Ma'kıl İbnu Yesâr (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim sabaha erdiği zaman üç kere "Euzubillahi's-semi'il-alim mineş-şeytâni'r-racim"
der ve Haşr suresinden üç âyet okursa, Allah onun için yetmiş bin
meleği vekil tayin eder de onlar, akşam oluncaya kadar kendisine
rahmet okurlar. Şâyet o gün ölecek olsa şehid olarak ölür. Akşam
vaktinde aynı şekilde okuyacak olsa, (keza sabaha kadar aynı şeyler
söz konusudur). (KÜTÜB-İ SİTTE /819)
İbnu Ömer (radıyallahu
anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Benî Nadir'in
hurmalığını yaktırdı ve kestirdi. Burası (Medine'de Yahudilerin ikamet
ettikleri yer olan) Büveyra (denen mevki) idi. Vak'a üzerine şu âyet
indi: "Herhangi bir hurma ağacını kestiniz, yahud kökleri üstünde
dikili bıraktınızsa (hep) Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) fâsıkları
rüsvay edeceği için (verilmiş)tir" (Haşr, 5). (KÜTÜB-İ SİTTE /820)
Ka'b (radıyallahu
anh) anlatıyor: "...O, bunların yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki,
evlerini hem kendi elleriyle hem mü'minlerin elleriyle harap
ediyorlardı. İşte ey akıl ve basiret sahipleri, bundan ibret alın"(Haşr,
2) meâlindeki âyet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından
Medine'den sürülen Yahudiler hakkında nâzîl oldu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) mallarından (silah hariç), sadece develerinin taşıyabileceği
kadarını götürmelerine izin vermişti. Onlar, evlerinin eşiklerinden,
kapılarından ve diğer ahşap kısımlarından tutup yıkıyorlardı. Benî
Nadir'in hurmalığı hassaten Resul-i Ekrem'in idi, O'na bunu Cen b-ı
Hakk tahsis etmişti."
Rezîn'in ilâvesidir. Bu rivâyetin manasında uzunca bir rivâyeti, Ebu
Dâvud tahric etmiştir!" (KÜTÜB-İ SİTTE /821)
İbnu Ömer (radıyallahu
anh): "Allah'ın onların mallarından Peygamberine verdiği fey'e
gelince, siz bunun üzerine ne ata ne deveye binip koşmadınız..." âyeti
hakkında şunu söyledi: "Resülullah (aleyhissalâtu vuesselâm) Fedek
ahâlisi ve ismen belirttiği, ancak şu anda hatırlayamadığım köylerle
sulh yaptı. Bu esnada (Hayber'in geri kalan köylerinde yaşayan)
ahaliyi muhâsara etmişti. Bu (muhasara altındaki)ler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e sulh için hey'et gönderdiler. Ayette geçen: "Siz bunun
üzerine ne ata ne de deveye binip koşmadınız" demek, "Siz
savaşmadınız" demektir. Zührî der ki: Benu'n Nadir münhasıran
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ait idi. Çünkü orayı zorla
fethetmediler, anlaşarak fethettiler. Bu sebeple Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buradan elde edilen ganimeti sadece Muhâcirler arasında
taksim etti. Ondan, Ensâr'dan olanlara, ihtiyaç sâhibi iki kişi hâriç,
kimseye bir şey vermedi." (KÜTÜB-İ SİTTE /822)
Hz. Ömer (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Benî Nadir'in emvali, Cenab-ı Hakk'ın Resulüne (aleyhissalâtu
vesselâm) fey' kıldığı, üzerine at ve deve koşulmayan (yani savaşsız
elde edilen) mallardandı. Ureyne köyleri, Fedek, tıpkı (Kureyza ve
Nadir'in emvali gibi) sırf Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ait
yerlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buralardan elde edilen
gelirlerden ailesinin bir yıllık nafakasını ayırırdı. Geri kalanı da
Allah yolunda hazırlık olmak üzere silah ve binek için sarf ederdi.
Nitekim, ayette şöyle buyrulmuştur: "Allah'ın (fethedilen diğer küffâr)
memleketleri ahalisinden Peygamberine verdiği fey'i, Allah'a,
Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara
aittir. Tâ ki bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan
bir devlet olmasın..." (Haşr, 7). (Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e intikal eden) bu pay, bu sayılanlara ve ayrıca "evlerinden
ve mallarından çıkarılmış olan fakirlere, onlardan önce (Medine'yi)
yurt ve iman evi edinmiş olan kimselere, kendilerinden sonra gelenlere
aittir." Bu âyet, (kıyamete kadar gelecek) mü'minlerin tamamına
şâmildir. Tek istisnayı köle olarak sahib olduklarınız teşkil ediyor.
Köleleriniz dışındaki her Müslüman, bu payda hisse ve hak sahibidir."
(KÜTÜB-İ SİTTE /823)
Ebü Hüreyre (radıyallahu
anh), "Kendilerinde fakirlik ve ihtiyaç olsa bile (onları,
Muhacirleri) öz canlarından daha üstün tutarlar.." (Haşr, 9)
meâlindeki âyetle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Ensar'dan
birinin evine misafır geldi ve geceyi yanında geçirdi. Ev sâhibinin
evinde kendisinin ve çocuklarının yiyeceğinden başka yiyecek bir şey
yoktu. Hanımına: "Çocukları uyut, ışığı söndür ve mevcut yiyeceği
misafıre yaklaştır" diye emretti. Bunun üzerine âyet indi. !" (KÜTÜB-İ
SİTTE /824)
Hz. Enes (radıyallahu
anh), "Ehl-i Kitap'tan o kâfir kardeşlerine: "Andolsun, eğer siz
yurtlarınızdan çıkarılırsanız, biz de muhakkak sizinle beraber
çıkarız, sizin aleyhinizde hiçbir kimseye ebedî taat etmeyiniz. Eğer
sizinle harp ederlerse muhakkak ve muhakkak biz, size yardım ederiz"
diyen o münafıkları görmedin mi? Halbuki Allah şâhidlik eder ki, onlar
hakikaten ve katiyyen yalancıdırlar" (Haşr, 11), meâlindeki âyette
zikri geçen kimsenin münâfıkların başı Abdullah İbnu Übey olduğunu, bu
sözü Benî Nadir Yahudilerini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
Medine'den çıkarmak istediği zaman, onları Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e karşı tahrik etmek için söylediğini belirtir.” Rezîn'in
ilavesidir. (KÜTÜB-İ SİTTE /825
İstanbul
-18.11.2004
http://sufizmveinsan.com
|