İsimden Nura
2.Bölüm

ER-RAHMAN

Dünyada kâfir, mü'min demeden hepsine şefkat ve merhametle muamele eden, nimet veren manasındadır.

Bazen çevremize bakarız, yaşamının çoğunu dine muhalif şeyler yaparak geçirmiş insanları görürüz, küfreden, zulüm eden kişiler vardır. Buna rağmen, oldukça sağlıklı vücutları, çevrelerini belki de hayran bırakacak fiziksel güzellikleri ve yetenekleri vardır. Rızkları, evlatları, sahip oldukları beşeri vasıfları, çok üstündür. Çoğumuzun şaştığı bu durum, Allah'ın Rahman isminin  neticesidir. Dünyada kâfir, mü'min demeden nimetlerini sınırsız dağıtan  demektir.

Rahman demek, rahmet demektir. Yağmur yağdığında güle, dikene, böceğe, köklere, her şeye ayırt etmeden düşer. Hiçbir şey o rahmetten mahrum kalmaz. Rahmetin yağışı sırasında suçlu olan da,layık görmediğimiz de, küfreden de o rahmet ile temizlenme  hakkına sahiptir. İnanılmaz bir hoşgörü ve sevgiyi barındırır rahman ismi bünyesinde. Seçilmeden her şeye rahmet verilirken, bu rahmetin barındırdığı güçlü bir sevgi de mevcuttur rahmeti verende.

O Rahman'dır, O Rahim'dir.
 Kur'an'da O, aşkın zatını tanıtırken "Benim rahmetim her şeyi kuşatmıştır" buyurur. Ayete dikkat ederseniz "rahmetim mü'minleri, inananları vs kuşatmış" demiyor. “Her şeyi kuşatmış” diyor. Yani sınır yok. Bu dünyada yaşayan her şey, o rahmetten doya doya yararlanır.
Yine Kitab'ta O'nun en büyük prensibine şöyle dikkât çekilir: "Rabbiniz rahmet ve şefkâti kendisine prensip edinmiştir." Yukarıda da belirttiğimiz üzere sınırsız vermek demek, aynı zamanda sınırsız sevmek demektir. Çünkü, ancak çok büyük bir sevgi, yanında şefkâti doğurur. Şefkât de rahmeti.....
Allah'ın bu "rahmet ve şefkât" prensibi, O'nun değerlerine bir ömür saldırıp da başı sıkışınca "Allah'ım yardım et!" diyenleri de kapsar. Zor anlarımızda "Allah’ım beni koru" derken, acaba yaşamımızın bir döneminde dahi olsa O'nun değerlerini koruduk mu?

Gönülden dilerim, Allah hepimizi korusun, hepimize yardım etsin. Fakat bilirim ki O, "sonsuz rahmet kaynağı" olan bir Rahman olduğu kadar, değerlerine saldıranlardan "öç alan" Müntakim'dir de...

O, "esirgeyen" bir Rahman olduğu kadar, varlığını insanlığın değişmez değerlerine savaş açmaya adamış olan kişi, kurum ve uygarlıkları "kahreden" bir Kahhar'dır da.
O, suyu getirenle testiyi kıranı bir tutmaz elbet; fakat yine de O'nun "rahmeti gazabını geçmiştir."
İşte bu yüzden biz O'nun kahrından lûtfuna sığınıyoruz.
Gazabından rahmetine sığınıyoruz.
Celalinden Cemaline sığınıyoruz.
O'ndan yine o'na sığınıyoruz
. (M.İslamoğlu)

Allah'ın en büyük rahmeti Kur'an'dır. Çünkü Kur'an; İnsanlığın milyonlarca yıldır kendine yönelttiği “Niçin varım?” “Nereden geldim,Nereye gidiyorum?” sorularının cevabıdır. Doğumdan ölüme kadar uzanan çizgide, tüm handikapların çıkış noktasıdır. Kur'an’ın surelerinden biri olan Rahman suresinde de aynı konuya işaret edilir."Rahman olan  Allah, Kur'an’ı öğretti".

Rahman isminin kuldaki tecellisi ise,insanlarda var olan kalp yufkalığıdır. Varlıklara karşı hissedilen şefkât ve cömertliktir. Bir yüreği imar etmek için kulun, harcadığı emek ve zamanda rahmet isminin bir tecellisi değil midir?"Bir Adem, bir âlem" derler. Her insan, rahmet ile kuşanmıştır. Her kişi içinde binlerce güzellik ve sır taşıyan  bir âlemdir.

Bizler genellikle cenazelerde taziye sırasında  söyleriz ”Allah rahmet etsin” temennisini. Oysa Allah’ın rahmeti ve merhameti yaşayan kişiler için çok daha fazla gereklidir. Bu temenni, Allah’ın ihsan ettiği tüm nimetlerle kişinin arınması demektir.

