Sehl İbnu Sa'd
(radıyallahu anh) anlatıyore: "Beyaz iplik siyah iplikten, sizce
ayrılıncaya kadar yiyin için" ayeti indiği zaman "tan yerinde"
kelimeleri henüz nazil olmamıştı. Bir kısım insanlar oruç tutacakları
zaman ayaklarına siyah ve beyaz (iplik) bağlar, bunlar görülünceye
kadar yiyip içmeye devam ederlerdi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk: "Tan
yerinde" kelimelerini inzal buyurdu. O zaman herkes anladı ki burada
beyaz ve siyah ipliklerden maksad gündüz ve gece imiş." (KÜTÜB- İ
SİTTE/467)
Beş kitapta da
gelen bir başka rivayet şöyle: "Adiy İbnu Hatim (radıyallahu anh) biri
siyah, biri beyaz iki köstek bağı aldı. Bir gece bunlara baktı fakat
biri diğerinden ayrılmıyordu. Sabah olunca durumu Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a şöyle bildirdi: "Yastığımın altına biri siyah biri beyaz
iki iplik koydum." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona takıldı:
"Beyaz iplikle siyah iplik senin yastığının altında iseler yastığın
çok geniş olmalı." (KÜTÜB- İ SİTTE/468)
Adiy'in bir
başka rivayeti şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Ey
Allah'ın Resûlü! Ayette geçen "beyaz ipliğin siyah iplikten
ayrılması"nedir, bunlar iki iplik değil mi?" diye sordum da bana: "İki
ipliğe baktı isen sen gerçekten kalın enselisin" dedi ve şu açıklamayı
yaptı: "Hayır iki iplik değil, onun biri gecenin karanlığı, diğeri de
gündüzün beyazlığıdır." (KÜTÜB- İ SİTTE/469)
Berâ (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Ensar hac yapıp da döndükleri zaman evlerine
kapılarından girmezlerdi. Onlardan biri hac dönüşü kapıdan evine
girdi. Fakat hemşehrileri onu bu davranışı sebebiyle kınadılar. Bunun
üzerine şu âyet nazil oldu: "İyilik, evlere arkasından girmeniz
değildir. Kötülükten sakınan kimse (nin ameli) iyidir. Evlere
kapılarından girin" (Bakara, 189). (KÜTÜB- İ SİTTE/470)
Huzeyfe (radıyallahu
anh), "Allah yolunda infak edin, kendinizi ellerinizle tehlikeye
atmayın. İhsanda bulunun. Allah ihsan edenleri sever" (Bakara, 195)
mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Bu ayet infak ile
alakalı olarak nazil oldu." (KÜTÜB- İ SİTTE/471)
Eslem İbnu
İmrân anlatıyor: Medine'den gazve için yola çıktık. Niyetimiz
İstanbul'du. Cemaatin başında Abdurrahman İbnu Hâlid İbni'l-Velid
vardı. Rum askerleri sırtlarını şehrin surlarına yaslamış müdafaada
idiler. Bizden biri tek başına düşmana saldırıya geçti. Halk: "Dur,
dur! Lâilahe illallah, eliyle kenidini tehlikeye atıyor!" diye
bağrıştılar. Ebu Eyyub el-Ensârî hazretleri (radıyallahu anh)
atılarak: "Ey ensâr topluluğu, bu ayet bizim hakkımızda indi. Cenâb-ı
Hakk, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a yardım edip, İslâm galebe
çalınca biz: "Artık işlerimizin başında kalıp, onları yoluna koyalım"
dedik. Bunun üzerine Allah'u Teâla bu âyeti indirdi. Yani "Ellerimizle
kendimizi tehlikeye atmak" demek malın-mülkün başında kalıp onları
düzene koymak için cihadı terketmektir." (KÜTÜB- İ SİTTE/472)
Abdullah
İbnu Ma'kıl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu
anh)'ye "Oruçtan yahut sadakadan yahut kurbandan bir fidye lâzımdır" (Bkara,
196) mealindeki ayetten sordum. Dedi ki: "Başımda bitler kaynaştığı
halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a götürüldüm. Beni görünce:
"Meşakkatin, bu gördüğüm dereceye ulaşacağını zannetmezdim. Bir koyun
bulabilecek misin?" dedi. "Hayır" cevabını verdi. (Bunun üzerine şu
ayet nazil oldu: "...İçinizde hasta olan veya başından rahatsız varsa
fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi
gerekir..." (Bakara, 196) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Üç gün
oruç tut veya her fakire yarım sa' yiyecek vermek suretiyle altı
fakiri doyur, başını traş et" dedi. Bu âyet hassaten benim hakkımda
nazil oldu, ancak umumen hapimize şâmildir."
(KÜTÜB- İ SİTTE/473)
İstanbul - 16.10.2003
http://gulizk.com
|