Hz. Ebu Zerr
radıyallahu anh:
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim"
demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.
"Allah
için!" cevabını verdi. Tekrar:
"Pekiyi
nereye yönelerek yaptın?" denildi.
"Rabbim beni
nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam
vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman
kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle
kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:
"benim
Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi
duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti.
Nihayet geldi.
"Ne yaptın?"
dedim.
"Mekke'de
bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor.
Ancak O, kendisini Allah Teâla'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.
"Halk ne
diyor?" diye sordum.
"Halk mı?
Halk O'na şair diyor, kâhin diyor, sâhir (sihirbaz) diyor!" dedi.
Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:
"Pekala sen
ne diyorsun?"
"ben dedi,
kâhinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kâhin sözü değil. onun
söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun
gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru
sözlüdür, kâhinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine
ben ona:
"Öyleyse
benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."
Ebu Zerr,
gerisini şöyle anlatır:
"Mekke'ye
geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sâbii (sapık)
dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:
"Burada bir
sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi
halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış
kalmışım.
Kendime
gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar
gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.
Böylece otuz
gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka
hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları
arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir
gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki
kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları
sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):
"Onları
birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından
vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:
"Onlar(a
niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:
"(İmdat!)
burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada
kadınları Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve Ebu Bekr radıyallahu
anh tepeden inerlerken karşılayıp:
"(Niye
bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha
tanımadan)"
"Kâ'be ile
örtüsü arasında bir sâbii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:
"Size ne
dedi?"
" Bize ağzı
dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" derler. Derken Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm geldi, Haceru'l-Esved'e istilamda bulundu,
arkadaşıyla birlikte Beytullah'ı tavaf etti. Sonra namaz kıldı.
Namazını bitirince, -Ebu Zerr der ki: "Aleyhissalatu vesselâm'ı İslam
selamı ile ilk selamlayan ben oldum.- "Esselâmu aleyke ya Resûlullah.
(Ey Allah'ın Resûlü! Selam üzerine olsun)!" dedim. Bana:
"Ve aleyke
ve Rahmetullah. (Selam senin üzerine olsun, Allah'ın rahmeti de)!"
diye mukabele etti. Sonra:
"Sen
kimlerdensin?" diye sordu.
"Gıfâr'danım!" dedim. Bunun üzerine eliyle eğilerek parmaklarımı
alnına koydu. İçimden: "Galiba kendimi Gıfâr'a nisbet etmemden
hoşlanmadı" dedim. Elinden tutmak üzere ilerledim. Fakat arkadaşı bana
mani oldu. Onu benden iyi biliyordu. Sonra başını kaldırıp sordu:
"Buraya ne
zaman geldin?
"Otuz gündür
burdayım!" dedim.
"Sana kim
yiyecek verdi?" dedi.
"Zemzem
suyundan başka bir yiyeceğim olmadı. Şişmanladım bile. Öyle ki
karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi de duymadım!" dedim.
"Zemzem suyu
mübarektir. O hakikaten besleyici bir gıdadır!" buyurdu. Hz. Ebu Bekr
radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın
Resûlü! Bana müsaade et, bu geceki yiyeceğini ben ikram edeyim!" dedi.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve Ebu Bekr radıyallahu anh
gittiler, onlarla ben de gittim.
Ebu Bekr bir
kapı açtı. Taif kuru üzümünden benim için avuç avuç çıkarmaya başladı.
bu, Mekke'de yediğim ilk yemekti. Orada kaldığım kadar kaldım. Sonra
Resûlullah'a geldim. Bana dedi ki:
"ben
hurmalıklı bir yere sevkedileceğim. Burasının Yesrib olduğu
kanaatindeyim. Sen kavmine benden mesaj götür. Umarım, sayende Allah
onları hayırla menfaatlendirecek ve onlar sebebiyle de sana sevap
verecek."
Bundan sonra
ben kardeşim Üneys'e geldim. Bana:
"Ne yaptın?"
diye sordu. Ben:
"Müslüman
oldum ve (Muhammed'in hak bir peygamber olduğunu) tasdik ettim" dedim.
"Ben senin
dinine karşı değilim. ben de müslüman oldum ve tasdik ettim" dedi.
Sonra kalkıp annemize geldik. (Durumu anlattık) O da bize:
"Ben sizin
dininize karşı değilim. ben de müslüman oldum ve tasdik ettim!" dedi.
Sonra kalkıp hayvanlarımıza binip kavmimiz Gıfâr'a geldik. (Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm'ın mesafını getirdik. İlk anda) yarısı müslüman
oldu. Eymâ İbnu Rahza el-Gıfâri müslüman olanların imamlığını
yürütüyordu, bu onların efendisi idi. Diğer (müslüman olmayan) yarı:
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm Medine'ye gelince müslüman oluruz!" dediler.
Derken Aleyhissalatu vesselam medine'ye geldi. O geri kalan yarı da
müslüman oldu. Bir müddet sonra Eslem kabilesi de gelerek:
"Ey Allah'ın
Resulü! (Gıfarlılar) bizim kardeşlerimizdir. Onların müslüman
oldukları şey üzere biz de müslüman oluyoruz!" dediler ve onlar da
müslüman oldular. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Gıfâr'a
Allah mağfiretini bol kılsın. Eslem'i de Allah selamete kavuştursun!"
diyerek o iki kabileden memnuniyetini ifade buyurdular."
(KÜTÜB-İ SİTTE
/4411)
İstanbul
-02.11.2004
http://sufizmveinsan.com
|