Allah Resulu (s.a.v.) Hz Ali’nin oğlu Hasan için; Bu oğlum seyyiddir. Allah Taala’nın onun Müslümanlardan iki büyük zümrenin arasını düzelteceğini umarım,buyurmuş. (İBN KESİR CİLT VI / S.2727)
Muhakkak ki Allah uyumaz. O’na uyumak da yaraşmaz. Ölçüyü indirir de kaldırır da. Gecenin ameli, gündüzün amelinden önce; gündüzün ameli de gecenin amelinden önce O’na yükselir. Örtüsü nur’dur - veya ateştir- Şayet onu açsaydı yaratıklarından gözü ona ulaşan her şeyi celal ve azameti -veya güzelliği ve ışığı - yakıp kavururdu. (İBN KESİR CİLT VI / S.2788)
Cehennemden kurtulup, cennete girmek isterseniz, ölünceye kadar iyi hareket ediniz. Allah’a, Peygamber’e, ahirete iman ediniz. Kendi nefsiniz için neyi arzu ederseniz insanlar için de onu isteyiniz. Menfaatiniz için insanlara eziyet etmeyiniz. (İLAHİ EMİRLER S:449)
Enes (r.a.) den rivayet edilmiştir; dedi ki:“Resulullah (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: “Ey evlatçığım! Sakın namazda yüzünü çevirip bakma! Çünkü namazda yüzü çevirip bakmak helaktır. Mutlaka yapman gerekiyorsa nafile namazda yap; farz namazda yapma!. (TIRMIZİ CİLT I NO; 586)
Sağlıklı ve huzur içinde yaşamak, Allah’ın kullarına iki büyük ihsanıdır. (HADİS)
Senden uzaklaşana yaklaş! Senden esirgeyene ihsa et! Sana zulüm edenleri affet. (HADİS)
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Ben şehrin öbür tarafında bir kadına elledim, cima yapmaksızın onunla nefsimi tatmin ettim. Ve işte ben buradayım, istediğin cezayı ver" dedi.
Hz. Ömer atılarak: "Allah seni örtmüş, keşke sen de kendini örtüp açıklamasaydın" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiçbir cevap vermedi. Adam kalkıp gitti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) peşine bir adam göndererek onu çağırtıp şu ayeti okudu: "Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir... Bu, öğüt kabûl edenlere bir öğüttür" (Hûd, 114). Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Resulü bu hüküm sadece soru sahibi için mi (başkasına da şâmil mi)?" diye sordu. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm): "Herkes için" cevabını verdi. (KÜTÜB-I SİTTE /660)
Urve tu'bnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Ben, diyor, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye şu ayetten sordum: "Öyle ki, peygamberler ümidsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir" (Yusuf 110).
-Bu ayette geçen bir kelime küzzibû şeklinde şeddeli mi okunmalı, küzibû şeklinde şeddesiz mi okumalı? dedim. Bana: "Onları kavimleri yalanladı" diye cevap verdi.
Urve der ki: "Öyle ise, yemin olsun, onlar kesinlikle bildiler ki, kavimleri kendilerini tekzib etmiştir, (böyle okununca) "tekzib edildikleri zannına düştüler" diye bir mâna verme ihtimali kalmaz" dedim. Hz. Aişe: "Ey Urvecik, öyledir. Peygamberler bu hususta kesin kanaate vardılar!" dedi. Ben tekrar: "Ama ayet belki de "küzibû" diye okunmalı" dedim. Cevaben: "Allah korusun, peygamberler, Rableri hakkında böyle bir zanna düşmezler" dedi.
Ben tekrar: "Bu âyet nedir? (kimlerden bahsediyor?)" diye sordum.
Cevaben: "Onlar peygamberlerin kendilerine tabi olan adamlarıdır, bu kimseler Rablerine inanmış, peygamberlerini de tasdik etmişlerdir. Ancak mâruz kaldıkları belâ uzamış, Allah'tan onlara gelecek yardım da gecikmiştir. O kadar ki, kavimlerinden kendilerini tekzib edenler sebebiyle peygamberler ümidlerini kestikleri ve artık etbâlarının kendilerini tekzib ettiği zannına düştükleri bir anda Allah'ın yardımı onlara ulaşmıştır. (İşte âyet-i kerimede bu durumdaki peygamberler ve onların etbaları kastedilmektedir.)" (KÜTÜB-I SİTTE /661)
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu ayet hakkında: "Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar" (Yusuf, 106) şu açıklamayı yapmıştır: "Yani, "Onlara kendilerini kim yarattı, semâvat ve arzı kim yarattı diye sorarsınız, "Allah" diye cevap verirler, işte bu onların imanıdır. İbadet etmeye gelince Allah'tan başkasına taparlar, bu da onların ortak koşmaları, şirkleridir." (KÜTÜB-I SİTTE /662)
|