Ebu Ümâme
et-Temîmî anlatıyor: "Ben hac sırasında, ücret mukabili hizmet veren
birisi idim. Bana: "Senin haccın hac sayılmaz" dediler. Bilahere İbnu
Ömer (radıyallahu anh)'e rastladım. O'na: "Ben hacc sırasında, ücretle
hizmet veren birisiyim, halk bana: "senin haccın hacc sayılmaz
diyorlar" dedim. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma): "İhrama girmiyor,
telbiye okumuyor, tavafta bulunmuyor musun?" dedi: "Hepsini yapıyorum"
diye cevap verdim. Cevabım üzerine şu açıklamayı yaptı: "Senin haccın
hacc sayılır. Nitekim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir adam
gelmiş, senin bana sorduğuna yakın şeyler sormuştu. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) sükût buyurdu ve adama cevap vermedi. Derken şu âyet nazil
oldu: "(Hacc mevsiminde, ticâret yaparak) Rabbinizden rızık
istemenizde bir günah yoktur..." (Bakara, 198). Bunun üzerine
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) o adamı çağırtarak, âyeti okudu
ve: "Haccın hacc sayılır" buyurdu." (KÜTÜB- İ SİTTE/474)
İbnu Abbâs (radıyallahu
anhüma) anlatıyor: "Ukâz, Mecenne ve Zülmecaz cahiliye devrinin
panayırları idi. İslâm geldiği zaman halk, hac mevsiminde ticaret
yapmayı günah addeder oldular. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Hac
mevsiminde Rabbinizden rızık taleb etmenizde sizin için bir günah
yoktur." Âyeti İbnu Abbas şu şekilde okudu." (KÜTÜB- İ SİTTE/475)
Yine İbnu Abbâs
anlatıyor: "Yemen ahâlisi, hacca geliyorlar fakat beraberlerinde azık
almıyorlardı. "Biz mütevekkil kimseleriz" diyorlardı. Meke'ye gelince
bu davranışlarını halka sordular. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti
inzal buyurdu: "Azıklanın, ancak bilin ki, en hayırlı azık takvâdır"
(Bakara, 197). (KÜTÜB- İ SİTTE/476)
İbnu Abbas (radıyallahu
anhüma) anlatıyor: "Kişi ihramsız olarak (yani Mekke'de ikamet edenler
veya umre için gelip, umreden sonra ihramı çıkaranlar) Beytullah'ı
ziyaret eder. Bu imkân, hacc niyetiyle ihram giymeye kadar devam eder.
Arafat'a çıkınca, kime deve, sığır veya davardan kurban müyesser
olmuşsa, dilediğini kurban eder. Bunlardan biri olmazsa, ona hactaki,
üç günün orucu terettüp eder. Bu günler, arefe gününden evvele ait
olmalıdır. Bu üç günün sonuncu günü arefe gününe tesadüf ederse, bunda
bir günah yoktur. Sonra Arafat'da vakfe'ye gider ikindi namazından
akşam karanlığının gelmesine kadar vakfede kalır.
İbnu Abbas
anlatmaya üslubu biraz değiştirerek devam ediyor.
"Sonra
Arafat'tan insanlar sökün edince, orayı terketsinler. Topluca geceyi
geçirecekleri yere (Müzdelife'ye) gelsinler. Orada Allah'ı çokca
zikretsinler, sabah vakti girmezden önce bilhassa tekbir ve tehlili
çok yapsınlar sonra buradan da topluca hareket etsinler. Çünkü
(eskiden beri) herkes buradan hareket ederdi. Cenâb-ı Hakk:
"İnsanların toplu olarak sökün ettiği yerden siz de sökün edin, (eski
yaptıklarınızdan) Allah'a af dileyin. Allah bağışlar ve merhamet eder"
(Bakara, 199). Şeytan taşlayıncaya kadar akmaya (ve çok zikretmeye)
devam edin" buyurmuştur. (KÜTÜB- İ SİTTE/477)
İbnu Müseyyeb
anlatıyor: "Süheyb (radıyallahu anh) muhacir olarak Mekke'den yola
çıktı. Kureyş'ten bazıları onu takibe başladılar. Bunun üzerine o da
devesinden inerek sadağında ne kadar ok varsa hepsini çıkardı.
Takipçilere: "Allah'a kasem olsun oklarımın hepsini atıncaya kadar
bana yetişemezsiniz. Sonra elimde durdukça kılıcımı kullanacağım. Eğer
dilerseniz, size Mekke'de toprağa gömdüğüm malın yerini söyleyeyim,
mukabilinde siz de beni serbest bırakın, yoluma devam edeyim" dedi.
Takipçiler teklifini kabul ettiler. (O da sağ salim yoluna devam
etti). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına varınca şu ayet
nazil oldu: "İnsanlardan öyle kimse de vardır ki, Allah'ın rızasını
isteyerek nefsini satın alır..." (Bakara, 207). Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm): "Ebu Yahya'nın alış-verişi kârlı oldu" der ve ayeti tilavet
buyurur", (Rezin'in ilavesidir. Bagâvi ve İbnu Kesir tefsirlerinde
senedsiz olarak kaydederler). (KÜTÜB- İ SİTTE/478)
İstanbul - 24.10.2003
http://gulizk.com
|