CENAZE NAMAZI İLE İLGİLİ
   DÖKÜMANLAR:

-Cenaze namazı, farz-ı kifâyedir. Ölü için duadır. Din kardeşinin günah ve kusurlarının bağışlanmasını Allah'tan dilemek, ona son vazifeyi yapmaktır.

-Cenaze namazı farz-ı kifâye olduğundan; bazı müslümanlar tarafından edası durumunda diğerlerinden yükümlülük kalkar.

-Diğer namazları bozan şeyler, cenaze namazını da bozar.

-Cenaze namazının rükünleri, dört tekbir ile kıyamdır. Cenaze namazında rükû ve secde yoktur. Selâm vermek vacibdir.

 

Kimlerin Cenaze Namazı Kılınır:

Bir ölünün cenaze namazının kılınabilmesi için altı şartın bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır:

1) Ölünün müslüman olması,

2) Temiz olması (Yani yıkanıp temiz bir kefene sarılması)

3) Cemaat önünde olması.

4) Ölünün tamamı veya bedeninin yarıdan fazlası yahut başı ile beraber yarısının bulunması.

5) Cenaze namazını kılacak kişinin (özürlü değilse) ayakta kılması.

6) Cenazenin yerde olması, omuzda veya hayvan üzerinde bulunmaması.

 

Kimlerin Cenaze Namazı Kılınmaz:

Tevbe Sûresi (9) / 84: Ve lâ tusalli alâ ahadin minhüm mate ebeden ve lâ tekum alâ kabrih* innehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ ve matu ve hüm fasikun;
Ebeden, onlardan ölen hiç kimseye cenaze namazı kılma ve onun kabri başında dua etme! Muhakkak ki onlar, Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh’ı ve Rasûlü’nü inkâr ettiler ve onlar fâsıklar (bilinçleri hakikate kapalı - bozuk inançlı) olarak öldüler.

 

Câbir İbnu Semüre (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.)'e kendisini öldüren bir adam getirilmişti, üzerine namaz kılmadı. (Kütüb-i Sitte: 3060)

 

Ebu Berze el-Eslemi (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) Mâiz İbnu Mâlik'in cenazesine namaz kılmadı. Ancak ona namaz kılınmasını yasaklamadı da. (Kütüb-i Sitte: 3058)

 

Cenaze Namazının Kılınışı:

Cenaze yıkanmış ve kefene sarılmış olarak namazın kılınacağı yerde "Musallâ"ya konulur. Cenaze cemaatin önünde bulunur. Namazı kıldıracak imam ölünün göğsü hizasında durur. Cemaat ayakta ve kıbleye karşı imamın arkasında saf bağlar.

 

Niyet ederken ölünün erkek veya kadın, erkek çocuğu veya kız çocuğu olduğu belirtilir.

 

Niyet ettikten sonra imam yüksek sesle, onun peşinden cemaat gizlice "Allahü Ekber" diyerek birinci tekbiri alıp diğer namazlarda olduğu gibi ellerini kaldırır ve göbek altına bağlar.

İmam ve cemaat gizlice Sübhaneke'yi okurlar. Sübhaneke'de diğer namazlarda okunmayan "ve celle senâük" cümlesi de okunur.

Sübhaneke okunduktan sonra eller kaldırılmadan imam açıktan, cemaat da gizlice "Allâhu Ekber" diyerek ikinci tekbiri alırlar. Hem imam, hem de cemaat gizlice "Allâhümme salli ve Allâhümme barik"i okur.

Sonra eller kaldırılmaksızın yine "Allahu Ekber" denilerek üçüncü tekbir alınır ve cenaze duası okunur. Cenaze duasını bilmeyen onun yerine Kunut dualarını okuyabilir. Kunut dualarını da bilmeyen "Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr" âyetini ya da “Fatiha Sûresini” dua niyetiyle okur.

Bundan sonra eller kaldırılmadan tekrar "Allahu Ekber" denilerek dördüncü tekbir alınır ve bir şey okunmaksızın önce baş sağ tarafa çevrilerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denilir. Sonra baş sol tarafa çevrilerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetulah" denilir ve böylece cenaze namazı bitirilmiş olur.

 

Borçlu olarak ölen bir müslümanın cenaze namazı:

Hz. Ebü Hüreyre (r.a.):

-Rasûlullah (s.a.v.)'e üzerinde borç olan bir ölü getirildiği zaman:

-Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?.. diye sorardı. Eğer yeterli mal bıraktığı söylenirse namazını kılardı. Aksi takdirde:

-Arkadaşınızın namazını kılın!.. derdi. Ancak Allâhu Teâla Hazretleri Resülüne fetihler müyesser ettiği zaman (her getirilenin) namazını kıldı ve (borcu var mı? diye) sormadı. Şöyle derdi:

-Ben mü'minlere nefislerinden evlayım. Öyleyse, kim borç veya ağır bir yük veya horanta bırakırsa o banadır, benim üzerimedir. Kim de mal bırakırsa o da kendi varislerinedir. (Kütüb-i Sitte: 3059)

 

Gıyabında cenaze namazı:

Ukbe İbnu Âmir (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) Uhud şehitleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle (de) ölülerle (de) vedalaşıyormuşçasına cenaze namazı kıldı..' (Kütüb-i Sitte: 3506)

 

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

-Siyahî bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Rasûlullah (s.a.v.) bir ara onu göremez oldu.Kadın -veya genç- hakkında: -Ne oldu?.. diye bilgi sordu.

-O öldü!..' dediler. Bunun üzerine

-Bana niye haber vermediniz?.. buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

-Kabrini bana gösterin.. diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra:

-Bu kabirler, sahiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara aydınlatır... buyurdular. (Kütüb-i Sitte: 3053)

 

İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor:

-Ümmü Sa'd (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.) yokken vefat etti. Gelince üzerine namaz kıldı. Bu esnada bir ay geçmişti. (Kütüb-i Sitte: 3055)

 

Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-Bugün Habeşli sâlih bir kimse öldü, haydi üzerine namaz kılın.

Râvi der ki:

"Hemen saf yaptık (namaza durduk), ben ikinci safta -veya üçüncüde- idim. Aleyhissalâtu vessalâm onun üzerine (gıyabında) namaz kıldı.''(Kütüb-i Sitte: 3057)

 

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) (Habeş Kralı) Necaşi rahimehullah'ın vefatını, ölümünün aynı gününde haber verdi. Ashabıyla musallaya gitti, orada saf bağlatıp dört tekbir getirerek namaz kıldırdı. (Kütüb-i Sitte: 3033)

 

Ölen bebeklerin durumu:

Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-Çocuk (doğumunda) ağlamadan ölürse üzerine namaz kılınmaz, varis olmaz, ona da varis olunmaz. (Kütüb-i Sitte: 3044)

 

Hasan Basri (rahimehullah):

-Çocuk üzerine‚ Fâtiha okunur, der ve şöyle dua ederdi:

-Ey Allah’ım; bunu bize öncü yap, karşılayıcı kıl, (ahiret) azığı ve ücret yap. (Kütüb-i Sitte: 3042)

 

İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.)’in oğlu İbrahim ölünce, Efendimiz cenaze namazı kıldı ve:

-Onun cennette bir sütannesi olacaktır. Eğer yaşasaydı sıddık bir nebi olacaktı. Eğer yaşamış olsaydı kıbti dayıları azad olacaktı ve hiçbir Kıpti köleleştirilmeyecekti!.. buyurdu. (Kütüb-i Sitte: 6412)

 

Şehitlere Cenaze Namazı:

İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor:

-Uhud günü, şehidlerin cenazeleri Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına getirildiler. Aleyhissalatu vesselam onar onar gruplar halinde namazlarını kıldırdı. Her grup değiştikçe, Hamza yerinde sabit kalıyor (böylece her grupla birlikte ona namaz kılınıyordu). (Kütüb-i Sitte: 6414)

 

Cenaze ve cenaze namazı ile ilgili bazı hususlar:

Hz. Ebu Hüreyre (r.a.)anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlâsla dua edin. (Kütüb-i Sitte: 3039)

 

Avf İbnu Mâlik (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) bir cenazenin namazını kıldırdı. Okuduğu duadan şunları ezberledik:

"Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günalarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pâk eyle, tıpkı elbisenin kirden pâk edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır.''

Avf (r.a.) der ki:

"(Resulullah'ın bu dualarını işitince) o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.''(Kütüb-i Sitte: 3041)

 

İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor:

-(Babam) Ömer İbnu'l Hattâb'ın cenâze namazı mescidde kılındı. (Kütüb-i Sitte: 3051)

 

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-Kim cenaze namazını mescidin içinde kılarsa kendisine (bir sevap) yoktur… -bir nüshada- "aleyhinde bir şey yoktur." (Kütüb-i Sitte: 3052)

 

Hz. Enes (r.a.):

-Rasûlullah (s.a.v.) bir kabrin üzerinde namaz kıldı, buyurmuştur. (Kütüb-i Sitte: 3054)

 

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-Üzerine müslümanlardan, kendisine şefaat taleb eden yüz kişinin namaz kıldığı her ölüye mutlaka şefaat edilir. (Kütüb-i Sitte: 3061)

 

İbnu Abbâs (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.)'i işittim, diyordu ki:

-Bir müslüman ölür, cenaze namazına Allah'a şirk koşmayan kırk kişi katılırsa, Allah, bunların onun hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder. (Kütüb-i Sitte: 3062)

 

Mâlik İbnu Hübeyre (r.a.) anlatıyor:

-Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-Bir müslüman ölür ve üzerine, müslümanlardan üç saf namaz kılarsa, (Allah şefaati) mutlaka vâcib kılar.

(Hadisin râvisi) Mâlik (r.a.) cenazeye katılanlar az olursa, bu hadis sebebiyle cemaati üç safa taksim ederdi. (Kütüb-i Sitte: 3063)

 

Cenaze Niçin Yıkanır:

Ahmed HULÛSİ – DİNİN TEMEL GERÇEKLERİ / “Ölüm” Nedir Ölümün içyüzü - S.103:

ÖLÜM tadıldıktan sonra neler olup bitiyor?...

Şimdi de kısaca bunu anlatalım...

ÖLÜM tadıldığı anda kişi bir süre çevresindeki dünyayı algılamaya devam eder... Çevresinde olup bitenleri, yapılan konuşmaları, üzüntü ve feryatları aynen biyolojik bedenle yaşıyormuşçasına algılar...

Bu devrede adeta bitkisel hayattaki bir insan gibidir.. Dışarıda tüm olup bitenleri algılıyor, fakat dışarıya hiç bir mesaj veremiyor..

Işte bu anda sıra cenazenin yıkanmasına gelir...

Cenaze niçin yıkanıyor?...

Cenazenin yıkanmasının bilebildigimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücresel canlılığı devam eden biyolojik bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel takviye almasıdır... Böylece kişi, kısa bir süre daha beden aracılığıyla yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa sürdürebilecektir.

ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan itibaren başlayıp, mahşere kadar devam edecek olan yaşam boyutuna BERZAH alemi denilir...

 

İlk Cenaze Namazı:

Ahmed HULÛSİ MUHAMMED MUSTAFA (A.S.)-II / İlk Cenaze Namazı / S.142-143:

İslâm Dini’nde ilk cenaze namazı Bera bin Ma`rur üzerine Efendimiz Aleyhisselâm tarafından kılınmıştı..

Bera bin Ma`rur Efendimiz Aleyhisselâm’a ilk defa biat eden 12 kişiden birisi idi.. Müslüman olduktan sonra Efendimiz Aleyhisselâm namazı emredince o Medine`ye gelmişti. Ve bütün müslümanların Kudüs`e, Beytül Makdis`e doğru namaz kılmalarına karşılık, o, namazını Kâbe`ye doğru kılmaya devam ederdi..

Onun bu durumu daha sonra Efendimiz Aleyhisselâm’a iletildi ve Rasûlü Ekrem Aleyhisselâm’da ona namazını herkes gibi Beytül Makdis`e doğru kılmasını buyurdu.. Ve o da buna uyarak namazını Kudüs`e doğru kılmaya başladı..

Efendimiz Aleyhisselâm Medine`ye hicret etmeden aşağı yukarı bir ay kadar evvel de Bera vefat etti.. Vefat etmeden evvel de ailesine vasiyet ederek malının üçte birini dilediği şekilde sarfetmek kaydıyla Efendimiz Aleyhisselâm’a hîbe etti... Ayrıca gene vasiyet ederek şöyle istedi:

-Muhammed`e olan vaadim dolayısıyla beni Kâbe`ye doğru çeviriniz !..

Çünkü ben O`na gelmeyi vaad etmiştim..

Bundan sonra vefat etti..

Böylece hayatında ve ölümünden sonra Kıble`ye doğru yönelmiş ilk insan oldu..

Ancak Efendimiz Aleyhisselâm Medine`ye geldikten sonra kendisi için ayrılmış olan mirasın üçte birini Bera`nın vârislerine iade etti. Daha sonra da ashabı ile birlikte Bera`nın mezarına gidip cenaze namazı kıldı..

Böylece Bera, ensar nakiplerinden ilk defa vefat eden ve Efendimiz Aleyhisselâm tarafından üzerine ilk defa cenaze namazı kılınan kişi oldu..

 

Efendimiz  Aleyhisselâm’ın Üzerine Namaz Kılınışı:

Salı günü öğleye doğru yıkama ve kefene sarma işi tamamlanınca, Efendimiz Aleyhisselâm şeririnin üzerine konuldu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın namazını önce melekler kıldılar.

Hz. Ali:

-Hiç kimse 'Rasûlullah Aleyhisselamın üzerine imamsız cenaze namazı kılınabilir mi? diye şüphelenmesin!  Rasûlullah Aleyhisselâm sağ iken de, ölü iken de imamınızdır!.. dedi ve Efendimiz Aleyhisselamın hizasında ayakta durarak:

"Yâ Rasûlallah! Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!

Ey Allah'ım! Biz onun kendisine Tarafından indirilmiş olanları tebliğ ettiğine ve ümmetine nasihatte bulunduğuna, Allah'ın dinini üstün kılıncaya ve Kelimesini tamamlayıncaya kadar Allah yolunda savaştığına şahadet ederiz!

Ey Allah'ım! Bizleri Allah'ın ona indirdiği şeylere uyan kişilerden eyle!

Ondan sonra da bize bu yolda sebat ver! Onunla aramızı birleştir!" diyerek dua ediyor, cemaat de:

"Âmin! Âmin" diyordu.

Hâşim oğullarının erkekleri, böylece namaz kıldıktan sonra, odadan çıktılar.

Sonra Hâşim oğullarının kadınları, onlardan sonra da Hâşim oğullarının çocukları kıldılar.

Takım takım giriyor, imamsız olarak kendi başlarına Efendimiz Aleyhisselamın üzerine namaz kıldıktan sonra çıkıyorlardı.

Sonra Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, yanlarında Muhacir ve Ensardan odanın alabileceği kadar kişil­er bulunduğu halde, içeri girip saf oldular.

Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer, ilk safta, Efendimiz Aleyhisselamın hizasında durdular.

"Yâ Rasûlallah!.. Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!

Senin peygamberlik vazifesini tebliğ ettiğine, ümmetine nasihatte bulunduğuna, Allah'ın dinini üstün kılıncaya kadar Allah yolunda savaştığına şahadet ederiz!

Ey Allah'ım! Biz onun kendisine indirilenleri tebliğ ettiğine ve ümmetine nasihatta bulunduğuna; Allah'ın dinini üstün kılıncaya ve Kelimesini tamamlayıncaya; Allah'a, Allah'ın birliğine, eşi ortağı olmadığına iman ettirinceye kadar Allah yolunda savaştığına şehadet ediyoruz!

Ey İlahımız! Bizleri Resûlullaha indirilmiş olanlara uyan kişilerden eyle! O bizi, biz de onu tanıyıncaya kadar, onunla aramızı birleştir!

Çünkü o, mü'minler hakkında çok şefkatli ve merhametlidir!

Biz bu imanımızdan dolayı ne bir karşılık dileriz, ne de onun yerine hiçbir zaman hiçbir baha ve menfaati satın alırız!..” diyerek dua ettiler.

Cemaat de,

"Âmin! Âmin!" dediler.

Onlar çıktıktan sonra, başkaları girip namaz kıldılar.

Erkeklerden sonra kadınlar, kadınlardan sonra çocuklar, çocuklardan sonra da köleler girip namaz kıldılar. Namazdan boşaldıkları zaman, Hz. Ömer:

"Cenazeyi ve cenaze sahiplerini artık kendi hallerine bırakınız! (Başlarından dağılınız!)" diyerek seslendi. (M.Âsım KÖKSALİSLÂM TARİHİ / Efendimiz Aleyhisselâm’ın Vefatı – Cilt:8 Sayfa:320,321,322)

 

Kadınlar Cenâze Namazı Kılabilir mi?

Ahmed HULÛSİ OKYANUS ÖTESİNDEN-I / 18.Ocak.1998 - S: 51…68

Üstad:

-Hepinize Aleykum selâm...

Kimsenin bir şey soracağı yok mâdem öyle, ben soruyorum hepinize!..

 

Cenâze Namazını kadınlar da kılabilir mi?

Cevaplar:

-Cenâze namazında amaç nedir?.. Neden kılınır?...

Peki ben anladığım kadarıyla anlatayım dinleyenlere...

Mevtâ (yani ölümü takmış kişi) o anda şuurlu ve dışarıdakileri görür vaziyettedir... bunu biliyorsunuz...

Allah Rasûlü bunun böyle olduğunu söylüyor... O anda orada toplanan kişiler onun arkasından değil, gözünün önünde ona temennîde bulunuyorlar yeni ortamında zorluklarla karşılaşmaması amacıyla...

Ve hepsi de ona beyin dalgalarını yollayarak o ortamda güçlü olması için destek veriyorlar... Kişi o anda kendisine bu desteği verenleri görüyor ve seyrediyor...

Gene Allah Rasûlü’nün bir açıklaması var;

Kırk sâlih kişi, bir kişinin cenâze namazını kılarsa o kişinin günahları bağışlanır...”

Bu arada başka bir ifade daha var...

Ölen sâlih kişi ise, cenâze namazındakilere şefâat eder...”

diye... Yani buradan da anlaşılıyor ki, olayda karşılıklı bir alış-veriş söz konusudur!..Soru

-Peki sâlih kişi ile ifade edilen nedir, Üstadım?.

Üstad

-Beşerî kavramlardan arınıp bilinç boyutunda kendini bulmuş ve bilincini istediği gibi kullanarak ruhunu yönlendirebilen kişi anlamında... Tanrı kavramından kurtulup kendi hakikatını tanıyarak gereğini yaşayan... da diyebiliriz...

 Soru

-Üstadım, bu insanlara veli diyebilir miyiz?..

 Üstad

-"Veli" ismi, asker kelimesi gibi genel bir anlam taşır... Sâlih ise, asker içindeki general sınıfına örneklenebilir...

Soru

-Yâni en az mülhime nefs’te kendini bulmuş diyebilir miyiz?..

 Üstad

-Mardiye bilincini yaşayanlardır Sâlih’ler.. Yani; yedinci sınıftan, beşinci ve yukarısı..

Mülhime’de olanlar, hâlâ tanrı kavramından kurtulamamışlardır...

İnsanın hele bugünkülerin, “Allah” adıyla etiketledikleri tanrılarından arınabilmeleri fevkalâde güçtür!..

Sen, kendin veya karşındakinin ötesinde yönelecek bir varlık düşündüğün anda, tanrıya tapanlardansın demektir!.. Bunun anlamı da dinde KÂFİR dir... Yani Allah gerçeğini örten!...

Ancak, gördüğünle de asla kayıt altına alıp, O’nu sınırlama!..

Karşındakini kendinden ayrı gördüğün ve bedenine veya ruhuna bir ayrıcalık verdiğin sürece de ŞİRK içindesin; demektir...

Küfür ve Şirkten arınmamış olanın ise tanrı kavramından arınmış olması mümkün değildir... Çünkü henüz tevhid ehli olmamıştır... Hep tanrısını Allah etiketiyle bezemiş olarak kozasındaki yaşamına devam ediyor ve kendini avutuyor demektir!...

Soru

-Peki Üstadım zaten Râdiye’nin üst sınıfından Bir kişi bile o ölenin günahlarını bağışlayamaz mı? Niçin kırk kişi?..

 Üstad

-Kırk mümin diyor, kırk sâlih kişi değil!... Mümin de, sınıf sınıftır... Mümin vardır, ama hâlâ gizli şirk içindedir!... Vahdeti anlamamıştır; tanrı kavramından kurtulamamıştır...

Bizim "AKIL ve İMAN" kitabımızı yazmamıza sebep olan Âyeti bir hatırlayın bakalım... Bir kitabı, yalnızca bir Âyeti açıklamak için yazmıştık...

Neydi o Âyet:

"EY İMAN EDENLER... ALLAH`a “B” sırrıyla İMAN EDİN !.."

 

Cenaze Namazında Niçin FÂTİHA Sûresi Okunmaz?

Ahmed HULÛSİ OKYANUS ÖTESİNDEN-I / 27.Şubat.1998 - S: 272…276:

Üstad:

-Musalla taşına konan kişinin artık Dünya’da götürebileceği bir şeyi kalmamıştır!...

Fâtiha`nın o kişiye getirebileceği hiç bir şey yoktur; çünkü artık o dibi mühürlenmiş mektuptur, ki, yazılacak ilâve yeri kalmamıştır!...

Dünya’da yaşarken Fâtiha`nın ona getirisi neyse onunla mühürlenmiştir... Ve artık daha fazlasının olması da mümkün değildir...

Beni sevindiren şu oldu;

Çoğunluğunuz, Ölümle birlikte artık Fâtiha`dan yeni yararlar elde edilemiyeceğini farketmiş!... Ölümden sonra yeni açılım olmayacağını farketmiş...

Bu çok iyi deee...... 

Musalla taşına ne kadar hazırsınız?...

O kitlenme anına ne kadar hazırsınız?... Bana açıktan cevap veremeseniz de, kendinize bir sorun lûtfen, "MUKALLİDAN" sınıfından çıktınız mı?...

Fâtiha’yı olsun, taklit yollu okumaktan kurtuldunuz mu?...

Fâtiha’yı taklit yollu okumaktan kurtulmanın işareti, Kur`ân da anlatılan mânâları kendinde bulmaktır; ve Kur’ân’ı yaşamanın mânâsı da sanırım budur... 

Şimdi düşünün bir... Ölüm sonrası yaşam şartları sizin için ne kadar önemli?...

Ne kadar önemli sizin için oraya, â`mâ veya gören olarak gitmek?...

Bu önemin ölçüsü şu:

Zorunlu Dünya itiniz ötesinde, bu konuya ne kadar zaman ayırıyorsunuz?...

Ne kadar zamanınızı mukallidan sınıfından çıkmak için değerlendiriyorsunuz?...

Bu yolda ne kadar sohbet yapıp idrâkınızın açılması için kaç muhakkik ile sohbet ediyorsunuz?...

 

Son söz:

Müslümanın ölen bir müslümana karşı görevlerinden olan cenazeyi yıkama, kefenleme, namazını kılma ve defnetmenin bir amacı da hayatta kalanlar için ölümü ve âhireti hatırlamak ve ölümden ibret almaktır. Bu itibarla cenaze törenlerinde, bağırıp çağırmayı ve feryat etmeyi İslâm uygun görmediği gibi cenazenin taşınması ve defni esnasında alkış tutmayı da uygun görmez.

 

 
Derleyen: Hamdi Cenik
İstanbul - 27.11.2010
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com

Üst Ana sayfa e-mail