-30-


İçinizden biri kendisini gelenden geçenden koruyacak bir sütreye karşı namaza durup da biri önünden geçmeye davranacak olursa, onu def etsin. Dinlemezse onunla mukatele etsin; çünkü o ancak bir şeytandır. (SAHİH-İ BUHARİ/310)

Müminin misali bir ekin misalidir. Rüzgâr devamlı onu kımıldatır ve mümin de belaya uğramaktan kurtulmaz. Münafıkın misali ise çam ağacı misaline benzer ki, hasat yapılmadan sallanmaz. (TIRMIZİ/3025)

Peygamber (S.A.V) ashabından birkaç kişi ile birlikte otururken, bir yıldız(ağma) atıldı ve bunun üzerine feza aydınlandı. Resulullah (S.A.V): “ Cahiliyette bu gibi bir hadiseye şahit olduğunuz zaman ona ne derdiniz?” buyurdu. Ashap: “ Ya büyük bir adam ölecek veya büyük bir adam doğacaktır derdik.” dediler. Resulullah (S.A.V) buyurdu ki: “ Bu yıldız hiçbir kimsenin ölümü veya hayatı için atılmaz. Ne var ki adı mukaddes ve yüce olan Rabbimiz, bir işe hüküm verdiği zaman arşı taşıyan melekler tespih ederler. Sonra onların peşinden gelen göğün halkı tespih eder. Sonra bunların peşinden gelenler tespih ederler ve nihayet tespih şu göğe varır. Sonra altıncı göğün halkı yedinci göğün halkına, “Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. Onlar da bunlara bildirirler. Sonra her göğün halkı haber sorar ve nihayet haber dünya göğünün halkına ulaşır. Şeytanlar kulaktan bir şeyler kapmaya çalışırlar ve bunun üzerine akan yıldızlar atılır. Onlar da (meleklerden işittiklerini) dostlarına iletirler. Bunlar onu (kendilerine iletileni) olduğu gibi getirirlerse, o haktır. Fakat onu tahrif ederler  ve ona birtakım ilavelerde bulunurlar. (TIRMIZİ/3439)

Ruhlar toplanmış, muhtelif nevilere ayrılmış zümrelerdir. Cesetler ise sağlam örülmüş boş kalıplardır. Binaenaleyh bunlardan Allah yolundan tanıyanlar, vasıfları, huyları, muttehit olanlar birbiri ile hak için tanışmışlardır. Aralarında tevâfuk (uygun gelme) ve tessasüf (uyum) bulunmayanlar da ihtilafa düşmüş, birbirlerinden nefret etmişlerdir. (MEVÂKİ’UN NUCÜM/S57)

Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, aile halkından birine humma (rahatsızlığı) gelince hamurdan çorba yapılmasını emrederdi ve çorba yapılırdı. Sonra hastalara emrederdi ve onlar da ondan ağır ağır içerlerdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm der di ki: "Çorba hüzünlü kimsenin kalbini takviye eder, hastanın kalbinden elemi çıkarır, tıpkı birinizin, su ile yüzünden kiri çıkarması gibi." (KÜTÜB-İ SİTTE/3971)

Ebu Bekre radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre, bu muhterem sahabi, ailesini salı günü hacamat olmaktan men ederdi. Derdi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Salı günü kan günüdür. O günde bir saat vardır, kan durmaz." (KÜTÜB-İ SİTTE/3988)
(Göz değmesinden) Allah'a sığının. Zira göz değmesi haktır. (KÜTÜB-İ SİTTE/7004)

Kim, görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (Kıyamet günü) arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir. Kim de kendisinden hoşlanmadıkları halde, bir grubun konuşmasını dinleme gayretine düşerse Kıyamet günü kulağına erimiş kurşun dökülür. Kim bir sureti tasvir ederse (Kıyamet günü) azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi emredilir, ama üfleyemez. (KÜTÜB-İ SİTTE/5859)

İstanbul - 16.02.2003
 http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail