Hidâyet!..
6. Bölüm


Ahmed HULÛSİ- Hz.MUHAMMED NEYİ OKUDU

Hidâyet Nedir Nasıl Oluşur? Sayfa-178:

Her biri canlı ve bilinçli bir yapı olan, çeşitli "ALLAH" isimlerinin mânâlarını hâvi "BURÇLAR"ın, yani günümüz deyimiyle “takım yıldızların”, yaymış oldukları bir kısım kozmik ışınlar, sürekli olarak birbirlerini ve bu arada dünyamızı da etkilemektedir!.

Semâdan, yıldızlardan gelen ve "ALLAH" isimlerinin çeşitli manalarını ihtiva eden kozmik ışınlar, hiç farkında olmadığımız bir biçimde, bütün canlıların beyin hücre genetiğindeki “DNA” ve “RNA” dizinlerini etkileyerek, onlardaki çeşitli yönelişlere ve mutasyonlara yol açmaktadır..

İşte bu sebepledir ki, büyük keşif sahibi evliyaullahtan ve o devrin "OKU"muşlarından olan Muhyiddin A'rabi, "Fütuhat'ı Mekkiye" isimli eserinde;

"Dünyada, berzahta ve cennetlerde tekevvün etmekte olan ve edecek (oluşacak) her şey BURÇLARDAN İNEN TESIRLERLE meydana gelir.." demiştir!.

Ve işte bu sebepledir ki, "EMİR", yani "HÜKÜM", yani, o hükmü oluşturacak tesirler semâdan yıldızlardan inmektedir, denmiştir...

Hidâyet Nedir Nasıl Oluşur? Sayfa-180:

Evet, hüküm, takdir işte böylece, yıldızlar adı ardındaki, Mutlak iradeden her an evrene yayılmakta; ve bu arada bizlere de ulaşarak, hükmünü icra etmektedir!.

Ve bu etkileme "hidâyet" kelimesinin ihtiva ettiği "lütfu letâfetle", yani biz hiç farkında olmadan, bünyemizde en gizli "Lâtif" bir biçimde cereyan etmektedir...

İşte günümüzde "astroloji" diye tanımlanan "Burçlar ilminin” temelinde böyle bir sistem mevcuttur... Bu konunun detaylarını öğrenmek isteyenler Sayın Nuran Tuncel'in hazırladığı "ASTROLOJİ ve SIRLARI" isimli kitabı okusunlar..

Evet, "ihdına"nın nasıl olduğunu, "hidâyet"in hangi sistemle meydana geldiğini izah sadedinde mecburen buralara kadar geldik...

Nitekim az önce görmüş olduğumuz şu âyette "hidâyetin oluşması" apaçık ve kesin bir şekilde vurgulanmıştır:

-"YILDIZ İLE HİDÂYETE ERERLER"

Bu âyet görüldüğü gibi, "hidâyet"in yıldız kanalıyla oluştuğunu vurgulamaktadır...

Özellikle "B" sırrının anahtarını bu ayeti deşifre etmek için kullanırsak, şu çok orijinal mana ile karşı karşıya kalırız...

-"HÂDİ olan ALLAH, isimlerinin mânâsıyla, var ettiği yıldız adı takılmış nesneden yolladığı tesirle-melekle- ışınlarla hidayetini onlara ulaştırır...

Yani tesir bize göre her ne kadar yıldızdan ise de, özü ve varlığı itibariyle Allah'tandır!

Tıpkı, "yemek yedim, Allah kuvvet verdi"deki gibi... "İlaç aldım, Allah şifa verdi"deki gibi!.

Eğer bunu da anladıysak, konu iyice açıklık kazandı demektir..

Artık hidâyet "emr"inin yani “hükmü”nün   semâdan arza nasıl "nâzil olduğunu" farkediyoruz, demektir..

Av.Asuman BAYRAKÇI-Ahmed HULÛSİ’de KAVRAMLAR:

http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/
kavramlar/hidayet/index.htm

Soru: O tembellik neden oluyor?

Zaman zaman hidâyet nurları zayıflar. Hidayet nurları zayıflayınca kişi kendi aklıyla baş başa kalır. Akla da duygular hakim olur. Birtakım şeyler böyle yavaşlar geride kalır.

Ahmed HULÛSİ- Hz.MUHAMMED NEYİ OKUDU

Hidâyet Nedir Nasıl Oluşur? Sayfa-181:

Ayrıca, varlığı çok daha geniş kapasitede, kapsamlı özelliklerle değerlendirebilecek olan nebilere, rasûllere ve evliyaya bu yolda yeni yeni açılımlar sağlayan “hidâyet” dahi gene “ihdına” derken düşünülebiliyor...

Ahmed HULÛSİ- CUMA SOHBETLERİ - 4.EKİM.1996 - Sayfa:35,36

Hz. Yunus, aldığı vahiy sonucu, insanların tanrılarına tapınmasının yanlış olduğunu, tanrılardan medet ummanın hata olduğunu, ne şekil çalışmalar yapmak suretiyle, neleri elde edebileceklerini anlattı insanlara…

Ama bu konuda başarılı olamadı.

Başarılı olamayınca da, bu başarısızlığı kendine mal etti.

“Hidâyet Allah’tandır!” gerçeğinden perdelenmek suretiyle, anlatıp da inandıramamanın başarısızlığını da kendinden bildi. Bu sebeple de insanlara yaptığı tebligat işini bıraktı. Kendisini salıp koyverdi...

Kendini salıp koyvermesi, “balığın karnına girmesi” diye anlatılan olayı meydana getirdi.

Balık, Dünya’dır. Dünyayı temsil eder.

Yani, Hz.Yunus kendini dünya işlerine bıraktı. Fakat daha sonra, dünya işleri ile meşgul iken, vahiy ile Rabbinden bir mesaj aldı.

“Hidâyeti ben veririm.. Sen hidâyet edecek değilsin!. Sen sadece bir uyarıcı, tebliğ edicisin.. Rasûllerin görevi tebliğ etmektir, hidâyet etmek değil! Zira ancak, Allah’ın hidâyet ettikleri, hidâyet bulur. Hidâyet etmediklerini de ne kadar uyarırsan uyar, hidâyet bulacak değillerdir.”

İşte bunu farkedince, yani, kendisinin hidâyet edici değil, uyarıcı olduğu gerçeğini fark edince, bu perdelenmeden dolayı:

“İnniy küntü minez zalimiyn. Ben nefsime zulmettim... Nefsimin hakkını veremedim...” dedi.

“Cenâb-ı Hakkın bendeki zuhur-u kemâli, tebliğ etmek üzeredir, hidâyet etmek üzere değil!.. Dolayısıyla ben, Nefsimin hakkını hakkıyla eda edemedim” diyerek yanlışını anladı..

 

Derleyen: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -16
.05.
2006
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail