Resulullah a.s. (namazın sonunda) bir
kere önüne selam verdi. (HADİS)
Kim bir ev veya akâr satıp elde
ettiği parayı aynı cins (bir mülk) e yatırmazsa, bu kimse aldığı
bedelin hakkında mübarek kılınmamasına müstahak olur. (HADİS)
Abdullah İbnu Amr (radıyallahu
anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm), bir gün, hücrelerinden birinden çıkıp mescide girmişti.
Mescidde ise iki halka vardı. Birinde halk, Kur'an okuyor, Allah'a
dua ediyordu. Diğerindekiler ilim öğrenip ilim öğretmekle meşguldü.
Aleyhissalâtu vesselâm:
"Her ikisi de hayır üzeredir: Şunlar
Kur'an okuyorlar, Allah'a dua ediyorlar, Allah (taleplerini) dilerse
onlara verir, dilemezse vermez. Bunlar ise öğrenip öğretiyorlar. Ben
de bir muallim olarak gönderildim!" buyurdular ve ilim halkasına
oturdular. (HADİS)
İmam Malik anlatıyor:
”Bana ulaştığına göre, Resulullah aleyhissalatu vesselam Pazartesi
günü vefat etti ve Salı günü de defnedildi. Halk namazını (cemaat
halinde değil) ferd ferd kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı.
(HADİS)
Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi
(radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mescidde alışveriş yapmayı, yitik
ilan edilmesini, şiir okunmasını, yasakladı.
Keza cuma günü namazdan
önce (ilim, vaaz) halkası teşkil edilmesini de yasakladı."
(HADİS)
Beytu'l-Ma'mur bir hadiste şöyle
açıklanır:
"Semada bir mesciddir, Ka'be'nin tam hizasındadır, öyle ki, şayet
düşecek olsa Ka'be'nin üstüne düşerdi. Ona her gün yetmiş bin melek
girer. Ondan bir çıktı mı bir daha dönmez."
Bir başka rivayette,
"Onun semadaki hürmeti, Ka'be'nin arzdaki hürmeti gibidir" denir.
(HADİS)
Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu
anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ehl-i garb hak üzere galib
olmaya, kıyamet kopuncaya kadar devam ederler."
(HADİS)
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu:
"Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim.
Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona
farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana
nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu
bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu
eli, yürüdüğü ayağı [aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden
birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu
himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu
kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü
sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem." (HADİS)
Ebu'd-Derda :
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in:
"Sen bir yerde bulunduğun
sırada bir parça tarla için iki kişinin husumet ettiklerini işitecek
olursan orayı terket"
dediğini işittim" der ve Ebu'd-Derda Şam'a gider." (HADİS)
Hz. Câbir ve Hz. Ebû Hüreyre
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ne fâsık ne de mücâhir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen
gıybet sayılmaz. Mücâhir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar
olmuştur." (HADİS)
İstanbul
-14.12.2004
http://sufizmveinsan.com
|