Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Üç şey münâfıklık alâmetidir:
Söz verdiğinde yalan söyler;
Vaad ettiğinde
vaadinden döner;
Emanete hıyanet
eder !.. "
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
-Her kim şu beyte gelir, kadına yaklaşmaz, fısk işlemezse, o kimse
anasından doğduğu gibi döner!..
Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir
bulut gibi muallak durur. Zinadan çıkınca iman adama geri döner."
Hz.
Süheyb radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı
vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a:
"Ben
artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı
öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi.
Oğlanın geçtiği yolda bir râhip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe
uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza
gittikçe, râhibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu
dinliyordu.
(Bir
gün) delikanlıyı sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu
râhibe şikÂyet etti. Rahip ona:
"Eğer
sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan:
"Ailem
beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz
oyaladı" de!" diye tembihte bulundu.
O bu
halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir
canavara rastladı. (Kendi kendine:)
"Bugün
bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı.
Bir taş
aldı ve:
"Allah’ım! Eğer râhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli
ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı
ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı
râhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:
"Evet!
Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir
mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın
benden haber verme!" dedi.
Oğlan
anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder,
insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözleri
kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve:
"Eğer
beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da:
"Ben
kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman
edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!"
dedi.
Adam
derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.
Adam
bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına
oturdu. Kral:
"Gözünü
sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin
benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim
de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp
işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman
etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya
getirildi. Kral ona:
"Ey
oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi
edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi.
Oğlan:
"Ben
kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da
tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da râhibin
yerini haber verdi. Bunun üzerine râhip getirildi. Ona:
"Dininden
dön!" denildi.
O bunda
direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu.
Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan
getirildi. Ona da:
"Dininden
dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından
bazılarına teslim etti.
"Onu
falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız
zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne âla,
aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa
çıkardılar. Oğlan:
"Allah’ım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifÂyet et!" dedi.
Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan
yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi.
"Allah,
onlara karşı bana kifÂyet etti" cevabını verdi. Kral onu
adamlarından bazılarına teslim etti ve:
"Bunu
bir gemiye götürün, denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse
ne âla, değilse onu denize atın!" dedi.
Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada:
"Allah’ım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifÂyet et!" diye
dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine
yürüyerek hükümdara geldi. Kral:
"Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan.
"Allah
onlara karşı bana kifÂyet etti" dedi. Sonra Kral'a:
"Benim
emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral:
"O
nedir?" diye sordu. Oğlan:
"İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın,
sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Oğlanın
Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu
yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte
topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının
ortasına yerleştirdi. Sonra:
"Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına
isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve
Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk:
"Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar
etti. Sonra krala gelindi ve:
"Ne
emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlanın
Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler
kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler
yakıldı. Kral:
"Kim
dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut
hükümdara "sen at!" diye emir verildi.
İstenen
derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın
getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu:
"Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi."
Derleyen: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -17.07.2006
http://sufizmveinsan.com
|