Adı İSLAM (teslimiyet, barış, selamet,mutluluk) olan bir dine mensup olarak en büyük rahmeti yakalayan insan, aynı zamanda teslimiyet ve barışın, sembolü olmalı değil midir? Hz. Ömer gibi kendisini öldürmeye geleni diriltmeli değil midir? Allah'ın kendisine verdiği rahmeti bilmek zorunda değil midir? Kur'an’da pek çok ayette yere,göğe bakmamız ve düşünmemiz emredilir. Akletmet ve fark etmek... İşin özü bu. Zaten bu çalışmaya başlamamızın sebebi de budur. Kur'an’da ve hadislerde defalarca tavsiye edilen Esma-ül Hüsna, aslında yaratanı fark etmenin şifresidir.

Hadislerde ; Peygamberimiz "Hiçbiriniz amelleriniz ile cennete giremezsiniz buyurdu. Sahabe "Sen de mi Resulullah?.."diye sorunca "Ben de" buyurdu.

"Allah'ım bizi rahmetinle şereflendirdiğin kullarından kıl,rahmetini fark etmeyi, onun hakkını vermeyi en büyük rahmetin olan İslam’ı ve Kur'an’ı yaşamayı, kalpleri onunla imar etmeyi bizlere nasip et."

Kur'an’da ortalama olarak elli yedi kez anılır rahman ismi. Ayrıca hepimizin bildiği gibi Rahman suresi de mevcuttur. Özellikle Rahman suresinin mealini okuduğunuzda  ard arda gelen nimetlerden bahsedilir. Güneş, ay, yıldızlar, meyveler, yeryüzü nimetleri sayılır ve ardından bunları nasıl görmezden gelirsiniz diye sorulur. Nimet vermek demek rahmet etmek demektir. Ve surenin sonlarına doğru kıyamet sahnesi ve bunca rahmeti inkâr edenlerin halleri anlatılır. Onların konuşmasına bile gerek kalmadan yüzlerinden  tanınmaları sahnelenir. Sonra da nimetleri bilenler anlatılır. Nimeti fark etmek bir ibadettir. Bu fark etmenin karşılığı ise cennettir.

Necip Fazıl, bir şiirinde

"Yön yön sarılmışım ne yana baksam

  Sarılan olur da saran olmaz mı?..

  Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam?..

  Gönüp de aynaya soran olmaz mı?.."

Dizeleriyle, sahip olduğumuz her şeydeki rahmeti düşünmeyi anlatır bizlere.

Başımıza gelen her sıkıntıda,bardağın hep boş yarısını görmek yerine, o sıkıntıyı yaşıyorken  sahip olduğumuz nimetleri hatırlamak bir ibadettir. Maddi-manevi sorunlar  içerisinde etrafımıza körcesine bakarken, sağlığımızı, ailemizi, gençliğimizi ve dahi pek çok nimeti hatırlamak, sıkıntımızı küçültür adeta. Ya da hasta isek sancılar içerisinde kıvranıyorken dahi,bizi sevenleri yanımızda görmek, sevildiğimizi bilmek, gökyüzünü görmek, havayı soluyabilmek, su içebilmek gibi nimetlerin varlığını  hissetmek, acıyı sabırla harç etmemizi sağlar.

Kur'an’da pek çok kere başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmamız önerilir. Gökyüzüne bakma ve oradaki sonsuz güzelliği fark etmek,dünya içindeki sorunları küçültür aslında. Çünkü baktığımız her şeyde bizi çepeçevre kuşatmış bir varlığın ihtişamının parçaları vardır. Her an, her şey bize "yalnız olmadığımızı, bizi koruyan, gözetleyen ve çok seven "bir varlığın hep kolladığını anlatır. Kalplere sükut iner. Başımızı kaldırdığımızda, mutmain olmuş bir gönül; O'nu hissetmeden yaşamanın, minicik sorunları büyütüp, derdimizde kaybolmanın acısını anlatır bize.

Kıssa;

Bu noktada aklıma hep Hz. Fatıma geliyor. Evliliğinin ilk birkaç gününde kendisine babası tarafından düğün yemeği olarak hazırlanan özel bir tatlıyı, üç gece üst üste kapılarına gelen fakire vererek kendileri aç yatmışlardır Hz.Ali ve Fatıma...

Birkaç gün sonra kızını ziyarete gelen Peygamberimiz, O'nun solgun ve üzgün yüzünü görünce telaşlanmış "Neyin var kızım, niçin bu kadar mahzunsun?" diye sorduğunda, Fatıma o muhteşem kederini şöyle iletmiştir babasına "Babacığım, Allah benim düğünüme niçin gelmedi?"

