Nankörlük !..
2. Bölüm


LOKMAN Sûresi - 32. Âyet :

Ve kara bulutlar gibi dalga sardığı vakit onları dini Allah’a hâlis kılarak yalvarırlar, sonra karaya çıkarıldığı vakit içlerinden doğru giden de bulunur ve bizim âyetlerimize ancak gaddar, nankör olanlar çıfıtlık eder. (1)

SEBE' Sûresi -17. Âyet :

Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz Nankörden başkasını cezalandırır mıyız! (4)

FATIR Sûresi - 36. Âyet :

İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız. (4)

ŞÛRÂ Sûresi - 48. Âyet :

Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik.

Sana düşen sadece tebliğdir.

Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür. (3)

İNSÂN Sûresi - 3. Âyet :

Muhakkak Biz ona (doğru) yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör kafir! (2)

İNSÂN Sûresi - 24. Âyet :

Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr veya nankör olana itaat etme. (5)

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ):

"Allah'ın verdiği nimetleri nankörlükle karşılayanları ve milletlerini helâk yurduna, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmüyor musun?" (İbrahim, 27-28) âyetini açıklama sadedinde:

"Onlar vallahi Kureyş kâfirleridir. Nankörlükle karşılanan nimet de Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'dir. "Helâk yurduna... götürdüler"in mânası, "Bedir günü ateşe... götürdüler" demektir.

Hz. Ali (radıyallahu anh):

"Rızkınıza (şükredeceğinize) siz behemahal tekzibe mi kalkışırsınız?" (Vâkıa, 82) meâlindeki âyetle ilgili olarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle dediğini rivâyet etmiştir:

"Siz Cenâb-ı Hakk'ın  size verdiği şükür makamında, "falanca falanca yıldızın  batışı veya falanca falanca yıldızın doğuşu sayesinde yağmura kavuştuk" diyorsunuz."

AÇIKLAMA:

Rivayetler, yukarıdaki vahyin yağmur hadisesi ile alakalı olarak nazil olduğunu kaydederler. Ancak, İbnu Salâh'ın da belirttiği üzere, muhtemelen sâdece son Âyet vak'a ile ilgilidir.Hadiste, açıkça görüldüğü üzere, câhiliye devrinin yıldız inancı reddedilmektedir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu meseleyi uygun bir fırsatta ele almış, dikkatlerin yağmura çekildiği bir yağış sonrası tebliğini yapmıştır.Cahiliye Arapları birçok şeyleri yıldızların tesirine bağlar, onların uğur veya şerrinin tesiriyle vukua geldiğine  inanırdı.

Hz.Câbir (radıyalahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını  hemen versin, bulamazsa, verene senâda bulunsun.

Zira onu övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur" dedi.

AÇIKLAMA:

Bu hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yapılan  iyiliğe, aynı cins bir iyilikle mukabelenin esas olduğunu belirtiyor. Zira "ihsan" diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı atâ'dır, maddî  bağış demektir. Dilimizde atiyye de denir. İyiliğe iyilikle ânında mukabele edilemiyorsa, senâ edilmelidir, yani sözle, memnuniyetimizi ifade edici, iyilik yapanı memnun edici bir ifadede bulunulmalıdır. Bu ona teşekkür etmek veya dua etmek suretiyle gerçekleşir. Hadis: "Senâ eden   teşekkürünü yerine getirmiş olur" buyurmaktadır. Ketmetmek, susmak'tır. Burada, nimete mazhar olduğunu ilan etmeyen demektir. Yani: "Maddî karşılık vermediği gibi, senâda da bulunmayan, ne fiille ne de sözle mukabele etmeyen  nankörlük etmiş olur."

Hadisin aslında nankör kelimesinin yerine "küfretmiş olur" diye tercüme edilebilecek "kefere" tâbirini kullanır.

Dilimizde, yapılan iyiliğin görülmemesine nankörlük veya küfrân-ı nimet diyoruz.

Ebu Saîd (radıyalahu anh)'den gelen bir rivÂyette, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

"Halka teşekkürde bulunmayan Allah'a  da şükretmez."

AÇIKLAMA: Tabiatında, insanlardan gelen iyiliklere karşı nankörlük ve teşekkür etmeye kıymet vermemek bulunan bir kimse, nimetleri sebebiyle Allah'a küfran-ı nimette bulunup şükrü terk etmeyi de âdet edinir.

Bir rivâyette ise şöyle buyurulmuştur:

"(Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete koyar:

Yapan, (yeter ki hayır maksadıyla yapsın), atan ve oku atana veren (münebbil).

Atın, binin. Sizin (ok) atmanızı, ben binmenizden daha çok seviyorum.

Her eğlence bâtıldır. Eğlenceleriniz içinde sadece şu üç şey (mübahtır), övgüye değer:

Kişinin atını te'dib etmesi, (Te’dib=Edeblendirme, terbiye verme, haddini bildirme. )

Hanımıyla mulatafede bulunması,

Yayla ok atıp, atılan okları toplaması.

Bunlar Hakk'tandır. Kim öğrendikten sonra atışı, nefretle terkederse bilsin ki, bir nimeti terk etmiştir -veya şöyle dedi-:

"Bu nimete karşı nankörlük etmiştir."

Derleyen: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -13
.06.
2006
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail