-Cenaze namazı, farz-ı kifâyedir. Ölü için duadır. Din
kardeşinin günah ve kusurlarının bağışlanmasını
Allah'tan dilemek, ona son vazifeyi yapmaktır.
-Cenaze namazı farz-ı kifâye olduğundan; bazı
müslümanlar tarafından edası durumunda diğerlerinden
yükümlülük kalkar.
-Diğer namazları bozan şeyler, cenaze namazını da bozar.
-Cenaze namazının rükünleri, dört tekbir ile kıyamdır.
Cenaze namazında rükû ve secde yoktur. Selâm vermek
vacibdir.
Kimlerin Cenaze Namazı
Kılınır:
Bir ölünün cenaze namazının kılınabilmesi için altı
şartın bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır:
1) Ölünün müslüman olması,
2) Temiz olması (Yani yıkanıp temiz bir kefene
sarılması)
3) Cemaat önünde olması.
4) Ölünün tamamı veya bedeninin yarıdan fazlası yahut
başı ile beraber yarısının bulunması.
5) Cenaze namazını kılacak kişinin (özürlü değilse)
ayakta kılması.
6) Cenazenin yerde olması, omuzda veya hayvan üzerinde
bulunmaması.
Kimlerin Cenaze Namazı
Kılınmaz:
Tevbe Sûresi
(9) / 84:
Ve lâ tusalli alâ ahadin minhüm mate ebeden ve lâ tekum
alâ kabrih* innehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ ve matu
ve hüm fasikun;
Ebeden, onlardan ölen hiç kimseye
cenaze namazı kılma ve
onun kabri başında dua etme! Muhakkak ki onlar,
Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh’ı ve Rasûlü’nü
inkâr ettiler ve onlar fâsıklar (bilinçleri hakikate
kapalı - bozuk inançlı) olarak öldüler.
Câbir İbnu Semüre (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah
(s.a.v.)'e kendisini öldüren bir adam getirilmişti,
üzerine namaz kılmadı. (Kütüb-i
Sitte: 3060)
Ebu Berze el-Eslemi (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah
(s.a.v.) Mâiz İbnu Mâlik'in cenazesine namaz kılmadı.
Ancak ona namaz kılınmasını yasaklamadı da.
(Kütüb-i Sitte:
3058)
Cenaze Namazının Kılınışı:
Cenaze yıkanmış ve kefene sarılmış olarak namazın
kılınacağı yerde "Musallâ"ya konulur. Cenaze
cemaatin önünde bulunur. Namazı kıldıracak imam ölünün
göğsü hizasında durur. Cemaat ayakta ve kıbleye karşı
imamın arkasında saf bağlar.
Niyet ederken ölünün erkek veya kadın, erkek çocuğu veya
kız çocuğu olduğu belirtilir.
Niyet ettikten sonra imam yüksek sesle, onun peşinden
cemaat gizlice "Allahü Ekber" diyerek birinci
tekbiri alıp diğer namazlarda olduğu gibi ellerini
kaldırır ve göbek altına bağlar.
İmam ve cemaat gizlice Sübhaneke'yi okurlar.
Sübhaneke'de diğer namazlarda okunmayan "ve celle
senâük" cümlesi de okunur.
Sübhaneke okunduktan sonra eller kaldırılmadan imam
açıktan, cemaat da gizlice "Allâhu Ekber" diyerek
ikinci tekbiri alırlar. Hem imam, hem de cemaat gizlice
"Allâhümme salli ve Allâhümme barik"i okur.
Sonra eller kaldırılmaksızın yine "Allahu Ekber"
denilerek üçüncü tekbir alınır ve cenaze duası okunur.
Cenaze duasını bilmeyen onun yerine Kunut dualarını
okuyabilir. Kunut dualarını da bilmeyen "Rabbenâ
âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve
kınâ azâbennâr" âyetini ya da “Fatiha Sûresini”
dua niyetiyle okur.
Bundan sonra eller kaldırılmadan tekrar "Allahu Ekber"
denilerek dördüncü tekbir alınır ve bir şey okunmaksızın
önce baş sağ tarafa çevrilerek "Esselâmü aleyküm ve
rahmetullah" denilir. Sonra baş sol tarafa
çevrilerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetulah"
denilir ve böylece cenaze namazı bitirilmiş olur.
Borçlu olarak ölen bir
müslümanın cenaze namazı:
Hz. Ebü Hüreyre (r.a.):
-Rasûlullah (s.a.v.)'e üzerinde borç olan bir ölü
getirildiği zaman:
-Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?..
diye sorardı. Eğer yeterli mal bıraktığı söylenirse
namazını kılardı. Aksi takdirde:
-Arkadaşınızın namazını kılın!..
derdi. Ancak Allâhu Teâla Hazretleri Resülüne fetihler
müyesser ettiği zaman (her getirilenin) namazını kıldı
ve (borcu var mı? diye) sormadı. Şöyle derdi:
-Ben mü'minlere nefislerinden evlayım. Öyleyse, kim borç
veya ağır bir yük veya horanta bırakırsa o banadır,
benim üzerimedir. Kim de mal bırakırsa o da kendi
varislerinedir.
(Kütüb-i Sitte:
3059)
Gıyabında cenaze namazı:
Ukbe İbnu Âmir (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) Uhud şehitleri için sekiz yıl
sonra, sanki dirilerle
(de) ölülerle (de) vedalaşıyormuşçasına cenaze
namazı kıldı..' (Kütüb-i
Sitte: 3506)
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
-Siyahî bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk
hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Rasûlullah
(s.a.v.) bir ara onu göremez oldu.Kadın -veya genç-
hakkında: -Ne oldu?.. diye bilgi sordu.
-O öldü!..' dediler. Bunun üzerine
-Bana niye haber vermediniz?..
buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin-
ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
-Kabrini bana gösterin..
diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının
kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra:
-Bu kabirler, sahiplerine karanlıkla doludur. Allah,
onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara
aydınlatır...
buyurdular.
(Kütüb-i Sitte:
3053)
İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor:
-Ümmü Sa'd (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.) yokken vefat
etti. Gelince üzerine namaz kıldı. Bu esnada bir ay
geçmişti. (Kütüb-i
Sitte:
3055)
Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Bugün Habeşli sâlih bir kimse öldü, haydi üzerine namaz
kılın.
Râvi der ki:
"Hemen saf yaptık (namaza durduk), ben ikinci safta
-veya üçüncüde- idim. Aleyhissalâtu vessalâm onun
üzerine (gıyabında) namaz kıldı.''(Kütüb-i
Sitte: 3057)
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) (Habeş Kralı) Necaşi
rahimehullah'ın vefatını, ölümünün aynı gününde haber
verdi. Ashabıyla musallaya gitti, orada saf bağlatıp
dört tekbir getirerek namaz kıldırdı.
(Kütüb-i Sitte:
3033)
Ölen bebeklerin durumu:
Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Çocuk
(doğumunda) ağlamadan ölürse üzerine namaz kılınmaz,
varis olmaz, ona da varis olunmaz.
(Kütüb-i Sitte:
3044)
Hasan Basri (rahimehullah):
-Çocuk üzerine‚ Fâtiha okunur, der ve şöyle dua ederdi:
-Ey Allah’ım; bunu bize öncü yap, karşılayıcı kıl,
(ahiret) azığı ve ücret yap.
(Kütüb-i Sitte:
3042)
İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.)’in oğlu İbrahim ölünce, Efendimiz
cenaze namazı kıldı ve:
-Onun cennette bir sütannesi olacaktır. Eğer
yaşasaydı sıddık bir nebi olacaktı. Eğer yaşamış olsaydı
kıbti dayıları azad olacaktı ve hiçbir Kıpti
köleleştirilmeyecekti!.. buyurdu.
(Kütüb-i Sitte:
6412)
Şehitlere Cenaze Namazı:
İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor:
-Uhud günü, şehidlerin cenazeleri Rasûlullah
(s.a.v.)'in yanına getirildiler. Aleyhissalatu
vesselam onar onar gruplar halinde namazlarını kıldırdı.
Her grup değiştikçe, Hamza yerinde sabit kalıyor
(böylece her grupla birlikte ona namaz kılınıyordu).
(Kütüb-i Sitte:
6414)
Cenaze ve cenaze namazı
ile ilgili bazı hususlar:
Hz. Ebu Hüreyre (r.a.)anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlâsla dua edin.
(Kütüb-i Sitte:
3039)
Avf İbnu Mâlik (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) bir cenazenin namazını kıldırdı.
Okuduğu duadan şunları ezberledik:
"Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet
ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri
genişlet. Onun
(günalarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pâk eyle,
tıpkı elbisenin kirden pâk edilmesi gibi. Onu dünyadaki
evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir
aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu
kabir azabından, ateş azabından sakındır.''
Avf (r.a.) der ki:
"(Resulullah'ın bu dualarını işitince) o ölünün yerinde
kendimin olmasını temenni ettim.''(Kütüb-i
Sitte: 3041)
İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor:
-(Babam) Ömer İbnu'l Hattâb'ın cenâze namazı mescidde
kılındı.
(Kütüb-i Sitte:
3051)
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Kim cenaze namazını mescidin içinde kılarsa
kendisine (bir sevap) yoktur… -bir nüshada-
"aleyhinde bir şey yoktur."
(Kütüb-i Sitte:
3052)
Hz. Enes (r.a.):
-Rasûlullah (s.a.v.) bir kabrin üzerinde namaz
kıldı, buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte:
3054)
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Üzerine müslümanlardan, kendisine şefaat taleb eden yüz
kişinin namaz kıldığı her ölüye mutlaka şefaat edilir.
(Kütüb-i Sitte:
3061)
İbnu Abbâs (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.)'i işittim, diyordu ki:
-Bir müslüman ölür, cenaze namazına Allah'a şirk
koşmayan kırk kişi katılırsa, Allah, bunların onun
hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.
(Kütüb-i Sitte:
3062)
Mâlik İbnu Hübeyre (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
-Bir müslüman ölür ve üzerine, müslümanlardan üç saf
namaz kılarsa,
(Allah şefaati) mutlaka vâcib kılar.
(Hadisin râvisi) Mâlik (r.a.) cenazeye katılanlar az
olursa, bu hadis sebebiyle cemaati üç safa taksim
ederdi.
(Kütüb-i Sitte:
3063)
Cenaze Niçin Yıkanır:
Ahmed HULÛSİ
– DİNİN TEMEL GERÇEKLERİ / “Ölüm”
Nedir Ölümün içyüzü - S.103:
ÖLÜM tadıldıktan sonra
neler olup bitiyor?...
Şimdi de kısaca bunu anlatalım...
ÖLÜM tadıldığı anda kişi bir süre çevresindeki dünyayı
algılamaya devam eder... Çevresinde olup bitenleri,
yapılan konuşmaları, üzüntü ve feryatları aynen
biyolojik bedenle yaşıyormuşçasına algılar...
Bu devrede adeta bitkisel hayattaki bir insan gibidir..
Dışarıda tüm olup bitenleri algılıyor, fakat dışarıya
hiç bir mesaj veremiyor..
Işte bu anda sıra cenazenin yıkanmasına gelir...
Cenaze niçin yıkanıyor?...
Cenazenin yıkanmasının bilebildigimiz kadarıyla hikmeti,
henüz hücresel canlılığı devam eden biyolojik bedenin
sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel takviye almasıdır...
Böylece kişi, kısa bir süre daha beden aracılığıyla
yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa
sürdürebilecektir.
ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan itibaren başlayıp, mahşere kadar
devam edecek olan yaşam boyutuna BERZAH alemi
denilir...
İlk Cenaze Namazı:
Ahmed HULÛSİ
–
MUHAMMED MUSTAFA (A.S.)-II / İlk Cenaze Namazı /
S.142-143:
İslâm Dini’nde ilk cenaze namazı Bera bin Ma`rur üzerine
Efendimiz Aleyhisselâm tarafından kılınmıştı..
Bera bin Ma`rur Efendimiz Aleyhisselâm’a ilk defa
biat eden 12 kişiden birisi idi.. Müslüman olduktan
sonra Efendimiz Aleyhisselâm namazı emredince o
Medine`ye gelmişti. Ve bütün müslümanların Kudüs`e,
Beytül Makdis`e doğru namaz kılmalarına karşılık, o,
namazını Kâbe`ye doğru kılmaya devam ederdi..
