HÂ-MİM-AYN-SİN-KAF SURESİ
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)
anlattığına göre, kendisine: "Ey Muhammed de ki: "Ben sizden (tebliğ
hizmetine) mukâbil yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem"
(Ha-mim-Ayn-Sin Kaf (Şura, 23) âyetinde geçen "yakınlar" hususunda
soruldu. Saîd İbnu Cübeyr atılarak: "Âl-i Muhammed'in yakınları"diye
cevap verdi. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ): "Acele ettin, Kureyş'in
her koluna mutlaka Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bir
akrabalığı var, ondan maksad "Sizin, aramızdaki akrabalığın hakkını
vermenizi dilerim" demesidir" der. (KÜTÜB-İ SİTTE /776)
ZUHRUF SURESİ
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ),
"Eğer (bütün) insanlar (küfre imrenecek) bir tek ümmet hâline
gelmeyecek olsalardı o çok esirgeyen (Allah)'a küfreden kimselerin
evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri, odalarının
kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşten yapardık!"
(Zuhruf, 33-34) âyeti hakkında şu açıklamayı yaptı: Yani: "İnsanların
tamamını küffâr kılmayacak olsam, küffârın evlerine gümüşten tavan,
gümüşten merdiven, gümüşten tahtlar yapardım." (KÜTÜB-İ SİTTE
/777)
HA-MİM-DUHAN SURESİ
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim
geceleyin Duhân suresini okursa, yetmiş bin melek kendisine istiğfar
ettiği halde sabaha erer." !" (KÜTÜB-İ SİTTE /778)
Ebu Hüreyre (radıyallahu
anh)'nin bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Hâ-mim ed-Duhân suresini
cum'a gecesinde kim okursa mağfirete mazhar olur." !" (KÜTÜB-İ SİTTE
/779)
Mesruk (rahimehullah) anlatıyor:
"İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda
yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve:
"- Ey Ebü Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhân
mücizesi gelerek kâfırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin
ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini
anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak
oturdu ve şunları söyledi:
"- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler
bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)"
desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en
büyük ilimdir. Zira Allahu Teâla Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu
vesselâm)'i için şöyle buyurmuştur:
"Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir
şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sâd, 86).
Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), insanlarda bir
gerileme gördüğü zaman:
"Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye
bedduada bulunmuştu. Bu beddua üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir
kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan lâşelerin
derilerini bile yemek zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya
bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında,
(Mekkelilerin lideri olan Ebü Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e müracaat ederek:
"- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek
geldin. Kavmin helâk oldu. Onlar için Allah'a dua et!" dedi. Bunun
üzerine Cenab-ı Hakk şu âyeti indirdi:
"Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı
günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı
bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda
öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve
ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden
azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza
döneceksiniz" (Duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi:
"- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka
alırız" (Duhan 16) buyurulanlardan hiç âhiret azabı kaldırılır mı?"
Âyette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır." !"
(KÜTÜB-İ SİTTE /780)
Hz. Enes (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir
mü'min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinden ameli
yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü'min ölünce, her iki kapı da
ağlarlar. Şu âyet bu duruma işaret eder: "Ne gök ne yer onların
üzerine ağlamadı..." (Duhân 29). (KÜTÜB-İ SİTTE /781)
Ebu Sa'id (radıyallahu anh),
"Doğrusu günahkârların yiyeceğ'i zakkum ağacıdır. Karınlarında, suyun
kaynaması gibi kaynayan erimiş mâden gibidir" (Duhan, 43-46) âyetinde
geçen mühl (erimiş maden) tâbiri hakkında şu açıklamayı yaptı:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Bu (mühl) sıvı yağın
dibine çöken tortu gibidir, adamın yüzüne yaklaştırılınca, yüzünün
derisi derhal içine düşer." (KÜTÜB-İ SİTTE /782)
İstanbul
-17.09.2004
http://sufizmveinsan.com
|