Ma'rûf:
Akıl veya dînin güzel gördüğü,
bilinen, tanınmış. Belli,
meşhur.
—Şeriatın
makbul kıldığı veya emrettiği.
—Adl,
ihsan, cud, tatlı dil, iyi
muamele.
Münker
de akıl veya dînin çirkin
gördüğü şeydir.
—Allah’ın
(C.C.) râzı olmadığı şey.
—İnkâr
edilmiş olan.
—Şeriatın
kabahat ve haram diye bildirdiği
şey.
—Makbul ve
müstehab olmayıp, günah ve
kabahat olan.
—Mezardaki
suâl meleklerinden birisinin
ismi. Diğerinin ise "Nekir"
dir.
EMR-İ
Bİ’L-MA’RUF, NEHY-İ ANİ’L-MÜNKER:
Dinin emirlerini, Kur'âni ve
İslâmi hakikatleri neşretmek ve
bildirmek, men'edilen şeyleri de
yaptırmamak.
İyiliği,
İslâmi hususları emretmek ve
teşvik etmek, kötülüğü men'edip
yaptırmamağa sevketmek. (Fakat
bu kudsi vazifeyi âdabına itaat
ve riâyet ederek ifâ etmek
lâzımdır, zirâ bu itaat da
dinimizin emirlerindendir.)
OSMANLICA (Türkçe/Türkçe)
Ansiklopedik
Sözlük
(www.selam.org)
Ali
İmran Sûresi (3) / 104:
Veltekün minküm ümmetün yed'une
ilel hayri ve
ye'murune Bil ma'rufi ve
yenhevne anil münker*
ve ülaike hümül müflihun;
İçinizden hayra
(Hakk'a) davet eden,
Hak ve
hakikate göre hükmedip, Din'e
ters olan şeylerden
uzaklaşmanızı tavsiye eden bir
topluluk olsun. İşte
onlar kurtuluşa ereceklerdir.
(Ahmed
HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Ali
İmran Sûresi (3) / 110:
Küntüm hayre ümmetin uhricet
linNasi
te'murune Bil ma'rufi ve
tenhevne anil münkeri
ve
tu'minune Billah* ve lev amene
ehlül Kitabi le kâne hayren
lehüm* minhümül mu'minune ve
ekseruhümül fasikun;
Siz, insanlar arasından
çıkarılmış en hayırlı
topluluksunuz.
Hak ve
hakikatle hükmeder, Din'e ters
düşen şeylerden kaçınılmasını
tavsiye edersiniz ve dahi
hakikatinizin El Esmâ ile
oluştuğunu idrak ile, Allah'a
iman edersiniz. Şayet
kendilerine hakikat bilgisi
verilmiş olanlar (Ehli
Kitap) da iman etmiş olsaydı,
kendileri için hayırlı olurdu.
Kimileri iman ehlidir ama
çoğunluğu hakikati inkâr
edenlerdir.
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Ali
İmran Sûresi (3) /114:
Yu'minune
Billahi vel yevmil ahıri ve
ye'murune Bil ma'rufi ve
yenhevne anil münkeri
ve
yüsariune fiyl hayrat* ve ülaike
mines salihiyn;
Allah'ın Esmâsının
nefslerinin hakikati olduğuna ve
sonsuz geleceğe iman ederler,
Hak
ve hakikatle hükmederler, Din'e
ters düşen şeylerden insanları
sakındırırlar ve
(maddi-manevî) hayırlara
koşuşurlar. İşte onlar
sâlihlerdir.
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Araf
Sûresi (7) / 157:
Elleziyne yettebiuner Resulen
Nebîyel Ümmiyyelleziy yecidunehu
mektuben ındehüm fitTevrati vel'
İnciyl*
ye'müruhüm bil ma'rufi ve
yenhahüm anil münkeri
ve
yuhıllu lehümüt tayyibati ve
yüharrimü aleyhimül habaise ve
yedau anhüm ısrahüm vel
ağlalelletiy kânet aleyhim*
felleziyne amenu Bihi ve
azzeruhu ve nasaruhu
vettebeunNuralleziy ünzile maahu,
ülaike hümül müflihun;
Onlar ki ellerindeki
Tevrat ve İncil'de belirtilmiş O
Rasûl'e, Ümmî (asıl fıtratı
bozulmamış-yaratıldığı saflık
üzere) Nebi'ye tâbi
olurlar... Onlara, Allah'a göre
olumlu
olanları emreder ve olumsuz
fiilleri yasaklar; onlara
temiz şeyleri helal kılar; pis,
çirkin şeyleri haram eder;
onlardan sırtlarındaki ağır yükü
(benliklerinin getirilerini)
kaldırır ve üzerlerindeki
zincirleri (yüzlerini
Allah'a döndürmelerini
engelleyen tüm bağlarını)
çözer... İşte Ona iman eden, Ona
saygı gösteren (destekleyen),
Ona yardım eden ve Onunla
birlikte inzâl olunan Nûr'a
(Kur'ân) tâbi olanlar var ya,
işte onlardır kurtuluşa
erenlerin ta kendileri!
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Araf
Sûresi (7) / 199:
Huzil
afve ve'mur bil urfi ve a'rıd
anil cahiliyn;
Affedici ol, olumlu,
yararlı şeylerle hükmet ve
cahillerden yüz çevir!.
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
A’râf Sûresi (7) / 157:
Elleziyne yettebiuner Resulen
Nebîyel Ümmiyyelleziy yecidunehu
mektuben ındehüm fitTevrati vel'
İnciyl*
ye'müruhüm bil ma'rufi ve
yenhahüm anil münkeri
ve
yuhıllu lehümüt tayyibati ve
yüharrimü aleyhimül habaise ve
yedau anhüm ısrahüm vel
ağlalelletiy kânet aleyhim*
felleziyne amenu Bihi ve
azzeruhu ve nasaruhu
vettebeunNuralleziy ünzile maahu,
ülaike hümül müflihun;
Onlar ki ellerindeki Tevrat
ve İncil'de belirtilmiş O
Rasûl'e, Ümmî (asıl fıtratı
bozulmamış-yaratıldığı saflık
üzere) Nebi'ye tâbi
olurlar... Onlara, Allah'a göre
olumlu olanları emreder ve
olumsuz fiilleri yasaklar;
onlara temiz şeyleri helal
kılar; pis, çirkin şeyleri haram
eder; onlardan sırtlarındaki
ağır yükü (benliklerinin
getirilerini) kaldırır ve
üzerlerindeki zincirleri
(yüzlerini Allah'a
döndürmelerini engelleyen tüm
bağlarını) çözer... İşte Ona
iman eden, Ona saygı gösteren
(destekleyen), Ona yardım
eden ve Onunla birlikte inzâl
olunan Nûr'a (Kur'ân)
tâbi olanlar var ya, işte
onlardır kurtuluşa erenlerin ta
kendileri!
(Ahmed
HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Tevbe Sûresi (9) / 67:
Elmünafikune
vel münafikatü ba'duhüm min
ba'd*
ye'mürune bil münkeri ve
yenhevne anil ma'rufi
ve
yakbidune eydiyehüm* nesullahe
fenesiyehüm* innel münafikıyne
hümül fasikun;
Münafık erkekler ve münafık
kadınlar birbirlerindendir...
Allah hükmüne göre olumsuz
şeyleri emrederler, olumlu
olanları da engellerler;
cimrilik yaparlar... Allah'ı
unuttular; bunun sonucu onları
unuttu! Muhakkak ki münafıklar,
fâsıkların
(inançları bozulmuşların)
ta kendileridirler.
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Tevbe Sûresi (9) / 71:
Vel
mu'minune vel mu'minatu ba'duhüm
evliyau ba'd*
ye'murune bil ma'rufi ve
yenhevne anilmünkeri
ve
yukıymunes Salâte ve yü'tunez
Zekâte ve yutıy'unAllahe ve
ResuleHU, ülaike
seyerhamühumullah* innAllahe
Azîyzun Hakiym;
İman eden erkekler ve kadınlar
birbirlerinin velîleridirler...
