En-Nu'mân İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın minberinin yanında idim. Bir adam:
-"Ben
Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet
vermem, ancak hacılara su dağıtmam hariç" dedi. Bir diğeri:
;
-"Ben de
Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem,
ancak Mescid-i Haram'ı imâr edip bakımını yapmam hâriç" dedi. Bir
üçüncüsü de:
-"Allah
yolunda cihad, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir" dedi.
Hz.
Ömer (radıyallahu anh) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti
ve: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın minberinin yanında
sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. Namazı kılınca ben huzura girer,
ihtilâf ettiğiniz hususu sorarım" dedi. Arkadan Cenâb-ı Hakk şu ayeti
indirdi:
"Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve
ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihâd edenle bir mi tuttunuz?
Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru yola
eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler
vardır. işte kurtulanlar onlardır" (Tevbe, 19-20). (KÜTÜB-İ
SİTTE /640)
Adiy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Boynumda altundan
yapılmış bir haç olduğu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
geldim. Bana: "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!" dedi ve arkadan
şu ayeti okuduğunu hissettim:
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i
rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk
etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları
eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31).
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devamla: "Aslında onlar, bunlara
(ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah'ın haram ettiği bir
şeyi) kendileri için helâl kılınca hemen helâl addediverdiler,
(Allah'ın helâl kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen
haram addediverdiler." (KÜTÜB-İ SİTTE /641)
Tabiinden Zeyd İbnu Vehb anlatıyor: "Rebeze'ye uğramıştım. Orada Ebu
Zerr (radıyallahu anh)'i gördüm. Kendisine: "Seni buraya getiren sebep
nedir?" diye sordum. Şöyle açıkladı: "Şam'daydım. Bir ayet hakkında
Muâviye (radıyallahu anh) ile ihtilâfa düştük. Ayet şu: "Ey iman
edenler! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla
yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah
yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem
ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla
dağlanacak. "Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi
tadın" denecek" (Tevbe, 34-35). Muâviye (radıyallahu anh): "Bu ayet
ehli kitap hakkında inmiştir" dedi. Ben ise: "Hem bizim, hem de onlar
hakkında indi" dedim. Bu mesele üzerinde aramızda ihtilaf çıktı.
Halife Hz. Osman (radıyallahu anh)'a yazarak beni şikayet etti. Hz.
Osman bana yazarak Medine'ye gelmemi emretti. Bunun üzerine Medine'ye
geldim. Halk, sanki daha önce beni hiç görmemiş gibi, çoklukla
etrafımı sardı. Durumu Osman (radıyallahu anh)'a açtım. Bana:
"İstersen buraya yakın bir yere git" dedi. İşte beni buraya getiren
gerçek sebep budur. Benim üzerime Habeşli siyahi bir köleyi âmir tayin
etseler mutlaka dinler, itaat ederim." .(KÜTÜB-I SİTTE /642)
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir bedevi kendisine: "Bana
şu ayet hakkında açılamada bulun, dedi ve ayeti okudu: "Altın ve
gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı
müjdele" (Tevbe 35). İbnu Ömer şu cevabı verdi:
-"Kim onu biriktirir ve zekatını vermezse vay haline! Bu ayet zekat
emri gelmezden önceye aittir. Zekat emri gelince, Allah zekâtı mallar
için bir temizlik kıldı." (KÜTÜB-I SİTTE /643)
Muvatta'da şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'e "(Azaba
sebep olacak) hazine nedir?" diye sorulunca: "Zekatı verilmeyen
maldır" diye cevap verdi."(KÜTÜB-İ SİTTE /644)
Sevbân (radıyallahu anh) anlatıyor: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah
yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil
olduğu zaman biz, Hz. Peygamber'le bir seferde bulunuyorduk.
Ashabından bazısı: "Ayet altın ve gümüş hakkında indi, hangi malın
daha hayırlı olduğunu keşke bilseydik?" dedi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi: "(Sahip olunan şeylerin en
efdali: Zikreden bir dil, şükreden bir kalb, kocasının imanına
yardımcı olan sâliha bir zevcedir."(KÜTÜB-İ SİTTE /645)
İbnu
Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Altın ve gümüşü biriktirip
Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti
nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan fazlaca kaygulandılar. Hz. Ömer
(radıyallahu anh): "Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin"
dedi ve gidip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e müracaat
ederek: "Ey Allah'ın Resûlü, dedi bu ayet ashabını çok kaygılandırdı."
Hz. Peygamber: "Allah zekâtı, malınızda bâki kalan kirliliği
temizlemek için farz kıldı. Nitekim, sizden sonrakilere kalması için
de mirası farz kıldı" buyurdu.
İbnu
Abbas devam etti: (Resûlullah'ın bu açıklaması üzerine) Hz. Ömer
(radıyallahu anh) sevincinden (Allahu ekber) dedi. Peygamberimiz
(aleyhissalâtu vesselâm) açıklamasına devamla, Hz. Ömer (radıyallahu
anh)'e: "Kişinin kendi lehine biriktirdiği şeyin ne olduğunu sana
haber vereyim mi? Bu, saliha bir kadındır. Yani nazar ettiği zaman
kendini hoşnud kılacak, emrettiği zaman itaat edecek, evinden
uzaklaştığı zaman (malını ve namusunu) koruyacak olan kadın."
(KÜTÜB-İ SİTTE /646)
Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allah'a ve ahiret
gününe inananlar mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü
geri kalmak için senden izin istemezler.." (Tevbe, 44) ayeti, Nur
suresindeki şu ayetle neshedilmiştir: "Doğrusu Allah'a ve Peygamberine
inanan mü'minler, Peygamberle beraber bir işe karar vermek için
toplandıklarında ondan izin almaksızın gitmezler. Ey Muhammed! Senden
izin isteyenler, işte onlar, Allah'a ve Peygamberine inananlardır.
Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin
ver, Allah'tan, onların bağışlanmalarını dile. Allah şüphesiz
bağışlar, merhamet eder" (Nur, 62). (KÜTÜB-İ SİTTE /647)
Ebu
Mes'ud el-Bedrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sadaka vermeyi emreden
ayet (Tevbe, 103) nazil olduğu zaman biz (ücret mukabilinde)
sırtlarımızda yük taşıyor (bu yolla bir şeyler kazanıp ondan sadaka
veriyor)duk. Bir adam (Abdurrahman İbnu Avf) gelerek çok miktarda
bağışta bulundu. (Münafıklar dedikodu yaparak onun hakkında, gösteriş
yapıyor), mürâdi dediler. Hemen şu ayet nazil oldu:
"Sadaka vermekle gönülden davranan mü'minlere dil uzatan ve ancak
ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu
davranışlarının cezasını Allah verir. Onlara can yakıcı azab vardır"
(Tevbe 79). (KÜTÜB-İ SİTTE /648)
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Abdullah İbnu Übey İbni
Selül öldüğü zaman oğlu (radıyallahu nah) Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın huzur-i âlîlerine çıkıp, mübarek gömleklerini babasına
kefen olarak vermesini talep etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
talebi kabul edip verdi. Bunun üzerine, babasının cenâze namazını
kıldırıvermesini talep etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu
talebi de kabul etti ve namaz kıldırmak üzere kalktı. Ancak, Hz. Ömer
(radıyallahu anh) kalkarak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
elbisesinden tuttu ve: "Ey Allah'ın Resulü, Rabbin seni, ona namaz
kılmaktan men etmişken, sen nasıl ona namaz kılarsın?" diye müdahale
etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah beni muhayyer
bırakmıştır, zira: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme,
birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları
bağışlamayacaktır" (Tevbe, 80) buyurmaktadır. ben yetmişden de fazla
bağışlama talebinde bulunacağım" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Ama, o münafıktır!" dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buna rağmen onun ardından namaz
kıldı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Onlardan
ölen hiç kimse için ebediyyen namaz kılmayacaksın, mezarı başında da
durmayacaksın. Çünkü onlar Allah ve Resûlüne inanmadılar, fâsık olarak
öldüler" (Tevbe, 84)
Hz. Ömer (radıyallahu anh) der ki: "Sonra o gün Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a karşı izhar ettiğim cür'ete hayret ettim.
Allah ve Resûlü daha iyi bilirler." (Bu son cümlenin İbnu Abbas'ın
sözü olma ihtimali de mevcuttur).
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bu ayetten sonra münafıkların cenaze namazını kılmadı."
(KÜTÜB-İ SİTTE /649)
İstanbul - 18.03.2004
http://gulizk.com
|