Hidâyet!..
7. Bölüm


Ahmed HULÛSİ- Hz.MUHAMMED NEYİ OKUDU

Hidâyet Nedir Nasıl Oluşur? Sayfa-181,182,183:

Hidâyet” mekanizmasının nasıl çalıştığını kavradığımıza göre; kaç türlü “hidâyet” sözkonusu, bir de onu görelim:

Bu arada bilelim ki, Allah’ın hidâyet ölçüsünden bahsetmek, onu sınırlamak olur ki elbette bu mümkün değildir..

Öyle ise “hidâyeti” en geniş kapsamlı olarak, tüm varlıkların, varoluş gayelerine göre yönlendirilmesi, yapacakları işlerin onlara kolaylaştırılması, onların işlere kolaylaştırılması olarak anlayabileceğimiz gibi...

Daha sınırlı anlamıyla, “gerçek doğru” ile “göresel doğru” arasındaki farkı görebilme anlamına da değerlendirebileceğiz...

“SIRAT”a gelince...

“SIRAT”, genelde yol, cadde anlamına kullanılmasına karşın, “sırat-ı mustakim” deyimi Dinsel mânâda, “Allah yolu üzere olmak” şeklinde anlaşılır...

Mustakıym” ise öyle bir doğruluktur ki, o gidiş üzerinde ne sağa-sola kıvrılma vardır; ne de iniş-çıkış,,, iki nokta arasında seyreden ışın hattı gibi!.

Esas itibariyle her yaradılmış kendi yolundan, “ALLAH yolu üzerindedir”..”ALLAH’a giden yolun sayısı nefslerin adedincedir” sözüyle işaret edilen mânâda; “herkes kendi rabbinin hükmü altında ve doğrultusunda” ise de... ve bu duruma;

“HEPSİ DE PROGRAMLANDIKLARI DOĞRULTUDA FİİLLER YAPARLAR...”

(17-84)âyetiyle de işaret edilmişse de...

Ve bu mânâya olarak;

“İhdınas sıratel mustakıym”in mânâsını “Fâtiha”nın “ruhuna” uygun olarak:

”Bize takdir etmiş olduğun hedefe ulaşmayı KOLAYLAŞTIR” diye anlarsak da...

“Herkesin, yaratılış amacına göre doğru olan sıratı var” ise de…

Özel anlamı ile, “İHDA”yı, kişinin “en’âm” yolundan ebedi huzur ve saadete ermesini sağlayacak bir “sırat”ı istemesi gerektiğini; “Hazreti Muhammed aleyhisselamın bildirdiği gerçeklere uygun bir yaşam sürmeyi kolaylaştır” anlamında bunu değerlendirmemiz gerektiğini, bundan sonraki âyetler göstermektedir...

Ahmed HULÛSİ-İNSAN VE SIRLARI-1

BURÇLARIN OLUŞTURDUĞU 16 GRUP-Sayfa-127,128:

Galaksilere, takım yıldızlara, burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. «bunlar basit yıldızlardır. doğar, ölürler. canlılıkları yoktur, cansızdırlar!. lâf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!. Ne etki alırlar ne de etki verirler.» demek de o kadar ilkellik ve dargörüşlülüktür!.

«HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE, HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR ANCAK SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ» (İsrâ - 44)

Âyeti dahi onların canlılığına ve bir görev îfa etmekte olduğuna işaret etmektedir.

Böylece olayı izah şartlarından mahrum olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.

Nahl sûresinin 16’ncı âyetinde;

«YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR»

denmektedir.

Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!.Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.

«Onlar yıldızla yollarını bulurlar» şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.

Oysa yıldızların yaydığı kozmik ışınımlar, onların beyne ulaşması, ‘’hidâyet’’ dediğimiz olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!.

Ahmed HULÛSİ- AKIL VE İMAN

Niçin İman-Sayfa-31:

Aklın ölüm ötesi yaşam konusunda kendisine yön verebilmesi belki şu donelerden hareketle bir dereceye kadar mümkün olabilir..

"Var olan hiç bir şey yok olmaz; yoktan da hiç bir şey var olmaz!" prensibi bir gerçek olduğuna göre... Benim de bedenin tüm değişimlerine rağmen bunlardan etkilenmeyen bir "BİLİNCİM" olduğuna göre... Demek ki, bedenim ne tür değişimlere tâbi olursa olsun, "BİLİNCİM ASLA YOK OLMAYACAKTIR"! Bu da insanın ölümsüzlüğü, demek olur!.."

İşte bu yoldan akıl, ilim sayesinde bir dereceye kadar ölüm ertesinde de yaşamaya devam edeceğini kavrayabilir...

Ya sonrası?

Kişi ölüm ötesine dair Nebi ve Rasûllerin verdikleri sayısız bilgiler hakkında nasıl malûmat toplayacak beş duyu ile?...

İşte bu sebepten dolayı dinin esası "imân" nuruna dayanır!.

"İman" nuru olmayan kişi ne kadar akıllı olursa olsun hidâyete eremez.Yani Şiron’un güçlü tesirlerinden nasip almamışsa, Uranüs’ün üstün akıl özelliklerine sahiptir, fakat felsefeci kafası vardır.

Maddi değerlerden arınmış, maddeötesi değerlerle meşguldür; ancak felsefede kalmıştır. Buna eskiler işte iman nurundan mahrum kaldığı için felsefecidir derler... Söz doğrudur!..

 

Derleyen: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -23
.05.
2006
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail