakire yetecek kadar fidye vermesi gerekir" ayeti
indiği zaman orucu yiyip fidye verenler vardı. Bu hâl müteakip ayetin
inmesine kadar devam etti. Bu ayet öncekini neshetti. Yani asıl hüküm
şudur: "Kim Ramazan ayında hazır bulunursa orucunu tutsun." (KÜTÜB- İ
SİTTE/461)
İbnu Ömer (radıyallahu
anhüma)'den, rivayete göre oruca gücü yetmeyenin fidye vermesi
gereğini beyan eden ayeti "fidyetün taâmu mesâkine" şeklinde (yani
fakirlerin yiyeceği kadar fidye) okudu ve bu âyetin mensûh olduğunu
söyledi." (KÜTÜB- İ SİTTE/462)
Nu'mân İbnu
Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Dua, ibadettir", sonra şu ayeti okudu:
"Rabbiniz: Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibâdet etmeyi
büyüklüklerine yediremeyenler varya, alçalmış ve hakir olarak
cehenneme gireceklerdir" buyurmuşlardır" (Mü'min, 69). (KÜTÜB- İ SİTTE/463)
Rezin şu ilâve
rivayeti kaydetti: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâbı (radıyallahu
anhüm ecmain) sordular: Rabbimiz yakın mıdır, biz ona hafif sesle
hitab edelim, uzaksa yüksek sesle taleblerimizi söyleyelim?" Bunun
üzerine şu âyet indi: "Kullarım sana benden sorarlarsa, (söyle ki) ben
yakınım. Dua edenin duasına, bana dua ettiği takdirde icâbet ederim"
(Bakara, 186). (KÜTÜB- İ SİTTE/464)
Berâ İbnu
Âzib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ramazan orucu farz kılındığı vakit,
Müslümanlar ay boyu kadınlara temas etmezlerdi. Bazı kimseler bu
meselede nefislerine itimad edemiyorlardı. Bunun üzerine şu mealdeki
ayet nazil oldu: "...Allah nefsinize güvenmiyeceğinizi biliyordu. Bu
sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti." (Bakara, 187). (KÜTÜB- İ
SİTTE/465)
Buhârî, Ebu
Dâvud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde de şöyle gelmiştir: "Ashâb-ı
Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in (başlangıçta) durumu şöyleydi:
Bir kimse oruçlu iken, iftar vakti gelince, iftarını açmadan uyuyacak
olsa, artık o gece yemediği gibi ertesi günü de yiyemez, o günün
akşamına kadar beklerdi. Kays İbnu Sırma el-Ensâri (radıyallahu anh)
oruçlu olduğu bir günde iftar vakti girince hanımına gelerek yiyecek
birşey olup olmadığını sordu. Kadın: "Hayır, yok!" ancak bekle, sana
yiyecek arıyayım" dedi. Kays, gün boyu çalışan birisiydi, beklerken
uyuyakaldı. Hanımı gelince baktı ki uyuyor: "Eyvah mahrum kaldın,
yiyemiyeceksin" diye eseflendi.
Ertesi gün,
öğleye doğru Kays (radıyallahu anh) açlıktan baygın düştü. Durumu
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a anlattılar. Bunun üzerine şu
ayet nazil oldu: "Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza
yaklaşmanız size helal kılındı..." (Bakara, 187). Buna Müslümanlar
fevkâlede sevindiler. Arkadan, "Tanyerinde beyaz iplik, siyah iplikten
sizce ayırd edilinceye kadar yiyin, için." Ravi der ki: "Bu ayet, Kays
İbnu Amr hakkında nazil olmuştur." (KÜTÜB- İ SİTTE/466)
İstanbul - 09.10.2003
http://gulizk.com
|