-297-


Sizden biriniz acele edip de “Allah’a dua ettim, benim duamı kabul etmedi” demediği sürece, duanıza icabet edilir. (İBN KESİR CİLT III/S.719)

Kalpler bir kap gibidir.  Bazısı bazısından daha fazla alır. Ey insanlar, Allah’ dua ettiğiniz zaman;  siz O’nun mutlaka kabul edileceğine kanaat getirerek dua edin. Çünkü gaflet dolu bir kalple dua eden kulun duasına icabet edilmez. (İBN KESİR CİLT III/S.720)

Kur’an, en zevkli olarak Allah’tan korkan kimselerden dinlenir. (İHYAU’-ULÜMİ’D-DİN CİLT I/S.814)

Allah “Ya Cibril şunu uyut , şunu da uyandır” diye emir verir. (FETHU’R- RABBANİ/ S.367)

Resulü Ekreme Rabbini gördün mü? Diye sorulduğunda: “Nur gördüm buyurdu.” ( RAMUZÜL EHADİS 3622)

Ebu Ümame (r.anha)  anlatıyor:

Resulullah (sav)’ı, ’’Kur’an okuyunuz. Zira Kur’an, onu okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir.’’ buyurduğunu işittim. (MÜSLİM)

Hz. Ebu Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte mescidde idim. Bana:

"Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben:

"Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim.

"Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenâb-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alîm olan Allah'ın takdiridir"(Yâsin 38). (KÜTÜB-İ SİTTE /1665)

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla, Hz. Âdem (aleyhisselâm)'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman, Âdem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teâla'ya hamdetti. Rabbi de ona:

"Ey Âdem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselâmu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Âdem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler):

"Ve aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Âdem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona:

"Bu cümle senin ve evlâdlarının aralarındaki selâmlaşmadır" dedi.

Allah Teâla hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Âdem'e:

"Dilediğini seç!" dedi. Hz. Âdem:

"Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teâlâ hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Âdem ve onun zürriyeti(nin emsâlleri) vardı. Hz. Âdem (aleyhisselâm):

"Ey Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teâla:

"Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Âdem:

"Ey Rabbim ! Bu kimdir?" dedi. Rabb Telâla hazretleri:

"Bu senin oğlun Dâvud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Âdem aleyhisselam:

"Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teâla:

"Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince, Âdem:

"Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teâla:

"Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu.

Sonra Âdem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Âdem burada kendi ecelini yıl be yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Âdem (aleyhisselam) ona:

"Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi.

Melek:

"İyi ama sen oğlun Dâvud’ a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkâr etti, zürriyeti de inkâr etti; O unuttu, zürriyeti de unuttu. "

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: "O günderı itibaren yazma ve şahidlik emredildi." (KÜTÜB-İ SİTTE /1671)

İstanbul -24.02.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail