Hz.
Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte bayrama katıldım.
Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikâmetsiz namaz kılardı. Sonra
Bilâl (radıyallâhu anh)'e dayanarak kalktı. Allah'tan korkmayı
emretti ve O'na itâate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü,
âhireti, cenneti, cehennemi) hatırlattı.Sonra kadınlar bölümüne
geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu.
Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz
cehennem odunusunuz!" buyurdu.
Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resûlü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)"
Resûlullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza
nankörlük ediyorsunuz."
Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz.
Bilâl'in eteğine atıyorlardı."
Burada
kaydetmeye değer farklılıklar ihtiva eden bir vechi, Buhârî'nin
Kitâbu'l-Hayz'da, Ebû Saîdi'l-Hudrî tarafından rivâyet edilmiştir.
Aynen şöyle:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kurban veya ramazan bayramında
(namaz için) musallâya çıktı. (Namazdan sonra) kadınlar kısmına
geçti ve:
"Ey kadınlar cemaati! Sadaka verin, zira bana, sizler cehennem
ehlinin ekseriyeti olarak gösterildiniz!" buyurdular.
Kadınlar:
"Niye ey Allah'ın Resulü?" dediler.
"Lâneti çok yapıyorsunuz, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz. Ben
aklı ve dini noksan olanlar arasında, iradesi kavî erkeklerin aklını
sizin kadar çelen birini görmedim!" buyurdu.
Kadınlar yine sordular:
"Ey
Allah'ın Resulü! Dinimizin ve aklımızın noksanlığı nedir?"
"Kadının şehadeti erkeğinin şehadetinin yarısı değil mi?"
"Evet!" dediler.
"İşte bu, dedi. Kadınların aklının noksanlığıdır. Kadınlar hayız
oldukları zaman namaz kılmazlar, oruç tutmazlar öyle değil mi?" diye
sordu. Onlar:
"Evet!" dediler.
Aleyhissalâtu Vesselâm:
"İşte bu, dedi, onların dinlerinin noksanıdır.
Ebu
Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Benî İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de
âma. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan
suretinde) bir melek gönderdi.Melek önce alatenliye geldi. Ve:
"En çok
neyi seversin?" dedi.
Adam:
"Güzel
bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin
gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel
bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu:
"Hangi mala kavuşmayı seversin?"
"Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi.
Melek:
"Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve kelin
yanına geldi.
"En ziyade istediğin şey nedir?" dedi.
Adam:
"Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi" dedi.
Melek, keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel
bir saç verildi. Melek tekrar:
"En çok hangi malı seversin?" diye sordu.
Adam:
"Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hamile bir inek verildi.
Melek:
"Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye dua etti ve âmanın
yanına gitti.
Ona da:
"En çok neyi seversin?" diye sordu.
Adam:
"Allah'ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek
onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da:
"En çok hangi malı seversin?" diye sordu.
Adam:
"Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi.
Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden
birinin bir vadi dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu
sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu.Sonra melek,
alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve:
"Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkânlarım kesildi. Şu anda
Allah ve senden başka bana yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel
rengi, şu güzel cildi ve şu malı veren Allah aşkına bana bir deve
vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla yoluma devam edebileyim!" dedi.
Adam:
"(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım
talebini reddetti. Melek de:
"Sanki seni tanıyor gibiyim! Sen alatenli, herkesin ikrah ettiği,
fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi.
Ama
adam:
"(Çok
konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu
tersledi.
Melek
de:
"Eğer
yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak
kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak
göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep
etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti.
Melek
buna da:
"Eğer
yalancıysan Allah seni eski haline çevirsin!" deyip, âmaya uğradı.
Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir âma olarak) göründü.
Buna
da:
"Ben
fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkânı kalmadı. Bugün,
evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü
iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma
devam edebileyim!" dedi.
Âma
cevaben:
"Ben de
âma idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti.
İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne
alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım!" dedi.
Melek
de:
"Malın hep senin olsun! Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun
kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi" dedi (ve gözden
kayboldu)."
Derleyen: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
İstanbul -20.06.2006
http://sufizmveinsan.com
|