Sizden biriniz acele edip de “Allah’a dua ettim, benim
duamı kabul etmedi” demediği sürece, duanıza icabet edilir. (İBN KESİR
CİLT III/S.719)
Kalpler bir kap gibidir. Bazısı bazısından daha fazla
alır. Ey insanlar, Allah’ dua ettiğiniz zaman; siz O’nun mutlaka
kabul edileceğine kanaat getirerek dua edin. Çünkü gaflet dolu bir
kalple dua eden kulun duasına icabet edilmez. (İBN KESİR CİLT
III/S.720)
Kur’an, en zevkli olarak Allah’tan korkan kimselerden
dinlenir. (İHYAU’-ULÜMİ’D-DİN CİLT I/S.814)
Allah “Ya Cibril şunu uyut , şunu da uyandır” diye
emir verir. (FETHU’R- RABBANİ/ S.367)
Resulü
Ekreme Rabbini gördün mü? Diye sorulduğunda: “Nur gördüm buyurdu.”
(
RAMUZÜL
EHADİS 3622)
Ebu Ümame
(r.anha) anlatıyor:
Resulullah
(sav)’ı, ’’Kur’an okuyunuz. Zira Kur’an, onu okuyanlara kıyamet günü
şefaatçi olarak gelecektir.’’ buyurduğunu işittim. (MÜSLİM)
Hz.
Ebu Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte mescidde idim. Bana:
"Ey
Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben:
"Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim.
"Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine
izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin
verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine:
"Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu
Cenâb-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı
zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alîm olan Allah'ın
takdiridir"(Yâsin 38).
(KÜTÜB-İ SİTTE /1665)
Hz. Ebu
Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla, Hz. Âdem (aleyhisselâm)'ı
yarattığı ve ruh üflediği zaman, Âdem hapşırdı ve elhamdülillah
diyerek, izni ile Teâla'ya hamdetti. Rabbi de ona:
"Ey
Âdem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden
şu oturan gruba git ve "Esselâmu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Âdem öyle
yaptı. Hitab ettiği melekler):
"Ve
aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye karşılık
verdiler. Sonra Âdem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona:
"Bu
cümle senin ve evlâdlarının aralarındaki selâmlaşmadır" dedi.
Allah
Teâla hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Âdem'e:
"Dilediğini seç!" dedi. Hz. Âdem:
"Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir"
dedi. Sonra Allahu Teâlâ hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Âdem ve
onun zürriyeti(nin emsâlleri) vardı. Hz. Âdem (aleyhisselâm):
"Ey
Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teâla:
"Bunlar
senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü
yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz.
Âdem:
"Ey
Rabbim ! Bu kimdir?" dedi. Rabb Telâla hazretleri:
"Bu
senin oğlun Dâvud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi.
Âdem aleyhisselam:
"Ey
Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teâla:
"Bu ona
takdir edilmiş olandır!" deyince, Âdem:
"Ey
Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti.
Bunun üzerine Rabb Teâla:
"Sen ve
bu (talebin berabersiniz)." buyurdu.
Sonra
Âdem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra
cennetten (arza) indirildi. Âdem burada kendi ecelini yıl be yıl sayıp
hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Âdem (aleyhisselam) ona:
"Acele
ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi.
Melek:
"İyi
ama sen oğlun Dâvud’ a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu
inkâr etti, zürriyeti de inkâr etti; O unuttu, zürriyeti de unuttu. "
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: "O günderı itibaren
yazma ve şahidlik emredildi."
(KÜTÜB-İ SİTTE /1671)
İstanbul -24.02.2006
http://sufizmveinsan.com
|