5744 - Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. Komşu kadın,
komşusu kadından gelen (hediyeyi) hakir görmesin, bir koyun paçası
olsa bile."
5745 - Hz. Aişe
radıyallahu anhâ anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, hediyeyi kabul eder, ona
karşılıkta bulunurdu."
5746 - Hz. Enes
radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hediye edilse kabul ederim,
böyle bir yemeği yemeye çağırılsam icabet ederim.
5747 - Hz. Ali
radıyallahu anh anlatıyor:
"Kisra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bazı şeyler hediye etti,
Aleyhissalâtu vesselâm ondan bu hediyeleri kabul etti. Diğer krallar
da ona hediyede bulundular, o da onlardan bunu kabul etti."
5748 - İyâz İbnu
Himâr radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir hediyede bulunmuştum. Bana:
"Müslüman mı oldun?" diye sordu.
"Hayır! dedim.
"Ben müşriklerin hediyesini almaktan men olundum!" buyurdular (ve
hediyemi almadılar)."
5749 - Hz. Ebu
Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
"Bir bedevî Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a genç bir deve hediye
etti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ona mukabil altı genç deve
verdi. Bedevî, memnun kalmadı. Bu hal, Aleyhissalâtu vesselâm'a
ulaştı.
Allah'a hamd ü senadan sonra:
"Falan kimse bana bir deve hediye etti. Ben ona mukabil altı deve
verdim. Buna rağmen memnun olmamış. (Allah'a) yemin olsun, (Şu
günden sonra muhacirler), Kureyşliler, Ensârîler, Sakîtliler veya
Devsliler dışında kimseden hediye almamaya azmettim" buyurdular."
5750 - Ebu Ümâme
radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kim bir kimse için şefaatçi olur, o da bu şefaatine karşı bir
hediyede bulunursa hediyeyi kabul ettiği taktirde, riba kapılarından
büyük bir kapıya girmiş olur."
5751 - Ubade
İbnu's-Sâmit radıyallahu aanh anlatıyor:
"Ben ehl-i Suffa'dan bir kısım insanlara yazı ve Kur'ân'ı
öğretmiştim. Onlardan bir adam bana bir yay hediye etti.
Ben de:
"(Bu yay) benim için (büyük) bir mal değil, onunla Allah yolunda
atış yaparım, gidip Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm'a soracağım"
dedim.
Gidip sordum:
"Ey Allah 'ın Resûlü! dedim. Kendilerine yazı ve Kur'ân öğrettiğim
kimselerden biri bana bir yay hediye etti. Bu benim için bir mal da
değil. Ben onunla Allah yolunda atış yaparım!" dedim.
Aleyhissalâtu vesselâm bana:
"Eğer ateşten bir takı takınmayı seversen kabul et!" diye cevap
verdi."
Bir hadisi
şerifte; "Her kime bir hediye sunulduğunda yanında bir cemaat
varsa, onlar da o hediyeye ortaktırlar." buyurulmuştur. (Bu
Hadis-i Şerif Elmalılı Tefsirinin Bakara Sûresi, 271.Âyetin
açıklanmasından sonra yer alan “Sadaka” bölümünde
zikredilmiştir.)
Resulullah kendi
adına hediye kabul ederdiyse de, sadaka kabul etmezdi. Hatta şunu da
belirtmek gerekir ki Peygamber (s.a.v)'in aile fertlerinin bile
sadaka ve zekat almaları haramdır. (Elmalılı Tefsirinin Mücadele
Sûresi, 12.Âyetin açıklanmasından.)
Bir hadis-i
şerifte "Haramın bitirdiği her ete en layık olan şey ateştir"
diye rivayet edilmiştir. “Suht”, her türlü haramı
içine alır. Bununla beraber çoğunlukla sahibinin gizlemek
zorunluluğunu duyduğu bir ayıp, bir âr olan, basit ve alçak
menfaatlerde kullanılır. Nitekim Hz. Ömer, Osman, Ali, İbnü Abbas,
Ebu Hureyre ve Mücahid'ten rivayet olarak suht; " rüşvet, fahişenin
aldığı ücret, erkek hayvanın dölü karşılığı alınan ücret, şarap
parası, kendi kendine ölmüş hayvan satışından alınan para, kâhine
verilen ücret, masiyet için verilen ücret diye açıklama yapılmıştır.
Bazıları bunlara biraz daha eklemiş, bazıları da çıkarmıştır. İbnü
Mes'ud hediye-i şefaat (aracılık hediyesin)i de açıkça ifade
etmiştir.
(Elmalılı Tefsirinin Maide Sûresi, 42.Âyetin açıklanmasından.)
