Amiroğulları
şefi Ebu Bera'nın isteği üzerine Hz. Peygamber bu kabileyi eğitmek
üzere öz elleriyle yetiştirdiği kırk öğretmeni gönderdi.
Yolda Meûne Kuyusu yanında kendilerine kurulan tuzaktan
habersiz dinlenmekte olan bu kafile, pusuya düşürülerek
katledildi. Öğretmenlerden sadece develerin başında nöbet
tutan iki kişi hayatta kalmıştı: Haris ve Amr. Haris, olan
biteni anlayınca yalın kılıç hainlerin arasına daldı ve
şehid edildi. Geriye sadece Amr kalmıştı. Hainlerin
liderlerinden Cebbar isimli biri, Amr'dan ısrarla cenazeleri
tek tek teşhis etmesini istiyor, "Burada cesedi olmayanı
bana tesbit et!" diyordu. Sonunda cesedi bulunamayanın
ismi tespit edildi: Hz. Ebubekir'in azatlısı ve hicretin
kahramanlarından Amir b. Füheyre. O’nu ısrarla merak eden
Cebbar, ısrarlı merakının sebebini şöyle aktarıyordu:
"Onu ben hançerledim, hem de sırtından. Ben tam hançerimi
sırtından sokup göğsünden çıkardığımda beni hâlâ
hayrette bırakan şu sözü söyledi: "İşte
şimdi kazandım!" (kad necahtu'l-ân)
Ne
kazanması?..Neyi kazandı?.. Bu durumda kazanan Cebbar değil
miydi?..Av mı üstün,avcı mı?..Sizce kim kazandı?..
Göreceli
Gelişen Olaylar:
Hayat
çarkı içinde debelenip dururken, başımıza gelen başarısızlıklarımızda,ihanetlerde,kaybettiğimizi
düşünüp kahrolduğumuz, günlerde gerçekten kaybetmiş mi
oluyoruz?..
Olayları farklı kılan ne?..Yaşanan şeylerde mağlup olduğumuzu
ya da zafer kazandığımızı anlatan kriter ne?..Bence, bu
sadece algılama ve olaylara yüklediğimiz anlam farklılığı...
Hayat tasavvurumuz çok önemli.Yaşamı ve değerlerimizi algılayış
şeklimiz de öyle.Sizin için çok önemli anlamı olan bir söz
ya da eşya, bende bir hiçtir. O’na anlam katan sizsinizdir.
Ka’be hep vardır. Ama insanlar ile kutsaldır.Allah orayı
insanlar hac etsin, arınsın diye yaratmıştır.
Düşünsenize
Fil olayını!.. Ebrehe yıkmaya geldiğinde Ka’be’yi
koruyan ve insanlara, “gücünüz tükense bile, eğer bana
dayanır iseniz size ummadığınız yerden yardım gönderirim”
diyen Allah,Haccac mancınıklar ile Ka’be’yi taşlarken,Cahiliye
Arapları onun içini 3500 putla doldururken, depremler
Ka’be’yi sarsıp büyük bir bölümünün yıkılmasına
sebep olurken neden korumamıştır?
Ka’be
tasavvurumuz,kutsal tasavvurumuz nedir?..Allah’ın bildirmiş
olduğu kutsallar vardır.Siz o değerlere sahip çıkmaz
iseniz, elbette Allah çıkar ve korur.Ama dünya hayatındaki
imtihanın gereği kutsalı bilmek, korumak ve değer vermektir.İşte
o zaman Ka’be’ye kimse sokamaz putları,işte o zaman Haccac
gibilerin başlarını ezer Abdullah gibiler ,Esma gibiler.Kısaca
her şey insanda biter.
Farkında
Olmak Ve Ezbere Yaşamak:
Bir
yerde okumuştum, diyordu ki: “İslam’ın gemisi ne zaman karaya oturmaya yüz tutsa, kanlarını
altına pompalayarak onu yüzdürecek olan Şehitler hep var
olacaktır”diye.Şehit kanının kutsal olması ona yüklenen
değerin önemindendir.Yoksa aynı kan, meyve keserken de çıkar
parmağınızdan.Onu kutsal yapan şey; farkında olmak ve ne
olduğunu anlamaktır.
