Üç kişinin duası
reddedilmez. Adaletli imamın, iftar eden oruçlunun ve mazlumun duası.
(İBN KESİR CİLT III/S.721)
Abdullah İbni Zübeyr (r.anhuma) anlatıyor:
Peygamberimiz (sav), Said İbn Muaz’ın nezdinde iftar etmiştide
şöyle buyurmuştu:
“Oruçlular sizin yanınızda iftar etsin. İyi insanlar yemeğinizi
yesin, melekler de size istiğfar etsin (daima böyle bir nimete mazhar
olasınız.)” (İBNİ MACE)
Hz Aişe (r.anha) anlatıyor:
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Misvak ağzı temizlemeye
ve Allah’ın rızasını kazanmaya sebeptir.” (BUHARİ, NESEİ)
(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber)
iftar, (hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep
beraber) kurban kestiğiniz gündekidir. (HADİS)
Hz Ayşe (r.anha) anlatıyor:
Peygamberimiz (sav) zamanında hayız veya nifas sebebiyle
Ramazan’da bizden biri orucunu yerdi de, Peygamberimiz (sav) ile
birlikte Şaban ayına girinceye kadar kaza edemezdi. .(BUHARİ,
MÜSLİM,TIRMIZİ, EBU DAVUD,NESEİ)
Kendisini kusmaya zorlayan kimse orucunu kaza etsin. .(EBU DAVUD,
TIRMIZİ, NESEİ)
Buhârî, Ebu Dâvud ve
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ashâb-ı Muhammed
(aleyhissalâtu vesselâm)'in (başlangıçta) durumu şöyleydi: Bir kimse
oruçlu iken, iftar vakti gelince, iftarını açmadan uyuyacak olsa,
artık o gece yemediği gibi ertesi günü de yiyemez, o günün akşamına
kadar beklerdi. Kays İbnu Sırma el-Ensâri (radıyallahu anh) oruçlu
olduğu bir günde iftar vakti girince hanımına gelerek yiyecek birşey
olup olmadığını sordu. Kadın: "Hayır, yok!" ancak bekle, sana yiyecek
arıyayım" dedi. Kays, gün boyu çalışan birisiydi, beklerken
uyuyakaldı. Hanımı gelince baktı ki uyuyor: "Eyvah mahrum kaldın,
yiyemiyeceksin" diye eseflendi.
Ertesi gün, öğleye doğru Kays
(radıyallahu anh) açlıktan baygın düştü. Durumu Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a anlattılar. Bunun üzerine şu ayet nazil
oldu: "Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size
helal kılındı..." (Bakara, 187). Buna Müslümanlar fevkâlede
sevindiler. Arkadan, "Tanyerinde beyaz iplik, siyah iplikten sizce
ayırd edilinceye kadar yiyin, için." Ravi der ki: "Bu ayet, Kays İbnu
Amr hakkında nazil olmuştur." (KÜTÜB-İ SİTTE / 466)
Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyore: "Beyaz iplik siyah
iplikten, sizce ayrılıncaya kadar yiyin için" ayeti indiği zaman "tan
yerinde" kelimeleri henüz nazil olmamıştı. Bir kısım insanlar oruç
tutacakları zaman ayaklarına siyah ve beyaz (iplik) bağlar, bunlar
görülünceye kadar yiyip içmeye devam ederlerdi. Bunun üzerine Cenâb-ı
Hakk: "Tan yerinde" kelimelerini inzal buyurdu. O zaman herkes anladı
ki burada beyaz ve siyah ipliklerden maksad gündüz ve gece imiş."
(KÜTÜB-İ SİTTE / 467)
Atâ'nın anlattığına göre, İbnu Abbâs (radıyallahu anh) şu
ayeti okurken dinlemiştir: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü
doyuracak kadar fidye verir" (Bakara, 184). İbnu Abbâs (radıyallahu
anh) ayeti okuduktan sonra ilave etti: "Bu ayet, oruç tutmaya tahammül
edemeyen yaşlı erkek ve yaşlı kadın hakkında mensûh değildir. Onlar da
her bir günün orucu yerine bir fakir doyururlar." (KÜTÜB-İ SİTTE /
458)
Ebu Dâvud merhumun bir rivayetinde şu ziyade var: "İbnu Abbas dedi
ki: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir"
(Bakara 184) ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir
fakiri doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve böylece
orucunu tutmuş sayılır." Cenab-ı Hakk buyurmuştur: "Kim (vacib
miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi için daha hayırlı olur.
Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmanız daha hayırlıdır"
(Bakara 184). Sonra Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan
ayına ulaşırsa orucu tutsun. Kim de hasta olur veya yolcu bulunursa
yediği miktarda başka günlerde oruç tutar." (KÜTÜB-İ SİTTE / 459)
Ebu
Dâvud'un rivayetinde şöyle denmektedir: "(Ramazan'da orucu yiyip,
fidye ödemeye ruhsat veren âyet) hâmile ve emzikli kadınlar için
sabittir, mensuh değildir."
Nesâî'de rivayet şöyledir:
"Orucu tutmaya dayanamayanlar orucu kendilerine (tahammül edilmez) bir
meşakkat addedenler için bir yoksula yetecek kadar fidye gerekir.
Ayetin "Kim de hayır düşünerek (bir fakire yetecek miktardan
fazlasını) verirse" hükmü mensuh değildir, bu onun için daha
hayırlıdır. (Fidye vermektense) oruç tutmanız daha hayırlıdır.
Ayetteki ruhsat, oruca takat getiremeyen veya şifâsız hastalığa
yakalananlar içindir." (KÜTÜB-İ SİTTE / 460)
Selemetu'bnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: "Oruca takat
getiremeyenler, bir fakire yetecek kadar fidye vermesi gerekir" ayeti
indiği zaman orucu yiyip fidye verenler vardı. Bu hâl müteakip ayetin
inmesine kadar devam etti. Bu ayet öncekini neshetti. Yani asıl hüküm
şudur: "Kim Ramazan ayında hazır bulunursa orucunu tutsun." (KÜTÜB-İ
SİTTE / 461)
İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den, rivayete göre oruca
gücü yetmeyenin fidye vermesi gereğini beyan eden ayeti "fidyetün
taâmu mesâkine" şeklinde (yani fakirlerin yiyeceği kadar fidye) okudu
ve bu âyetin mensûh olduğunu söyledi." (KÜTÜB-İ SİTTE / 462)
İstanbul
-26. 09.2007
http://sufizmveinsan.com
|