Onun bu durumu daha sonra Efendimiz
Aleyhisselâm’a iletildi ve Rasûlü Ekrem Aleyhisselâm’da
ona namazını herkes gibi Beytül Makdis`e doğru kılmasını
buyurdu.. Ve o da buna uyarak namazını Kudüs`e doğru
kılmaya başladı..
Efendimiz
Aleyhisselâm Medine`ye hicret etmeden aşağı yukarı bir
ay kadar evvel de Bera vefat etti.. Vefat etmeden evvel
de ailesine vasiyet ederek malının üçte birini dilediği
şekilde sarfetmek kaydıyla Efendimiz Aleyhisselâm’a hîbe
etti... Ayrıca gene vasiyet ederek şöyle istedi:
-Muhammed`e olan vaadim dolayısıyla beni Kâbe`ye doğru
çeviriniz !..
Çünkü ben O`na gelmeyi vaad etmiştim..
Bundan sonra vefat etti..
Böylece hayatında ve ölümünden sonra Kıble`ye doğru
yönelmiş ilk insan oldu..
Ancak Efendimiz Aleyhisselâm Medine`ye geldikten
sonra kendisi için ayrılmış olan mirasın üçte birini
Bera`nın vârislerine iade etti. Daha sonra da ashabı ile
birlikte Bera`nın mezarına gidip cenaze namazı kıldı..
Böylece Bera, ensar nakiplerinden ilk defa vefat eden ve
Efendimiz Aleyhisselâm tarafından üzerine ilk
defa cenaze namazı kılınan kişi oldu..
Efendimiz Aleyhisselâm’ın
Üzerine Namaz Kılınışı:
Salı günü öğleye doğru yıkama ve kefene sarma işi
tamamlanınca, Efendimiz Aleyhisselâm şeririnin üzerine
konuldu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın namazını önce melekler
kıldılar.
Hz. Ali:
-Hiç kimse 'Rasûlullah Aleyhisselamın üzerine imamsız
cenaze namazı kılınabilir mi? diye şüphelenmesin!
Rasûlullah Aleyhisselâm sağ iken de, ölü iken de
imamınızdır!..
dedi ve Efendimiz Aleyhisselamın hizasında ayakta
durarak:
"Yâ Rasûlallah! Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri
senin üzerine olsun!
Ey Allah'ım! Biz onun kendisine Tarafından indirilmiş
olanları tebliğ ettiğine ve ümmetine nasihatte
bulunduğuna, Allah'ın dinini üstün kılıncaya ve
Kelimesini tamamlayıncaya kadar Allah yolunda
savaştığına şahadet ederiz!
Ey Allah'ım! Bizleri Allah'ın ona indirdiği şeylere uyan
kişilerden eyle!
Ondan sonra da bize bu yolda sebat ver! Onunla aramızı
birleştir!"
diyerek dua ediyor, cemaat de:
"Âmin! Âmin" diyordu.
Hâşim oğullarının erkekleri, böylece namaz kıldıktan
sonra, odadan çıktılar.
Sonra Hâşim oğullarının kadınları, onlardan sonra da
Hâşim oğullarının çocukları kıldılar.
Takım takım giriyor, imamsız olarak kendi başlarına
Efendimiz Aleyhisselamın üzerine namaz kıldıktan sonra
çıkıyorlardı.
Sonra Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, yanlarında Muhacir ve
Ensardan odanın alabileceği kadar kişiler bulunduğu
halde, içeri girip saf oldular.
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer, ilk safta, Efendimiz
Aleyhisselamın hizasında durdular.
"Yâ Rasûlallah!.. Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri
senin üzerine olsun!
Senin peygamberlik vazifesini tebliğ ettiğine, ümmetine
nasihatte bulunduğuna, Allah'ın dinini üstün kılıncaya
kadar Allah yolunda savaştığına şahadet ederiz!
Ey Allah'ım! Biz onun kendisine indirilenleri tebliğ
ettiğine ve ümmetine nasihatta bulunduğuna; Allah'ın
dinini üstün kılıncaya ve Kelimesini tamamlayıncaya;
Allah'a, Allah'ın birliğine, eşi ortağı olmadığına iman
ettirinceye kadar Allah yolunda savaştığına şehadet
ediyoruz!
Ey İlahımız! Bizleri Resûlullaha indirilmiş olanlara
uyan kişilerden eyle!
O bizi, biz de onu tanıyıncaya kadar,
onunla aramızı birleştir!
Çünkü o, mü'minler hakkında çok şefkatli ve
merhametlidir!
Biz bu imanımızdan dolayı ne bir karşılık dileriz, ne de
onun yerine hiçbir zaman hiçbir baha ve menfaati satın
alırız!..”
diyerek dua ettiler.
Cemaat de,
"Âmin! Âmin!"
dediler.
Onlar çıktıktan sonra, başkaları girip namaz kıldılar.
Erkeklerden sonra kadınlar, kadınlardan sonra çocuklar,
çocuklardan sonra da köleler girip namaz kıldılar.
Namazdan boşaldıkları zaman, Hz. Ömer:
"Cenazeyi ve cenaze sahiplerini artık kendi hallerine
bırakınız!
(Başlarından dağılınız!)" diyerek seslendi.
(M.Âsım KÖKSAL
– İSLÂM TARİHİ / Efendimiz
Aleyhisselâm’ın Vefatı – Cilt:8 Sayfa:320,321,322)
Kadınlar Cenâze Namazı
Kılabilir mi?
Ahmed HULÛSİ
–
OKYANUS ÖTESİNDEN-I / 18.Ocak.1998 - S: 51…68
Üstad:
-Hepinize Aleykum selâm...
Kimsenin bir şey soracağı yok mâdem öyle, ben soruyorum
hepinize!..
Cenâze Namazını kadınlar da kılabilir mi?
Cevaplar:
…
…
-Cenâze namazında amaç nedir?.. Neden kılınır?...
Peki ben anladığım kadarıyla anlatayım dinleyenlere...
Mevtâ (yani ölümü takmış kişi) o anda şuurlu ve
dışarıdakileri görür vaziyettedir... bunu
biliyorsunuz...
Allah Rasûlü bunun böyle olduğunu söylüyor... O anda
orada toplanan kişiler onun arkasından değil, gözünün
önünde ona temennîde bulunuyorlar yeni ortamında
zorluklarla karşılaşmaması amacıyla...
Ve hepsi de ona beyin dalgalarını yollayarak o ortamda
güçlü olması için destek veriyorlar... Kişi o anda
kendisine bu desteği verenleri görüyor ve seyrediyor...
Gene Allah Rasûlü’nün bir açıklaması var;
“Kırk sâlih kişi, bir kişinin cenâze namazını kılarsa
o kişinin günahları bağışlanır...”
Bu arada başka bir ifade daha var...
“Ölen sâlih kişi ise, cenâze namazındakilere şefâat
eder...”
diye... Yani buradan da anlaşılıyor ki, olayda
karşılıklı bir alış-veriş söz konusudur!..Soru
-Peki sâlih kişi ile ifade edilen nedir, Üstadım?.
Üstad
-Beşerî kavramlardan arınıp bilinç boyutunda kendini
bulmuş ve bilincini istediği gibi kullanarak ruhunu
yönlendirebilen kişi anlamında... Tanrı kavramından
kurtulup kendi hakikatını tanıyarak gereğini yaşayan...
da diyebiliriz...
Soru
-Üstadım, bu insanlara veli diyebilir miyiz?..
Üstad
-"Veli" ismi, asker kelimesi gibi genel bir anlam
taşır... Sâlih ise, asker içindeki general
sınıfına örneklenebilir...
Soru
-Yâni en az mülhime nefs’te kendini bulmuş diyebilir
miyiz?..
Üstad
-Mardiye bilincini yaşayanlardır Sâlih’ler..
Yani; yedinci sınıftan, beşinci ve yukarısı..
Mülhime’de olanlar, hâlâ tanrı kavramından
kurtulamamışlardır...
İnsanın hele bugünkülerin, “Allah” adıyla
etiketledikleri tanrılarından arınabilmeleri fevkalâde
güçtür!..
Sen, kendin veya karşındakinin ötesinde yönelecek bir
varlık düşündüğün anda, tanrıya tapanlardansın
demektir!.. Bunun anlamı da dinde KÂFİR dir...
Yani Allah gerçeğini örten!...
Ancak, gördüğünle de asla kayıt altına alıp, O’nu
sınırlama!..
Karşındakini kendinden ayrı gördüğün ve bedenine veya
ruhuna bir ayrıcalık verdiğin sürece de ŞİRK içindesin;
demektir...
Küfür ve Şirkten arınmamış olanın ise tanrı kavramından
arınmış olması mümkün değildir... Çünkü henüz tevhid
ehli olmamıştır... Hep tanrısını Allah etiketiyle
bezemiş olarak kozasındaki yaşamına devam ediyor ve
kendini avutuyor demektir!...
Soru
-Peki Üstadım zaten Râdiye’nin üst sınıfından Bir kişi
bile o ölenin günahlarını bağışlayamaz mı? Niçin kırk
kişi?..
Üstad
-Kırk mümin diyor, kırk sâlih kişi değil!... Mümin de,
sınıf sınıftır... Mümin vardır, ama hâlâ gizli şirk
içindedir!... Vahdeti anlamamıştır; tanrı kavramından
kurtulamamıştır...
Bizim "AKIL ve İMAN" kitabımızı yazmamıza sebep
olan Âyeti bir hatırlayın bakalım... Bir kitabı,
yalnızca bir Âyeti açıklamak için yazmıştık...
Neydi o Âyet:
"EY İMAN EDENLER... ALLAH`a “B” sırrıyla İMAN EDİN
!.."
Cenaze Namazında Niçin
FÂTİHA Sûresi Okunmaz?
Ahmed HULÛSİ
–
OKYANUS ÖTESİNDEN-I / 27.Şubat.1998 - S: 272…276:
Üstad:
-Musalla taşına konan kişinin artık Dünya’da
götürebileceği bir şeyi kalmamıştır!...
Fâtiha`nın o kişiye getirebileceği hiç bir şey yoktur;
çünkü artık o dibi mühürlenmiş mektuptur, ki, yazılacak
ilâve yeri kalmamıştır!...
Dünya’da yaşarken Fâtiha`nın ona getirisi neyse onunla
mühürlenmiştir... Ve artık daha fazlasının olması da
mümkün değildir...
Beni sevindiren şu oldu;
Çoğunluğunuz, Ölümle birlikte artık Fâtiha`dan yeni
yararlar elde edilemiyeceğini farketmiş!... Ölümden
sonra yeni açılım olmayacağını farketmiş...
Bu çok iyi deee......
Musalla taşına ne kadar hazırsınız?...
O kitlenme anına ne kadar hazırsınız?... Bana açıktan
cevap veremeseniz de, kendinize bir sorun lûtfen, "MUKALLİDAN"
sınıfından çıktınız mı?...
Fâtiha’yı olsun, taklit yollu okumaktan kurtuldunuz
mu?...
Fâtiha’yı taklit yollu okumaktan kurtulmanın işareti,
Kur`ân da anlatılan mânâları kendinde bulmaktır; ve
Kur’ân’ı yaşamanın mânâsı da sanırım budur...
Şimdi düşünün bir... Ölüm sonrası yaşam şartları sizin
için ne kadar önemli?...
Ne kadar önemli sizin için oraya, â`mâ veya gören olarak
gitmek?...
Bu önemin ölçüsü şu:
Zorunlu Dünya itiniz ötesinde, bu konuya ne kadar zaman
ayırıyorsunuz?...
Ne kadar zamanınızı mukallidan sınıfından çıkmak için
değerlendiriyorsunuz?...
Bu yolda ne kadar sohbet yapıp idrâkınızın açılması için
kaç muhakkik ile sohbet ediyorsunuz?...
Son
söz:
Müslümanın ölen bir müslümana karşı görevlerinden olan
cenazeyi yıkama, kefenleme, namazını kılma ve
defnetmenin bir amacı da hayatta kalanlar için ölümü
ve âhireti hatırlamak ve ölümden ibret almaktır. Bu
itibarla cenaze törenlerinde, bağırıp çağırmayı ve
feryat etmeyi İslâm uygun görmediği gibi cenazenin
taşınması ve defni esnasında alkış tutmayı da uygun
görmez.
|