İsimler
de böyle. Peki isimlerini neden özellikle hem ayetlerde
hem hadislerde işaret etmiştir?..İşte burada yine başa dönüyoruz.Allah
önemli ve kutsal olanı işaret eder hep. Rasul’ü de O’nu
destekler. İyice kavramamız için Kuran’da ve hadislerde
defalarca tekrar edilerek adeta gözümüze dürter.Bunda amaç
bence sadece şudur; fark
edin...Ancak fark ettiğiniz zaman gayret edersiniz de
ondan.Ancak, o zaman yetişir
imdadımıza isimlerinin tecellileriyle Allah.O zaman gücümüz
,silahımız,ışığımız,kutsalımız olur.Yoksa bugün adı
Aziz olup,zelil yaşayan,adı Muhammed olup hırsız olan,Metin
olup,korkak olan,Nur olup pislik saçan,Adil
olup,Müslüman kanı içen kişilerde olduğu gibi değil.
Allah’ın
varlığına anlam yükler isimler.Bu anlam ile idrak edersiniz
kimi sevdiğinizi,kimden korktuğunuzu,niye aziz olduğunu,neden
koruduğunu.?..Anlamları ciddi bir şekilde kavradığınız ve
o anlam ile yaşamaya başladığınız anda MÜMİN
olursunuz...
“La
ilahe illallah” diyen herkes Müslüman’dır. Mümin olmak
daha farklı bir olaydır.Mümin
demek söylediği bu sözün farkında olan demektir.Tüm hayatını
bu sözün bedelini ödemeye ve hakkını vermeye adayan kimse
demektir.Müslüman olmak iman meyvesinin kabuğu ise mümin
olmak çekirdeğidir,özüdür.Siz Mümin olduğunuz anda
Allah’ın bir değeri durumuna gelirsiniz.Zira bizim yaşamımız
ve ölümümüz alemlerin Rabbi olan Allah için değil
mi.?..(Enam Suresi)
Bu
dinde işi şansa bırakmak yok,ezbercilik yok,tembellik yok.Tek
başına da kalsan,etrafında kimse olmasa bile bunun önemi
yok.Sen anlamalı, Sen anlatmalı, Sen yaşamalısın.Çünkü
sen kutsala değer katansın.Çünki sen meleklerin secde ettiği
İNSAN’sın.
Kur’an
kutsaldır.Ama sen O’nu okuduğun zaman
değer vermiş olursun.Seni kurtaracak ve seni sen
yapacak şeylere tutunmalısın.Bu yüzden
Peygamber bile kızına “kızım baban Peygamber diye güvenme.
Ahıret azığını hazırla “diyorsa, bizim güvenecek
neyimiz var.?..
Yapmamız
gereken şey,Allah’ın bize verdiği akıl ve kalbi elimize alıp
içtenlikle işin içine girmektir.Tasavvurumuzdaki
Allah nasıl?.. Cahiliyye Arapları gibi miyiz? Gün içinde
unuttuğumuz ,başımıza bir şey geldiğinde yalvardığımız,bazı
olaylarda sessizce menfaatlere dokunmadığı için sustuğumuz
ama kürsülerde kahraman kesildiğimiz, sonra sıkışınca da
yediğimiz.!...
Tüm
bunları bir yana bırakıp O’nu yine O’nun la tanıyalım.Allah
kendini bize anlatır. O’nu O’ndan dinleyelim. Farkında
olalım. O zaman mümin olmuşuz demektir.
Esma-ül
Hüsna’yı işleyeceğiz tahmin ettiğiniz üzere.Her hafta
bir isimle geleceğiz huzurunuza daha iyi yaşamak ve anlamak için,
hayata anlam katmak için, mümin olmak için.Reçete
bunlar,iksir gibi.Birbirine bağlı nurdan bir zincire benziyor
tüm isimleri.İşin içine bilinci ve sevgiyi koyduğunuzda şifa
olan,yenileyen,bizi biz yapan bir zincir bu tutunmak isteyen
buyursun biz başlıyoruz...
ALLAH
(Mutlak Varlığın Tek ve En Meşhur İsmi)
İlk
isim, Ne demektir Allah hiç merak ettiniz mi?..Âşık gönüllerin
tek zikri olan bu kelimeyi
beraberce öğreneceğiz birazdan.
Hak
Teâlâ'nın Zâtına mahsus bir özel isim olan
"Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir varlık hakkında
kullanılmamıştır. Kullanılması caiz değildir. Bu ismin
tesniyesi (ikili siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka
dile tercüme edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz
Tüm
isim ve sıfatları kendinde toplayan yüce Allah'ın Zâtının,
başka hiçbir varlığa verilemeyen ismidir.(Haydar Baş)
Bu
konuyu Ahmed Hulusi daha ayrıntılı alır. Şimdi de
ondan dinleyelim Allah ismini:
Besmele,
bilindiği üzere, “Allah” ismiyle, diyerek bu kelimenin bir
isim olduğuna işaret eder.
İsim,
isimlenmiş olana işaret eder bazen birkaç yönden...
Biz,
“Allah” adıyla işaret edilen, diyerek bu konuya değişik
bir bakış açısı göstermiştik.
İsterseniz
şimdi de “Allah” isminin Arapça orijinal yazılımına
dayalı bir başka bakış açısı üzerinde daha duralım.
Tasavvuf
ile ilgilenen herkesin iyi bildiği üzere âlemler dörde ayrılır...
Zât âlemi, sıfat âlemi, esmâ âlemi ve Enfâl alemi... Bu
âlemlerde yaşanarak urûç yapılır ve kişi hakikatini tanır.
Şimdi
bu kısa hatırlatmadan sonra konumuza girelim...
“Allah”
ismi bilindiği üzere Arapça harfler ile yazıldığında, başta
kendisinden sonra gelen tüm harflerden bağımsız, tek duran
“Elif” ile;” yanında birbirine bağlı iki “Lâm”
harfi ve ikinci “Lâm”a bağlı daire (veya kûfi yazılımda
dört köşe) “H” harfinden ibarettir. Bir de ikinci “Lâm”
ile “H” arasında görünmez ama okunur “Elif” vardır
ki bu da “A” sesini verir.
Şimdi
bu harflerin temsil ettiği ve işaret ettiği anlamlara bir
bakalım isterseniz.
Elbette
bu değerlendirme, keşif ehlinin kendi keşiflerine dayanmaktadır
ve kimseyi bağlamaz. Ama bilgi olarak bazı değerlendirmelerimize
yararlı olur diyerek nakledelim:
Birinci
“Elif”, ehline göre “Allah” ismiyle işaret edilenin
Ahadiyetine yani Zâtına işaret eder. Zât mutlak bağımsızlığı
ve sıfatlardan kayıtsızlığı itibariyle hiçbir fikre ve düşünceye
bağlanmaz. Öyle bir HİÇ’liktir ki, üzerinde ne tefekkür
olur ne tahayyül veya ne de târif!. İşte bu duruma yazılımda,
ancak mutlak bağımsız, noktanın uzamış hâli olan
“Elif” işaret eder.
Gelelim
birinci “Lâm”a... Birinci “Lâm” sıfat âlemine işaret
eder. Var olan her şey, bu sıfat mertebesinin özellikleriyle
hayat bulur, şuurlanır, kudrete kavuşur!. Tüm âlemler, sıfat
mertebesinin özelliklerinin sonucu olarak meydana gelen esma
(isimler) mertebesinin açılımından meydana gelmiştir. İşte
bu yüzden de birinci “Lâm” yani “L” yazılımda ikinci
“Lâm”a yani “L” ye bağlanmıştır.
İkinci
“Lâm”... İkinci “Lâm” yani “L” yazılımda
birinci “Lâm”a bağlıdır, çünkü varlık birinci “Lâm”
ile yani sıfat mertebesinin özellikleri ile oluşmuştur ve
onunla kâimdir. Esmâ mertebesinde mevcut bulunan tüm
isimlerin özellikleri varlığını sıfat mertebesindeki sıfatlardan
alırlar. Bu sebeple de ikinci “Lâm” birincinin sanki
tekrarı, ama detay ve açılımı olarak da ayrı bir görünümle
ikinci defa olarak bu işaret kelimesi içinde yerini alır.
Evet, ikinci “Lâm”, varlığını birinciden alması
hasebiyle birincinin tekrarı olarak, ama buna karşın da sayısız
açılımları meydana getiren farklı bir mertebeye işareti
dolayısıyla da ikinci defa tekrarlanan bir “Lâm” görülmektedir.
Gelelim
“H” harfine... İster asırlardır yazılagelen ikinci “Lâm”a
bağlı daire şekliyle, ister de İslâm’ın ilk yıllarda
kullanılan Kûfi yazı karakteriyle dört köşe haliyle şuna
işaret eder...
Sıfat
ve esmâ âleminden her an açığa çıkan, başı ve sonu
olmayan özellikleri, devamlı bir dönüşüm hâliyle ortaya
koyan efâl âlemi yani fiiller âlemi; yani, evren içre sayısız
evrenler ve onlarda algılananların tümü!
Bu
“H”nin iki gözlü veya kûfi yazılışa göre üstte iki
noktalı olması da efâl âleminin, algılayanın boyutuna göre
zâhir ve gayb âlemi olarak iki yönlü mütalâa edilmesidir.
“H”
harfi ikinci “Lâm”a bağlıdır, çünkü, efâl aleminin
esma ve sıfat âleminden bağımsız bir varlığı yoktur; ve
dahi varlığı ancak kendisinde açığa çıkan sıfat ve esma
mertebelerindeki özelliklerin varlığı ile kâimdir.
Bir
de bu arada, yani ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmeyen,
ama buna karşın varlığı her okunuşta itiraf edilen gizli
“Elif” mevcuttur. Bu da efâl âleminin, zâtın varlığı
ve dilemesiyle, O’nun ilminde, O’nun sıfat ve esmâsının
varlığıyla varolup, süregitmekte olduğuna işaret eder.
Ehli,
elbette bu keşif ehlinden naklettiklerimizi çok daha kapsamlı
olarak fark edecek ve “Allah” isminin işaret ettiğine, niçin
“bu ismin” uygun görülüp seçildiğini böylece daha iyi
değerlendireceklerdir.
Umarım
keşfen sâbit bu bilgi, “Allah” adındaki inceliği daha
iyi anlamamıza ve bu kelimeyi bundan sonra daha yerli yerince
kullanmayı bize nasip eder.
Kur’an’daki
Yeri:
Kuran-ı
Kerim’de 2697 defa Allah ismi tekrarlanmıştır.En çok
kullanılan isimdir Kur’an’da.Çünkü tek başına çok şey
ifade eder.Adeta bir hazine sandığı
gibidir.İçinde birbirinden
güzel mücevherlerin bulunduğu
bir sandık.En çok kullanılan isimdir Allah dostlarının
biricik zikri ve şifası olmuştur.
1942
ayet var Kur’an’da içinde ALLAH geçen.
Şimdi
ayetlerde nasıl işlendiğine bakalım birkaç örnek ile:
Size
öğrettiği gibi Allah'ı zikredin" buyurmuş. (Bakara
239) "En güzel isimler Allah'a aittir. O isimlerle Allah'a
dua ediniz" buyurur. (A'raf 180)
"Allah'ın
isimlerinde sapanları/sapıtanları bırakınız" buyurur.
(A'raf 180)
“Allah’ın
nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık çıkararak
bozgunculuk yapmayın” buyurur. (A’raf 74)
Bakara
Suresi 225. ayet takvaya şu şekilde değinir: "Allah
sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız
yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama o sizi kalplerinizin kazandığından
hesaba çeker. Allah Gafur'dur,çok affeder; Halim'dir, çok
yumuşak davranır."
"Gözünüzü
açın! Allah'in velileri için hiç bir korku yoktur. Tasaya da
düşmez onlar.
Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.
Dünya hayatında da ahirette de müjde vardır onlara. Allah'ın
kelimeleri değişmez. İşte budur o büyük kurtuluş.
Onların sözü seni üzmesin. Tüm onur ve kudret Allah’ındır.
O her şeyi işitir, her şeyi bilir."
Yunus(62-65)
Ey
iman edenler, Allah'ı çokça zikredin" buyurur. (Ahzab
41)
Bilmedi
mi ki Allah
gerçekten görür!(alak 14)
Biz,
Müslümanları/ Allah'a
teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız?(kalem 35)
Ve
onlar, Allah'ın
dilediği dışında, öğüt alamazlar. Sakındırmaya ve
affetmeye ehil olan O'dur.(müddesir 56)
Âlemlerin
Rabbi olan Allah
dilemedikçe, siz dileyemezsiniz!(tekvir 29)
Seni/sana
Allah'ın dilediği müstesna. O, açıklananı da
gizleneni de bilir. okutacağız da artık unutmayacaksın(ala-7)
Sonrası
da öncesi de /âhiret de dünya da Allah'ındır
(necm 25)
Artık
Allah
için secdeye kapanın, ibadet edin/iş yapıp değer üretin!(necm
62)
Allah
kendisini Esmâü'l-Hüsnâ en güzel isimler ile isimlendirmiştir
(el-A 'râf, 7/180; el-İsrâ, 17/1 10; Tâhâ, 20/7; el-Haşr,
59/24). Doksan dokuz adet olan bu isimlerin başında
"Allah gelir. Diğer isimlerin hiçbiri anlam ve içerik
itibarıyla "Allah" isminin yerini alamaz. Bu nedenle,
İslâm'a girecek kişi, "Lâ ilâhe İllâllah" der;
"Lâ ilâhe illarahman" demez. Namaza başlarken,
"Allahü Ekber"der; "Rahman Ekber" diyemez.
Allahu Teâlâ'nın bütün isimleri güzeldir. Kur'an-ı Kerîm'de,
"Allah'ın güzel
isimleri vardır. O halde Allah'a o güzel isimlerle dua
edin" (el-A'râf, 7/180); buyurulur.Fakat biz İslam’a
girmenin anahtarı olan kelimeyi tevhidde “la ilahe
illallah” dediğimizde orada Allah ismini andığımızda, aslında tüm isimleri kısaca
özetlemiş oluyoruz.Çünkü hepsini içine alır Allah
ismi.Kurban keseceğimizde tüm isimlerine iman ettik anlamına
gelen Allah’ı anarız .Allahu Ekber deriz.Namaza durduğumuzda
Allah ile beraberim anlamına gelen Allahu Ekber deriz.Olmasını
istediğimiz muradımız için İnşaAllah deriz,korktuğumuz
bir kötülüğün def_i için MazaAllah deriz. Dikkat edilirse
hayatımızda eşik mahiyetinde olan her şey için ALLAH ismi
tercih edilir.Bilinçli olarak Allah diyen aslında onun içerisinde bulunan diğer isimleri de telaffuz
etmiş olur..
Hadislerde
Allah:
Nasıl
ki Muhammed’den (s.a.v) Kur’an’ı pratik olarak öğrendik.,Kur’an’dan
da Muhammedi (s.a.v) öğrenebiliriz. İnşaallah bize bir gün
Muhammed (a.s)’i anlatmak da nasip olur. şimdi hadisler ile
Allah’ı dinleyeceğiz Rasulümüzden.
Peygamber
Efendimiz de dualarında Rabbinin isimleri ile dua etmiş.
El-Esma-ül Hüsna hadisinde bize 99 tanesini öğretivermiştir.
Efendimiz:
“Allah, yeryüzünü bana dürdü/topladı, doğusunu da, batısını
da gördüm. Bana dürülen o yerlere, yeryüzünün doğusuna
da, batısına da ümmetim sahip olacaktır” buyurmuş. (Müslim
fiten bab 5, Hadis 2889, Ebu Davud fiten 1 hadis 4252, Tirmizi
fiten Hadis 2203, İbni Mace fiten hadis 3952. Alemlerin Rabbi
Allah’a ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed
(s.a.v.)’e iman edenlere yeni ufuklar açılıyor demek ki.
Kur'an-ı Kerim'de “Allah'ın dostu” diye tanımlanan takva
sahipleri (müttaki) gayretini kanıtlamış
insanlardır. Taşa bile merhamet duyabilen, bağışlayan,
adil olan, şefkat sunabilen, vel hasıl benliğini kötü ve kötü
adına ne varsa her şeyden arındırabilmiş insanlar, elbette
ki Allah'ın cömertliğinden paylarını alırlar
Peygamber
Efendimiz hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın
doksan dokuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar,
manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. Şüphesiz,
Allah tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68).
Allahu Teâlâ'nın isimleri doksan dokuz isimden ibaret değildir.
O'nun ayet ve hadislerde gecen başka isimleri de vardır. Yalnız
Tirmizî ve İbn Mâce'de geçen bir hadiste bu doksan dokuz
isim teker teker sayılmıştır.
3458
- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah
aleyhissalatu vesselâm şu duayı çok yapardı:
"Ey
kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!.."
Kıssalar-Dörtlükler:
Tutuşturanlar
lügat kitabını elime
Bilsinler
bilmiyorum Allah’tan başka kelime
Anladım
sanat;Allah’ı aramakmış
Gerisi
sadece çelik çomakmış
(N.F.Kısakürek)
Allah
yarattı diye etrafındaki taşa.ağaca,böceğe değer veren
insan, aslında bu değerle Allah’ına saygısını belli
eder.Bilir ki, O hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır.”Yaratılanı
hoşgör yaratandan ötürü”diyen Yunus,”Yön
yön sarılmışım ne yana baksam,sarılan olur da saran olmaz
mı?/Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam dönüp de aynaya
soran olmaz mı “diyen Necip Fazıl,”Ben
batanları sevmem diyen” Hz İbrahim,”içimizdeki
beyinsizler yüzünden bizleri de helak eder misin Allah’ım”
diyen Hz.Musa,”Bir kez aşk ile Allah dese
lisan, dökülür günahlar mislü hazan” diyen Süleyman
Çelebi, “Allahım kahrına
da, lütfuna da hakkı ile âşıkız”.diyen Mevlana ve şu
an aklıma gelmeyen nice Peygamberler,şairler,veliler,kısaca
ölümü öldürenler... “Allah”
ismini tüm hayatlarına geçirmişler , onu anlatmak için bir
ömür bitirmişlerdir.İşte onların tümü Allah ismini andıkları
ve yaşadıkları için, öldüklerinde bile ölüme havlu attırmışlardır.Daha
binlerce yıl unutulmayacaktır adları nesillerde.Ölümü öldürmek
bu olsa gerek.Onlar sevda şehitleri, Allah ismine sevdalanan,
sofralarına su gibi,damarlarında kan gibi isimleri soluyanlar,
yüzünün akıyla gelip yüzünün akıyla gidenler, bunun reçetesinin
sadece Allah’ı tanımakta olduğunu öğrettiler.
Zikri
ve Şifası:
Allah
adın zikredelim evvela
Vacib
oldur cümle işte her kula
Bir
kez Allah dise aşk ile lisan
Dökülür
cümle günah mislü hazan
Aşk
ile gel imdi Allah diyelim
Derd
ile gözyaş ile ahhh idelim
Ola
kim rahmet kıla ol padişah
Ol
Kerim u ol Rahim u ol ilah
Birdir
ol birliğine şek yok durur
Gerçi
yanlış söyleyenler çok olur
Mevlid-Şerifin
müellifi Süleyman Çelebi ne güzel anlatmış değil mi?
Bir
kez Allah dese aşk ile lisan
Dökülür
bütün günahlar yapraklar gibi..
Fazla
söze hacet yok...Her gün 101,1001,yapabilirseniz binlerce kez
Allah deyiniz.Çünki bu isim bütün zikir kelimelerinin özeti.
Son
Sözler:
"Her
sırrı bilen o ihtiyar âlimden,
Hiç bir şeyi gizlemesin isterdim ben...
Sessizce dün akşam gelerek "SORMA" dedi,
"Söylenmeyecek şeyleri hisset, öğren..."der
Mevlana.
Ne
kadar anlatırsak anlatalım tüm kelimeler alışılmış ve çok
yetersiz.Allah’ı anlayan, onu sever ve değerleri
korur.”Allah” diyen etrafına zarar veremez.Canlı cansız
her şey onun için kutsaldır ,hepsinin bir amacı vardır.Hepsi
yaratandan bir hikmettir.Etrafındaki
her şeyin Allah dediğini bilen insan onlara zarar vermez.
Şu
anda aklıma gelen bir anektod var.Oldukça asık suratlı,cimri,etrafındaki
her şeyi aşağılayan bir zengin adam Neyzen Tevfik’i kahve
içmeye bahçesine davet etmiş.Neyzen Tevfik, sanırım,
kahveden dolayı tükürmek ihtiyacı hissetmiş. Bahçede sağına
bakmış gül dolu,soluna bakmış nergisler arkasında laleler,
önü papatya dolu bakmış olacak gibi değil ev sahibinin yüzüne
tükürmüş.Adam “ne
oluyor” deyince de ”Ne yapayım daha uygun bir yer
bulamadım “demiş.
Allah’ı
zikrediyor diye bir çiçeği koparmaya kıyamayan, onun yaşama
şansını gasbetme hakkını kendine vermeyen,O’nun kutsalına
nankörlük yapanın ise yüzüne tükürmekten çekinmeyen,
nice Allah sevdalıları var içimizde.
Maşukuna
Zikirle Kavuşan Çingene Genç:
Bir
çingene gencin hikâyesini anlatmışlardı bana; zamanın
birinde çirkin bir çingene genci padişahın kızına
tutulur.Ne yapacağını bilemediği anda, gönüllerin şarj
makinası olan bir Allah dostuyla tanışır.Veli kişi genci
dinler ve der ki:”derdine çare biliyorum.Dediklerimi harfiyen
uygularsan sana söz veriyorum, padişah ayağına kadar gelip
sana kızını teklif edecek”.Sevinçten deliye dönen çingene
“Tamam der emret, ne dersen yaparım”
Veli
zat der ki: ”Şu karşıdaki dağa çıkacaksın ve orada bir
süre yaşayacaksın, yiyeceğini ben getiririm senin her gün.Ama
sen hiç kimse ile konuşmayacaksın sadece “Allah”
diyeceksin.Bak unutma hep “Allah “demelisin, asla konuşmamalısın”
deyince.Çingene “bundan kolay ne var” der ve hemen çıkar
dağa.Başlar “Allah,Allah “diye zikretmeye yanına gelen
halini soran çobanlara cevap vermez hep “Allah” der. Çobanlar
aracılığı ile bu gencin adı şehirde duyulur. Hep
bahsedilir dağda sürekli “Allah” diyen gençten. Herkes
onun bir veli olduğunu düşünür akın akın yanına
giderler, ama o yine hiç kimseyle konuşmaz “Allah,Allah”
diye zikreder.Ünü günden güne yayılan genci padişah da
duyar. Merak edip dağa gelir bakar ki, halk doğru söylüyor.
Sürekli zikretmekten gencin yüzü nurlanmış,başka kelime
demez olmuştur.Padişah der ki: “Kızımı bu gençten başkasına
layık göremem, Allah’ı bilen kızımın kıymetini de
bilir” Gence kızını teklif eder.Bu teklif karşısında bir
an zikrini durduran genç ilk şoku atlattıktan sonra ”Ey
padişahım,Ben “Allah” dedim ayağıma tüm nimetler
serildi,sen buralara kadar gelip bana kızını teklif ettin.Ben
bana tüm bunları veren Rabbimden başkasına talib değilim
artık”der ve zikrine devam eder.
Nasıl
yaşarsak öyle ölürüz.Allah ile beraber yaşayın,dilinizde
O olsun ki, son nefeste O da size rahmet etsin,farkında olun,değer
verin,siz onun değerlerini koruyun ki, O da sizi
korusun,esirgesin. Çünki günü gelip de bir gün”Allah’ım
beni koru”diye dua ettiğimizde,bunu istemeye yüzümüz
olsun.
Beden
Zarfını Açıp Allah Mektubunu Okumak:
“Bil,an,bul”
düşüncesinin ilk aşaması bilmektir.Ancak bildiğinizde
olabilirsiniz.Hepimiz Allah’a yazılan mektuplar gibiyiz.Nasıl
ki mektubu alan zarfı yırtar, içinde öz olan mektubu
okursa,birer mektup zarfı olan bedenlerimiz de bir gün çürüyecek
ve Allah’a okunmak üzere sunulacaktır.Önemli olan o mektubu
hangi titizlikte yazdığımızdır.Ölüm ötesi yaşamda
yolumuzu aydınlatacak ışık ancak Allah’ı anmak ile
verilir.Allah’ı çokça anın.Öğrenebildiğiniz kadar öğrenin,öğretebildiğiniz
kadar öğretin.Yarışın ve öne geçenlerden olun.Çünkü
Allah işini iyi yapanları sever.
“Allahım,
adınla yaşat bizi. Adınla öldür.Adını yüceltmek için
bize kuvvet ver.”
Bu
hafta “ALLAH”ismini anlatmaya çalıştık hepinizi
emanetleri asla zayi etmeyen Allah’a emanet ediyorum
Haftaya
görüşmek üzere...
Kaynakça:
M.
İslamoğlu-makaleler
Ahmed Hulusi
Haydar Baş
|