İçinizden
biri kendisini gelenden geçenden koruyacak bir sütreye karşı
namaza durup da biri önünden geçmeye davranacak olursa, onu def
etsin. Dinlemezse onunla mukatele etsin; çünkü o ancak bir şeytandır.
(SAHİH-İ BUHARİ/310)
Müminin
misali bir ekin misalidir. Rüzgâr devamlı onu kımıldatır ve mümin
de belaya uğramaktan kurtulmaz. Münafıkın misali ise çam ağacı
misaline benzer ki, hasat yapılmadan sallanmaz. (TIRMIZİ/3025)
Peygamber
(S.A.V) ashabından birkaç kişi ile birlikte otururken, bir yıldız(ağma)
atıldı ve bunun üzerine feza aydınlandı. Resulullah (S.A.V): “
Cahiliyette bu gibi bir hadiseye şahit olduğunuz zaman ona ne
derdiniz?” buyurdu. Ashap: “ Ya büyük bir adam ölecek veya büyük
bir adam doğacaktır derdik.” dediler. Resulullah (S.A.V) buyurdu
ki: “ Bu yıldız hiçbir kimsenin ölümü veya hayatı için atılmaz.
Ne var ki adı mukaddes ve yüce olan Rabbimiz, bir işe hüküm verdiği
zaman arşı taşıyan melekler tespih ederler. Sonra onların peşinden
gelen göğün halkı tespih eder. Sonra bunların peşinden gelenler
tespih ederler ve nihayet tespih şu göğe varır. Sonra altıncı göğün
halkı yedinci göğün halkına, “Rabbiniz ne buyurdu?” diye
sorarlar. Onlar da bunlara bildirirler. Sonra her göğün halkı
haber sorar ve nihayet haber dünya göğünün halkına ulaşır. Şeytanlar
kulaktan bir şeyler kapmaya çalışırlar ve bunun üzerine akan yıldızlar
atılır. Onlar da (meleklerden işittiklerini) dostlarına iletirler.
Bunlar onu (kendilerine iletileni) olduğu gibi getirirlerse, o haktır.
Fakat onu tahrif ederler ve
ona birtakım ilavelerde bulunurlar. (TIRMIZİ/3439)
Ruhlar
toplanmış, muhtelif nevilere ayrılmış zümrelerdir. Cesetler ise
sağlam örülmüş boş kalıplardır. Binaenaleyh bunlardan Allah
yolundan tanıyanlar, vasıfları, huyları, muttehit olanlar birbiri
ile hak için tanışmışlardır. Aralarında tevâfuk (uygun gelme)
ve tessasüf (uyum) bulunmayanlar da ihtilafa düşmüş,
birbirlerinden nefret etmişlerdir. (MEVÂKİ’UN NUCÜM/S57)
Yine
Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm, aile halkından birine humma (rahatsızlığı) gelince
hamurdan çorba yapılmasını emrederdi ve çorba yapılırdı. Sonra
hastalara emrederdi ve onlar da ondan ağır ağır içerlerdi. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm der di ki: "Çorba hüzünlü kimsenin
kalbini takviye eder, hastanın kalbinden elemi çıkarır, tıpkı
birinizin, su ile yüzünden kiri çıkarması gibi." (KÜTÜB-İ
SİTTE/3971)
Ebu
Bekre radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre, bu muhterem
sahabi, ailesini salı günü hacamat olmaktan men ederdi. Derdi ki:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Salı
günü kan günüdür. O günde bir saat vardır, kan durmaz." (KÜTÜB-İ
SİTTE/3988)
(Göz değmesinden) Allah'a sığının.
Zira göz değmesi haktır. (KÜTÜB-İ SİTTE/7004)
Kim,
görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (Kıyamet günü)
arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir. Kim de kendisinden hoşlanmadıkları
halde, bir grubun konuşmasını dinleme gayretine düşerse Kıyamet
günü kulağına erimiş kurşun dökülür. Kim bir sureti tasvir
ederse (Kıyamet günü) azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi
emredilir, ama üfleyemez. (KÜTÜB-İ SİTTE/5859)
İstanbul
- 16.02.2003
http://sufizmveinsan.com
|