Şimdi içinizde bu satırları okuyanların "Olur mu böyle saçma bir şey, zaten Allah her an yanımızda" dediğini duyar gibiyim. Evet haklısınız Allah hep bizimle hatta her nefesimizi alıp verirken dudaklarımızdan çıkan "hu" sesi bile Allah'tır. Ama biz bunu fark etmeyiz.Zaten fark etmiş olsak gerçek mümin olur, o nefesin hakkını vermeye çalışırız.

Burada Fatıma’nın demeye çalıştığı da budur. Düğün telaşı ve heyecanı içerisinde Allah'ın varlığını kalbinde hissedemeyişine olan hüznüdür O'na bu sözleri söyleten. Yüzü sapsarı kesilmiş üç gecedir aç kalmasını bile önemsemeden yaşlı ve telaşlı gözlerle bakar babasına "Neden baba?” der, “Neden hissedemedim O'nu? niye gelmedi?Yoksa ben bir  günah işledim de kalbimden uzaklaştı mı?.."

O sırada  Rasul’e bildirilir "Üç gecedir Fatıma'nın  kapısına gelen kimdi?.. "

Çevremizdeki her şey ve her insan O' na ulaşmaya vesile iken,Rahmeti her yeri kuşatmışken “yalnızız” diye üzülenler,”hastayım” diye ah edenler, "beni de gör Rabbim" deyip el açanlar, hâlâ bunu diyecek gücünüz var mı? ...

Bakmayı ve Okumayı bildiğimiz anda O'nu göreceğiz. "Oku" dan maksat, kendini ve yaratılan her şeyi sorgulamak, keşfetmektir. Böyle olmasa, Ümmi bir Peygambere gelen ilk emir "OKU" olmazdı.

Rahmet de okunur,merhamet de, intikam da, şefkât de.Yeter ki Okumayı başarabilelim. "Oku" diyen sonra da "yaz" der kâlem suresiyle, yazmak; idrak ettiğini paylaşmak demektir.

Allah bizden okuyan, fark eden, yazan, anlatan ama en önemlisi yaşayan biri olmamızı ister. Çünkü "Resul’ün dediği gibi iman, temenniden ibaret değildir." İyi bir şeylerin olmasını istiyorsak, bunun için adım atmalıyız. Çünkü biz kendimizde olanı değiştirmedikçe Allah da hakkımızdaki hükmünü değiştirmez. Sahip olduğumuz artıları iyi değerlendirmek, rahmeti fark etmek demektir.

Peygamberimiz bir hadisinde şöyle dua ediniz buyurur:"Ey Allah'ım; Beni mağfiret et, bana rahmet et. Beni doğru yola hidayet kıl, Beni rızıklandır"(Müslim-ebu Vakkas'tan)

Ayrıca sıkça Er-Rahman zikrini okuyanların unutkanlık ve gafletten uzak olacağı (Arif Pamuk) bildirilmektedir. Zikir, tefekkürü yani derin ve kapsamlı düşünceyi doğuracak şekilde konunun üzerinde yoğunlaşmak demektir."Rahman'ın zikrinden göz yumup ,yüz çevirene biz şeytanı musallat kılarız. Artık, bu O'na arkadaştır. Şeytanlar onları gerçeklerden saptırır..." buyurulmaktadır. Düşünceyi, kalbi  zikirden alıkoymamak yaşam standardımızı yükseltir. Beyinde uyardığı bölgeler ile de beyin kapasitemizi artırır. Bu yüzden, Allah'ın her isminin ayrı bir  şifası vardır. Her isim kişide farklı gelişmelere sebep olur. Örneğin Hafız ismini çok zikredenlerde unutkanlığın azaldığı,Şafi ismiyle rahatsızlıkların düzeldiği vs vs. belirtilmektedir. Zaten bu kadar özel anlamları olamasaydı Kur'an ve hadisler defalarca tavsiye eder miydi bize?

"Allah’ın var neyin yok?, Allah’ın yok neyin var?” sözü, Rahman isminin kuşatıcılığını anlamış kişilerin teslimiyetidir. Bu gün yeniden başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmaya ve sahip olduğumuz sonsuz sevginin kuşatıcılığını hissetmeye var mısınız?..O zaman çığ gibi büyüttüğümüz sorunların ne kadar da küçüldüğünü anlayacağız. Yeni bir günle, yeni bir sayfa açılan hayatımızda Rahman isminin nice boyutunu göreceğiz.

Yazım bittikten sonra balkona çıkıp yıldızları seyredeceğim. O'nu anlatma şansı verdiği ve yaşattığı bunca güzellik  için Rahman'a şükredeceğim.

Ya siz?..

Şükretmeye değer ne çok şeyimiz var değil mi?..

arzum_gurel@mynet.com
Yozgat - 08.07.2003
http://gulizk.com

Kaynakça:
M. İslamoğlu-makaleler
Ahmed Hulusi
Haydar Baş

 


Üst Ana sayfa e-mail