ümeze
Suresi Kıyamet Suresi’nden sonra Mekke’de inmiştir, dokuz
ayettir.
Bismillahirrahmanirrahim
1-2. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet
edinen herkesin vay haline! /O ki, mal toplamış ve onu sayıp
durmuştur.
3. (O), malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.
4. Hayır! And olsun ki o, Hutame’ye atılacaktır.
5. Hutame’nin ne olduğunu bilir misin?
6,7. Allah’ın, tutuşturulmuş, (yandıkça) tırmanıp
kalplerin ta üstüne çıkan ateşidir.
8-9. Onlar (bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar
ve o vaziyette o (ateş) üzerlerine kapatılmıştır.
Hümeze
kelimesi dille ve gözle çekiştirmek, lümeze ise yalnız
dille çekiştirmektir. Yani insanlarla alay edip onları eksik
göstermeye çalışmaktır.
İbn
Abbas der ki: “ Hümeze; diliyle çekiştirip yüzünden de
alay eden, sözle kınayan ve sataşan,
demektir. ”
İbn Enes ise: “ Hümeze kelimesi yüzle alay etmek, lümeze
de bundan sonrasıdır.” der.
Katade der ki : “ Dili ve gözü ile alay edip çekiştirir,
insanların etlerini yer ve onlara sataşır.”
Mücahid der ki: “ Hümeze el ve göz iledir. Lümeze ise dil
iledir.” İbn Zeyd de böyle der.
Malik ise, Zeyd İbn Elsem’den nakleder ki; “ Hümeze
kelimesi, insanların etini çekiştirmektir. ”
Muhammed İbn K’ab ise, Malı gündüz onu şuradan ve buradan
oyalar. Gece olunca bir leş gibi uyur. “Malının kendini
ebedi kılacağını sanır.”
Zanneder ki, mal toplaması onu bu dünyada ebediyyen bâki
kılacaktır. “Hayır, and olsun ki o, Hutame’ye atılacaktır.”
Hayır mesele, ne onun sandığı gibidir ne de hesap
ettiği gibi. Bu malı toplayıp sayan, muhakkak Hutame’ye atılacaktır.
Hutame cehennemin sıfat olan isimlerinden bir isimdir. Çünkü
o, kendisinde bulunan herkesi ezer. Bunun için Allah Teala müteakip
âyette buyuruyor ki: “Hutame’nin ne olduğunu bilir misin
sen? O, Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir ki, tırmanıp
yüreklerin içine işler.”
Humeze
Suresi’ nin anlatmak istediği şey, bize göre birbiri ile
ilintili üç grupta toplanmıştır:
İlki insanları sözle, yüzüne karşı veya arkalarından
konuşarak çekiştirmek; ikincisi, dünya hayatına meyledip
mal mülk toplayarak ömür tüketmek; üçüncüsü ise yapılanların
karşılığı azaba duçar olmak.
Evet, düz bir mantıkla bakarsanız konuyu bu şekilde değerlendirmeniz
gerekir. Dünyevi değerlere kapılıp giden bir birimin, ahiret
boyutunda zorluklarla azap içinde yaşaması olasıdır. Mutlak
Yaratıcı bu azabı
“
yanmış tutuşmuş ateş
”
manâsına gelen Hutame ile vasıflandırmıştır.
Hutame bildiğimiz anlamdaki bir ateş değildir. O bir azabın,
sıkıntının resmedilmesidir.
Hutame,
insanın şuurunun örtülerek gerçekleri yakalayamaması, ilâhi
hüküm ve tebliğlere aldırış etmeden yaşaması sonucu
kendini dünya yaşamında dahi daimi bir azap içinde
hissetmesi, kısacası varoluş gayesini hatırlamayacak düzeyde
bulunmasıdır diyebiliriz.
Mutlak
Yaratıcı’ nın yoktan varettiği bu alemde yaşanan değerler
itibaridir. Ve bu kavramları benimseyen her birim hutamenin
esiridir. Zira Allah’a nispetle bu koşulların geçerliliği
söz konusu olamaz...
Bu noktayı Muhittin Arabi: “ Varlık âlemi, Allah’ın
tecellilerinin çokluk boyutuna yansımasından başka bir şey
değildir.” şeklinde dile getirmektedir.
Bazı şeyleri eksik ve noksan görme sonuçta güncel yaşantıda
bir çöküntünün habercisidir. Etrafınıza dikkât edin, beşeri
kavramlara sıkı sıkı sarılmış tiplerde bunu görebilirsiniz.
Kur'an insanın nihayet de ulaşacağı bu halin karşılığını
Hutame ye atılma şeklinde belirlemiştir. Aslında insan
azap dolu bir hayatı (sıkıntılar,kuşkular,üzülmeler
vs gibi.) yani hutameyi daha dünya üzerinde yaşamaya
başlar. Ahiret’e intikal ettiğinde, yani cehennem
kulvarında daha şiddetlisi ile karşı karşıya kalır...
Hutame’nin
bireyde yavaş yavaş sönmesi veya ortadan kalkması; eleştirilere
tepkisiz kalmasının yanı sıra, “ Acaba beninle dalga
geçerler mi? ” gibi
anlamsız düşüncelere de itibar etmeyip, bu tür
hareketleri bir imtihan vesilesi gibi kabul edip, olumsuzluğun
pençesinden kurtularak yaratıcının varlığını özünde
hissedebilmesi, paylaşma yoluyla çoğalmayı benimsemesi, bu uğurda
çaba göstermesi, çaba gösterenleri de desteklemesi ve en önemlisi
bireysellikten sıyrılarak kuşkucu, alaycı tavırlara asla
tepki göstermemesiyle mümkün olur.
İstanbul
- 30.05.2001
http://sufizmveinsan.com
15-11-2002
Akşam Gazetesi
|