Allah Resulu;
“Bana dua ettiğinizde Allah’tan benim için Vesile’yi isteyiniz.” “Ey
Allah’ın elçisi Vesile nedir?” denildi de; “Cennetteki en üst
derecedir. Oraya sadece bir kişi ulaşacaktır.Onun ben olacağımı
umarım.” buyurdu. (İBN KESİR CİLT VII /S.3569)
Üsame İbn
Zeyd’den rivayet edildiğine göre Allah Resulu (s.a); “Cennete koşan
yok mu? Muhakkak ki cennetin bir benzeri yoktur.
-O,-Kabe’nin
Rabbına yemin olsun ki- parlayan bir nur, sallanan bir reyhan, yüce
bir köşk, devamlı akan bir nehir, olgun bir meyve, güzel bir eş, pek
çok hulleler, selamet yurdunda ebedi kalış, meyveler, yeşillikler, bol
geçim, yüce ve güzel bir yerde nimet , buyurdu.” Onlar, “Allah dilerse
biz ona koşanlarız, ey Allah’ın elçisi” dediler de şöyle buyurdu;
“Allah dilerse deyiniz.” dediler? (İBN KESİR CİLT VII /S.3570)
Herkes ne
için yaratılmışsa ona muvaffak kılınır. ( RAMUZÜL EHADİS/4232)
Mikdad Na’di
Keribe (ra) anlatıyor:
“Hz. Resulallah
(sav) buyurdular ki: “ Hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir
lokma asla yememiştir. Şüphe yok ki Davud (as) kendi elinin emeğinden
yerdi”. (BUHARİ)
Abdullah b.
Amr (r.anhuma) anlatıyor:
“Hz.
Resulallah (sav) buyurdular ki: “Müslüman olan, ihtiyacını
karşılayacak kadar rızık verilen ve Allahu Taala (cc)’nın kendisine
verdiği ile kanaatkar kıldığı kimse, muhakkak felaha ermiştir.”
(MÜSLİM)
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh
anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennet ehlinin vücudu kılsız,
yüzü sakalsız, gözleri sürmelidir, gençlikleri zail olmaz, elbiseleri
eskimez."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şu
ziyade var: "Cennetliklerin başlarında taçlar vardır. Taçtaki tek bir
inci, meşrık ile mağrib arasını aydınlatır." ( KÜTÜB-İ SİTTE /5096)
Ebu Rezin el-Ukayli radıyallahu
anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennet ehlinin çocuğu olmaz,
(orada doğum yoktur)." ( KÜTÜB-İ SİTTE /5097)
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek şu
rüyayı anlattı:
"Bu gece rüyamda buluta benzer bir
şey gördüm, ondan yağ ve bal yağıyordu. İnsanlar da ellerini açıp bu
yağmurdan almaya çalışıyorlardı. Azıcık alan da vardı, çokça alabilen
de. Derken arzdan semaya kadar uzanan bir ip gördüm. Siz o ipe yapışıp
çıktınız. Sizden sonra birisi ona tutunup o da çıktı. Sonra bir diğeri
yükseldi, sonra bir diğeri daha ipe tutundu, ama ip koptu. Ancak onun
için ipi eklediler, o da yükseldi."
Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)
atılarak:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Annem babam
sana kurban olsun, müsâade buyursanız ben yorayım!" dedi. Resûlullah
da:
" Pekala, yor!" dedi. Hz. Ebu
Bekir şunları söyledi:
"- O bulutumsu gölgelik, İslâm
bulutudur. Ondan yağan bal ve yağ Kur'ândır. Kur'ân'ın (bal gibi)
halâveti ve (yağ gibi) yumuşaklığıdır. İnsanların bundan avuç avuç
almaları Kur'ân'dan kiminin çok, kiminin az miktarda istifadeleridir.
Arzdan semaya inen ip ise, senin getirdiğin hakikattir. Sen buna
yapışmışsın, Allah o sebeple seni yüceltecektir. Senden sonra bir adam
daha ona yapışacak ve onunla yücelecek, ondan sonra biri daha ona
yapışıp o da yücelecek. Ondan sonra biri daha yapışır,
fakat ip kopar, ancak onun için ip
ulanır o da yapışıp yükselir. Ey Allah'ın Rasûlü, annem babam sana
fedâ olsun, doğru te'vil edip etmediğimi haber ver ! "
Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şu cevabı verdi:
" Bazı te'vilinde isabet ettin,
bazı te'vilinde de hata ettin."
"- Öyleyse, Allah'a kasem olsun,
hatalarımı söyleyeceksin!"
" Hayır, dedi, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) yemin verme!" ." ( KÜTÜB-İ SİTTE /949)
İstanbul
-17. 01.2007
http://sufizmveinsan.com
|