Olumlu olanları, hakikatin
gereği olarak emrederler,
olumsuzlardan da birbirlerini
engellerler;
salâtı ikame ederler ve zekâtı
verirler; Allah'a ve Rasûlüne
itaat ederler... İşte bunlara
Allah, rahmet edecektir...
Muhakkak ki Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir.
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Hac Sûresi (22) / 41:
Elleziyne
in mekkennahüm fiyl Ardı ekamus
Salâte ve atevüz Zekâte ve
emeru bil ma'rufi ve nehev anil
münker*
ve Lillahi akıbetül ümur;
Onlar, eğer kendilerine arzda
yer verirsek; salâtı ikame
ederler, zekâtı verirler,
doğrulukla hükmedip, çirkin
davranışlardan engellerler...
İşlerin sonu Allah'a aittir.
(Ahmed
HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Lokman
Sûresi (31) /
17:
Ya
büneyye ekımıs Salâte
ve'mur bil ma'rufi venhe anil
münkeri
vasbir alâ ma esabek* inne
zâlike min azmil ümur;
"Ey evladım... Salâtı ikame
et...
İmanına uygun olanla hükmet,
kötü davranışlardan vazgeçir.
Sana isâbet eden şeye de sabret!
Muhakkak ki bunlar, azmetmeyi
gerektiren işlerdendir."
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
”B” Kapsamında Kurân’a
Bakış)
Huzeyfe
radıyallahu anh anlatıyor:
"Hz. Ömer
radıyallahu anh'ın yanında idik.
Bize:
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm'ın fitne
hakkındaki hadisini kim
hafızasında tutuyor?" dedi. Ben
atılıp:
"Ben
biliyorum!" dedim.
"Sen iyi
cür'etlisin, nasılmış söyle
bakalım!" dedim.
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm'ı
işittim. Demişti ki:
"Kişinin
fitnesi ehlinde, malında,
çocuğunda, nefsinde ve
komşusundadır. Oruç, namaz,
sadaka,
emr-i
bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker
bu fitneye kefaret olur!"
Ömer
radıyallahu anh atılıp:
"Ben bu
fitneyi kastetmemiştim. Ben
öncelikle denizin dalgaları gibi
dalgalanacak (bütün cemiyeti
sarsacak) fitneyi kastetmiştim!"
dedi. Bunun üzerine ben:
"Ey
mü'minlerin emiri! O fitne ile
sizin ne alakanız var! Sizinle
onun arasında kapalı bir kapı
mevcut!" dedim.
"Bu kapı
kırılacak mı, açılacak mı?"
dedi.
"Hayır
açılmayacak, bilakis kırılacak!"
dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak):
"(Eyvah!)
Öyleyse ebediyen kapanmayacak!"
buyurdu." Ravi der ki: "Biz
Huzeyfe radıyallahu anh'a
sorduk:
"Ömer bu
kapının kim olduğunu biliyor
muydu?"
"Evet dedi.
Yarından önce bu gecenin
olacağını bildiği katiyette onu
biliyordu. Ben size hadis
rivayet ettim; boş söz (ve
efsane) anlatmadım."
Huzeyfe
radıyallahu anh'a soruldu:
"O kapı
kimdir?"
"Ömer
radıyallahu anh'tır!" buyurdu."
(Kütüb-i Sitte
– 4732)
Hz. Ali
radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm (bir
gün):
"Gençlerinizin fıska düştüğü,
kadınlarınızın azdığı zaman
haliniz ne olur?" diye sormuştu.
(Yanındakiler hayretle):
"Ey
Allah'ın Resûlü, yani böyle bir
hal mi gelecek?" dediler.
"Evet,
hatta daha beteri!" buyurdu ve
devam etti:
"Emr-i
bi'l-ma'rufta bulunmadığınız,
nehy-i ani'l-münker yapmadığınız
vakit haliniz ne olur?"
diye sordu. (Yanındakiler
hayretle:)
"Yani bu
olacak mı?" dediler.
"Evet,
hatta daha beteri!" buyurdular
ve sormaya devam ettiler:
"Münkeri
emredip, ma'rufu yasakladığınız
zaman haliniz ne olur?" (Yanında
bulunanlar iyice hayrete
düşerek):
"Ey
Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka
olacak mı?" dediler.
"Evet,
hatta daha beteri!" buyurdular
ve devam ettiler:
"Ma'rufu
münker, münkeri de ma'ruf
addettiğiniz zaman haliniz ne
olur?" (yanindeki Ashab:) "Ey
Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka
olacak mı?" diye sordular.
"Evet,
olacak!" buyurdular."
(Kütüb-i Sitte
– 4752)
Târık İbnu
Şihâb anlatıyor:
"Bayram
hutbesini okuma işini namazdan
öne alanın ilki Mervan'dır. O,
bu işe tevessül edince cemaatten
birisi ayağa kalkarak:
"Yanlış iş
yapıyorsun, namazın hutbeden
önce kılınması gerekir" dedi.
Mervan:
"Artık o
usül terkedildi" diyerek devam
etmek istedi. Ebu Saîdu'l-Hudrî
ortaya atılarak: "Bu adam,
üzerine düşen vazifesini yaptı.
Zira ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in şöyle söylediğini
işittim:
"Sizden
kim (sünnetimize uymayan) bir
münker görürse (seyirci
kalmayıp) onu eliyle düzeltsin.
Buna gücü yetmezse lisanıyla
düzeltsin. Buna da gücü yetmezse
kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı
imanın en zayıf mertebesidir."
(Kütüb-i Sitte
– 88)
Kays İbnu
Ebî Hâzım anlatıyor:
"Hz. Ebu
Bekir (radıyallahu anh) Cenâb-ı
Hakk'a hamd ve senadan sonra
buyurdu ki:
"Ey
insanlar! Sizler şu âyeti okuyor
ve fakat yanlış anlıyorsunuz:
"Ey iman
edenler, siz kendinize bakın.
Doğru yolda iseniz sapıtan kimse
size zarar veremez" (Maide,
105).
Biz Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in:
"İnsanlar,
zâlimi görüp elinden
tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine
ulaşacak umumî bir belâ
göndermesi yakındır" dediğini
işittik.
" Keza ben,
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın:
"İçlerinde kötülükler işlenen
bir cemiyet, bu kötülükleri
bertaraf edecek güçte olduğu
halde, seyirci kalır, müdâhale
etmezse, Allah'ın hepsini saran
umumî bir belâ göndermesi
yakındır" dediğini işittim.
(Kütüb-i Sitte
– 91)
Huzeyfe (radıyallahu
anh) anlatıyor:
Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Nefsimi
kudret elinde tutan Zat'a kasem
olsun,
ya
ma'rufu emreder ve münkerden de
yasaklarsınız veya
Allah'ın katından umumî bir belâ
göndermesi yakındır. O zaman
yalvar yakar olursunuz da duanız
kabul edilmez."
(Kütüb-i Sitte
– 92)
İbnu Mes'ud
(radıyallahu anh) anlatıyor:
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"Sizler
yardım görecek, ganimetler elde
edecek ve birçok memleketleri
fethedeceksiniz. Sizden kim bu
vakte ererse, Allah'tan
çekinsin,
ma'rufu
emredip, münkerden de nehyetsin.
Kim de bile bile bana yalan
nisbet ederse, ateşteki yerini
hazırlasın."
(Kütüb-i Sitte
– 93)
Urs İbnu
Amîre el-Kindî (radıyallahu anh)
anlatıyor:
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"Yeryüzünde
bir kötülük işlendiği vakit, ona
şâhid olan bunu takbîh ederse
(kötü olduğunu te'yîd ederse), o
kötülüğü görmemiş gibi
zararından kurtulur. O kötülüğe
şâhid olmadığı halde, işittiği
zaman memnun kalan kimse, sanki
şâhid olmuş gibi mânen zarar
görür."
(Kütüb-i Sitte
– 94)
Ebu Saîd (radıyallahu
anh) anlatıyor:
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Zâlim
sultanın yanında gerçeği
söylemek en büyük cihaddandır."
(Kütüb-i Sitte
– 95)
Hz. Ebu
Zerr radıyallahu anh anlatıyor:
(Ashabtan bazıları):
"Ey
Allah'ın Resûlü! Zenginler
ücretleriyle gittiler. Onlar da
bizim gibi namaz kıldılar, bizim
gibi oruç tuttular, mallarının
artanından da sadaka verdiler!"
dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah size
de tasadduk edeceğiniz şeyler
verdi: Her bir tesbih sadakadır,
her bir tekbir sadakadır, her
bir tahmid sadakadır, her bir
tehlil sadakadır,
emr-i
bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i
ani'l-münker sadakadır,
herbirinizin (hanımıyla) cimaı
sadakadır!" buyurdu. Derken
cemaatten:
"Ey
Allah'ın Resûlü! Yani birimizin
şehvetine mubaşeret etmesine
ücret mi var?" diye soranlar
oldu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"İhtiyacını
haramla görmüş olsaydı bundan
ona bir vebal var mıydı, yok
muydu ne dersiniz?" diye sual
ettiler.
"Evet
vardı!" demeleri üzerine:
"Öyleyse,
ihtiyacını helal yolla gördü mü
bunda onun için ücret vardır!"
buyurdular."
(Kütüb-i Sitte
– 4640)
Ümmü Habibe
radıyallahu anha anlatıyor:
"Resulullah
Aleyhissalatu vesselam
buyurdular ki:
"Ademoğlu'nun,
emr-i
bi'l-ma'ruf veya nehy-i ani'l-münker
veya Allah Teâla hazretlerine
zikir hariç bütün sözleri lehine
değil, aleyhinedir."
(Kütüb-i Sitte
– 5880)
Yine Ebu
Hureyre radıyallahu anh
anlatıyor:
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki:
"Kıyamet
günü hak sahiplerine haklarını
mutlaka eda edeceksiniz. Öyle ki
kabış (boynuzsuz) koyun için,
boynuzlu koyundan kısas
alınacak, taşa (niye bir başka)
taş üzerine yüklenip
kaldığından; adamın adamı niye
yaraladığından sorulacak."
(Ebu
Hureyre) der ki:
"Biz şunu
da işitirdik:
"Kıyamet
günü, kişiyi tanımadığı birisi
yakalar ve der ki:
"Sen
beni hata ve münker işlerden
görüyordun, fakat ondan men
etmiyordun!"
(Kütüb-i Sitte
– 5028)
Ebu Zerr (radıyallahu
anh) anlatıyor:
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Her gün,
sizin her bir mafsalınız için
bir sadaka terettüp etmektedir.
Her tesbih bir sadakadır. Her
tahmîd bir sadakadır, her bir
tehlîl bir sadakadır.
Emr-i
bi'l-ma'ruf bir sadakadır. Nehy-i
ani'l-münker de bir sadakadır.
Bütün bunlara,
kişinin kuşlukta kılacağı iki
rek'at nemaz kâfi gelir."
(Kütüb-i Sitte
– 2994)
Ebu Said
el-Hudri radıyallahu anh
anlatıyor:
"Resulullah
aleyhissalâtu vesselâm (bir
gün):
"Sakın
yollara oturmayın!" buyurmuştu.
"Ya
Resulullah dediler, oturmadan
edemeyiz, oralarda (oturup)
konuşuyoruz. "
"Mutlaka
oturacaksanız, bari yola hakkını
verin!" buyurdu. Bunun üzerine:
"Ey
Allah'ın Resülü, onun hakkı
nedir?" diye sordular.
"Gözlerinizi kısmak, gelip
geçeni rahatsız etmemek, selama
mukabele etmek,
emr-
bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker
yapmaktır!" dedi."
(Kütüb-i Sitte
– 3290)