Bir rivâyette de
şöyle denilmektedir:
Cuma günü melekler Mescidin kapısı önünde durur, gelenleri sırasıyla
yazarlar. Erken gelenler kurbanlık bir deve hediye etmiş gibi,
sonraki bir sığır hediye etmiş gibi, sonraki bir koç, sonraki bir
tavuk, sonraki de bir yumurta hediye etmiş gibi (sevap alır.) İmam (
hutbeye) çıkınca, melekler sahifelerini dürüp zikri (hutbeyi)
dinlerler."(Elmalılı Tefsirinin Cuma Sûresinin açıklanması
bölümünden.)
Ahmed
HULÛSİ-CUMA SOHBETLERİ-
1 Kasım 1996
“Pek çok zengin çok büyük
rakkamlarda zekât veriyor, para veriyor, giysi veriyor,
yiyecek-içecek veriyor, binalar yaptırıyor.Fakat hiç birisinde
mânevi ilimler gelişmiyor, irfan sahibi olmuyorlar, mâneviyata
geçemiyorlar !
Çünkü, para veriyor, erzak veriyor, yiyecek-giyecek veriyor. Onun da
verdiğinin karşılığı aynı boyuttan geliyor. Serveti artıyor, parası
artıyor, malı artıyor. Verdiği şeyin cinsinden, türünden karşılığını
alıyor..
Öbür taraftan âlim, ilim dağıtıyor. Onun da ilmi artıyor.
Evliya, velâyet kemâlâtından olan “yakîn ilmi”ni anlatıyor. Onun da
yakîni artıyor.
Ne verir, ne dağıtırsan,
sana gelen de, o dağıttığının türünden, cinsindendir..
Onun için eskiler demişler
ki,
"Hiçbir şey yapamıyorsan,
Ku'rân al yakınlarına, etrafa hediye et, dağıt, paylaş!"
Câmilere Kur'ân hediye etmenin, dağıtmanın, bağışlamanın anlamı da
budur.
İlim kitabı dağıtırsan, sana ilim gelir. Yiyecek dağıtırsan, yiyecek
gelir. Yani, senden ne çıkarsa, beyninde hangi istikamette bir
açılım oluyorsa, o istikamette beyninde kapasite gelişir ve üretir.
Öyleyse, üretmek ve dağıtmak insanın esas amacı olmalıdır.
Ahmed
HULÛSİ –RUH İNSAN CİN-"OKUMA"NIN
CİNLER ÜZERİNDEKİ TESİRİ-Sayfa:156-157
Bazı yerlerde "CİNCİ Hoca" nâmıyla adı yayılmış kişiler, bazı
yerlerde de çeşitli tarikat şeyhleri bu gibi kişileri okuyarak
iyileştirirler, yani "CİNlerin etkilerinden" kurtarırlar.
Bunların bir kısmı gerçekten bu tip olaylarda zor duruma düşen
kişileri "okumak" suretiyle iyi edebilmekte; ve bu yaptıklarına
karşılık olarak da, ne para ve ne de bir hediye almamaktadırlar.
Buna karşın, bu işi parayla yapan ve aslında hiç bir özellikleri
olmayan nice istismarcı kişiler dahi mevcuttur.
Burada şunu belirtelim ki, gerçekten yetkili olan kimseler bu
yaptıkları iyilik sonunda kesinlikle karşılık ne hediye ne de para
almazlar; alanlar ise genelde hep bu işin istismarcılarıdır.
Ahmed
HULÛSİ-Hz.MUHAMMED Neyi “Oku”du-
"İNFAK"ın SEBEPLERİ-Sayfa:218
İster zekât, diye anlayın “infak”ı, ister sadaka diye, ister hediye
diye... Önemli olan, elin altındakileri başkalarıyla paylaşabilmek;
karşılık beklemeden onları bağışlayabilmektir...
Şu noktayı da gözden kaçırmamak gerekir...
“Karşılık beklemenin” temelinde yatan neden, “sahiplik düşüncesi ve
benliktir”!... Kendine ait kabul ettiğin şeyi karşındakine
verdiğinde, elbette onun karşılığını beklersin... Ama, Allah'tan;
ama, “kul”dan!...
Oysa sahibi olmadığın bir şeyi verince, elbette ki karşılık beklemek
diye bir şey de söz konusu olmaz!..
Sana emanet verilen bir şeyi iade ettiğin zaman, buna karşılık
bekler misin?.. Elbette ki hayır!..işte bu örnekte olduğu gibi,
“karşılıksız vermenin” tek yolu o şeyin kendinde emanet olduğunu
fark etmektir..
Derleyen: Hamdi Cenik
İstanbul -08.09.2005
http://sufizmveinsan.com
|