-260-


Ebû Vâil (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Ammâr bize hitabetmişti. (Konuşmasını) vecîz ve belîğ yaptı. Minberden inince:

"Ey Ebû'l-Yakzân belîğ ve vecîz konuştun! Keşke biraz daha nefesleseydiniz (uzatsaydınız)!" dedik. Bize şu cevabı verdi:

“Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, şöyle buyurmuştu:

"Kişinin namazının uzunluğu ve hutbesinin kısalığı onun fıkhının (ilminin) alâmetidir. Öyle ise, hutbeyi kısa tutun, namazı uzun (zîra, beyanda sihir var)."  (KÜTÜB-İ SİTTE/9-206 / 2874)

Ebû Dâvud'un bir rivâyetinde Rasûlullah Aleyhisselâtu Vesselâm Efendimiz şöyle buyurmuşlardır :

"Kim cuma günü yıkanır, dişlerini fırçalar, koku sürünür, en güzel elbisesini giyer, çıkıp doğru mescide gelir, insanların omuzlarını yararak ilerlemeden yerini alır, sonra da kalkıp Allah'ın dilediği kadar namaz kılar, sonra imam hutbeye çıktığı zaman susup dinler, namazını bitirinceye kadar hiç konuşmazsa, o cuma ile diğer cuma arasındaki (küçük günahları) için kendisine kefâret olur." (KÜTÜB-İ SİTTE/ 9-215. Sayfa)

Mu'az İbnu Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), cuma günü imam hutbe verirken hubve tarzında oturmayı yasakladı.

AÇIKLAMA:1- Hubve (veya hıbve) tarzında oturmak, dilimizde adı olmayan bir oturuş tarzıdır;  şöyle ki: Kişi  kabaları üzerine oturur, dizlerini havaya diker, bacaklarını karnına yapıştırarak üzerinden kollarını kenetler.  (KÜTB-İ SİTTE/9-217 / 2890) 

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Cum'a günü biriniz (mescitte) uyuklayacak olursa oturduğu yeri değiştirsin." (KÜTÜB-İ SİTTE/9-220 / 2894)

İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

"Resûlullah (Mekke'de) ondokuz gün ikâmet etti ve namazları kasretti. Biz de (bundan böyle) sefer yapıp ondokuz gün ikâmet ettik mi  namazları hep kasrederdik, ondokuzundan fazla kaldık mı artık dörde tamamlardık." (KÜTÜB-İ SİTTE/9-230 / 2901)

İmrân İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Fetih günü, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte Mekke'de hazır bulundum. Mekke'de onsekiz gece kaldı, bu esnada namazları hep iki kıldı.  Şöyle hitabediyordu:

"Ey bölge halkı! Siz bize bakmayın, dört kılın. Biz hep yolcuyuz (bu sebeple kasrederek iki kılıyoruz)." (KÜTÜB-İ SİTTE/9-230 / 2902)

Hârise İbnu Vehb (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mina'da bize, sayıca en çok olduğumuz ve en ziyade güven içinde olduğumuz bir zamanda namazı iki rek'at kıldırdı." (KÜTÜB-İ SİTTE/9-231 / 2904)

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resûlullah  (aleyhissalâtu vesselâm), güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te'hir eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cemederdi (beraber kılardı). Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti) girdi ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindi) kılar sonra yola çıkardı." (KÜTÜB-İ SİTTE/9-236 / 2910)

    İstanbul -26.08.2005
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail