- 426-


Kehf suresini ilk on ayetini okuyan kimse Deccal’den kurtulur. Tırmızi’nin lafzı ise şöyledir; Kehf suresinin ilk üç ayetini okuyan Deccal’den kurtulur.Nesei ise; Kehf suresinin son on ayetini kim okusa, bu onun için Deccal’den kurtuluş olur. (İBN KESİR CİLT IX / S.4931) 

 

Ruhlar, toplanmış askerler gibidirler. Onlardan birbiriyle tanışan uyuşur. Birbirlerinden hoşlanmayanlar ayrılır. (İBN KESİR CİLT IX / S.4960

 

İçinizden bir takım insanlar çıkacak. Sizler kendinizi onların yaptıkları ibadetler karşısında hiç göreceksiniz. Lakin bunların imanları boğazlarından aşağı geçmemiştir. (İLAHİ EMİRLER/ S:415) 

 

Yatsının cemaatinde hazır bulunan, gecenin yarısını ihya etmiş sevabı kazanır. Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişi, geceyi ihya etmiş sevabı kazanır. (TIRMIZİ CİLT I NO; 221)

 

Ebu Hureyre (ra)’den;Denildi ki; “Ey Allah’ın Resulü, Yüce Allah yolunda cihada hangi amel muadil olabilir? Resulullah (sav);

-Bunu yapamazsınız, diye cevap verdi. Tekrar iki, yahut üç defa sordular. Resulullah (sav) her defasında;

- Bunu yapamazsınız, diye cevap verdi;

Üçüncü de ise şöyle buyurdu;

-Allah yolunda cihad eden kimse, devamlı oruç tutan, namaz kılan ve Kur’an okuyan kişiye benzer ki, Allah yolundaki mücahid cihaddan dönünceye kadar, bir tek namaz ve orucunu kaçırmaz. (HADİS) 

 

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından herbirini mevâliye kıldık..." (Nisa, 33) ayetindeki mevaliye tabirini varisler olarak tefsir etmiştir. Keza ayetin devamında geçen "yeminlerinizin bağladığı kimselere haklarını verin" ibaresindeki "yeminlerinizin bağladığı kimseler" tabiriyle ilgili olarak da şu açıklamayı yapmıştır: "Mekkeli muhacirler Medine'ye geldikleri vakit, muhacir bir kimse Medineli bir ensari'ye -Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın aralarında tesis ettiği kardeşlik sebebiyle- kendi kan yakınlarından önce varis olurdu. Ancak: "Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, her birine varisler kıldık..." (Nisa 33) ayetiyle bu muamele neshedildi. Kelâm-ı ilâhi'de geçen "yeminlerinizin bağladığı" tabiriyle ifade edilen "muâhattan gelen kardeşlik hukuku" birbirinize yardım, rifâde (hacılara toplanan yardım, destek), bir de nasihat ve hayırhahlığa münhasırdır. Artık hukuki olan tevarüs kalkmıştır. Ancak kişi ihtiyari olarak vasiyette bulunabilir." (KÜTÜB-İ SİTTE / 549)

 

Ebu Dâvud'un bir başka rivayetinde şu açıklama vardır: "Yeminlerinizin bağladığı kimseler" (tabirine gelince bununla şu kastediyor: İslâm'ın bidâyetinde) kişi, aralarında hiçbir neseb bağı bulunmayan bir başkası ile anlaşma yoluyla hukuki bir bağ kurup biri diğerine vâris olabiliyordu. Bu müessese, Enfal suresinde gelen şu ayetle neshedildi: "...Ve zevil erham (birbirine mirasçı olan akraba), Allah'ın Kitabı'na göre birbirine daha yakındır..." (Enfal 75). (KÜTÜB-İ SİTTE / 550)

 

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e sorular sordular. Soruda öylesine aşırı gittiler ki, birgün minbere çıkıp (öfkeyle): "Sorun, her sorunuza cevap vereceğim" dedi. Cemaat bu sözü işitince, korkuyla başlarını öne eğdiler. Başlarına mühim bir hadise gelmekte olmasından korktular.

Enes (radıyallahu anh) devamla dedi ki: "Ben sağıma soluma bakmaya başladım. Bir de ne göreyim, herkes elbisesini başına sarmış ağlıyordu. (Kimseden ses çıkmıyordu). Derken, münakaya falan ettiği zaman, babasından başka birisine nisbet edilen bir kimse ilk konuşan oldu: "Ey allah'ın Resûlü! Babam kimdir?" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Baban Hüzâfedir" buyurdu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de: "Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed'den razıyız. Fitnelerden Allah'a sığınırız" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de: "Hayır ve şer her ikisinin de bugünkü kadar bol indiğini hiç mi hiç görmedim. Bana cennet ve cehennem gözle görülecek hale getirildi ve onları şu duvarın önünde gördüm." dedi.

Bir rivayette şu ziyade var: "...Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur'ân indirilirken onları sorarsanız size açıklanır, (ama üzülürsünüz). Allah sorduğunuz şeyleri affetmiştir. Allah bağışlayandır, halimdir. Sizden önce bir millet onları sormuştu. Sonra da onları inkâr etmişlerdi" (Maide 101-102). (KÜTÜB-İ SİTTE / 593)

 

 

 

 

 

 

 

   İstanbul -14. 08.2008
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail